Suedanur Yazıcı

Hepimiz aynı göğün altında hesap edilemeyen bir hızla sonsuzluğa doğru yol alıyoruz. Bu yolculukta, kalpleri üşüyen insanları kucaklamak, acılarını paylaşarak insanlığı yaşatmak her birimize ötelerden verilmiş kutsal bir vazife... Merhametin bittiği, diğerkamlığın tükendiği, insafın empatiyle yer değiştirdiği bir çağda yaşamak; şefkat, merhamet, hassasiyet, rikkat, infak ve benzeri hasletleri ötelememiz anlamına gelmez. “İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.” sözü tevekkeli söylenmiş bir söz değil... 

Kapitalist ülkelerin sömürgesine maruz kalarak “öz yurdunda garip, öz vatanında parya” muamelesine maruz kalan mustazaflar, “Rabbimiz! Ahalisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” (Nisa 75) diye yalvarıp duran mazlumlar”, “Ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum Allah’ım!” diyen şeyhler, “Ölünce her şeyi Allah’a anlatacağım” diyen bebeler, “Kalbiniz varsa bir gece Şifa’da (hastahanede) geceleyin” diyen hemşireler, zannettiğimiz gibi dünyanın uzağında, sınırların çok ötesinde değil, elimizi uzattığımızda hayatlarına dokunabileceğimiz yakınlıkta, hemen yanı başımızdalar. 
 
Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de; “İnsanlar, “inandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?” (Ankebut Süresi; 2) buyuruyor. Dünya hayatının imtihanı kağıt kalemle değil insanla olur. Herkesin ölümü tadacağı fani alemde, sınav kağıdımızı başka hayatlara diriltici nefes olacak amellerle doldurmak, paha biçilmez bir nasiptir. 
 
Göktekilerin yeryüzündekilere merhameti aramızdaki zayıflar ve muhtaçlar sayesinde. (Buhari, cihad 76) Birbirimizi ötekileştirmeden merhamet ve yardım eli ile yol almak ise varlığımızı eksiltmez, çoğaltır. Yapılan zulümlere, acılara, vatan toprağına hasret kalanlara karşı duyduğumuz ızdırap, kendi ruh röntgenimizin vakalar üzerindeki yanılmaz bir yansımasıdır... “İnsanın şuuru imanına ayarlıdır.” der Üstadım ve devam eder: “Bu sessiz haykırışlara ne kadar duyarlı olabiliyorsak rûhumuz o nispette var. Hiç kimse imanından fazlasına tepki veremez.” 
 
Velhasıl; “Bu dünyada olup bitenlerin/ Olup bitmemiş olması için/ Ne yapıyorsun.” sorusunu serlevhamız yaparak, ruhun lisanı duayla, faziletin zirvesi infakla, gecenin kalbinde akıttığımız gözyaşlarıyla kardeşlik surunda açılan gedikleri kapatmış, “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir / Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.” müjdesine ulaşmış olacağız.
 
Vesselam. 


GENÇ'ın Yazısı.