Süleyman Çınar
Toplumda yalnızlaşma oranları arttı denilse de insan, tarihin hiçbir döneminde başkasının hikâyesine ortak olmadan, kendi hikâyesine başkasını ortak etmeden yaşayamamış bir varlık. Medeniyetler kurmamız da birbirimizin hikâyesine dahil olma yani ihtiyaçlarımızı karşılama isteğimizin bir neticesi. Bu ihtiyaçlarımızın altında da bir güzel söz işitip bir güzel davranışa muhatap olma isteğimiz yatıyor.
Gözümüz, algımız, tat duyumuz; kendine güzel geleni seçtiği gibi ruhumuz da kendine uygun olan ruhu çekiyor kendine. “Muhabbeti sardı, iyi insan ya” gibi sözler, ruhlarımızın bu temayülünden kaynaklanıyor. Eğer iyiyle yoğrulmuş, güzellikle sulanmış, asaletle donanmış; saygı, sevgi ve merhametle süslenmiş, adaletle kuvvetlenmişsek hikâyemizin bir yerinde yolumuz illaki diğer iyi insanlarla kesişiyor.
Çevremdeki kıymetli insanlar, “İyilerle, güzellerle, doğrularla karşılaşsın yolun” derler her zaman. Bu duanın kıymetini bilmezdim önceleri. Ama yaş basamaklarımı çıktıkça gönül aynamın buharını silen, gözümün yaşını sevinç halelerine dönüştüren; iyiliğe, rikkate, naifliğe dair bir şey hissettiren insanların birer nimet olduğunu fark ettim.
Hayat, cambazın ipte dengede durması gibi mutedil olma çabasından ibaret. Dengeyi yakalamak için de en elzem şey, eleştiri. Her an, her yerde içimizde vicdana, dışımızda sözlerimizi ve davranışlarımızı kalp gözüyle tartan, gönül sesiyle ifade eden insanlara muhtacız. İyi, doğru insanlar, “kendimizi dışarıdan seyrettiğimiz aynalarımız.” Doğrumuzu yanlışımızı hakkaniyetle, lisanı münasiple söyleyen, iyiliğimizden başka bir şey istemeyen nadide insanlar.
Toprak, tohumun olgunlaşmasına vesile olurken onu çürütebiliyor da. Bu yüzden önemli olan bir meziyete sahip olmaktan ziyade, o meziyeti ortaya çıkarabilecek bir toprağa ekilmek. Yani kıymet bilen, yeşerten, sulayan, güneş gibi parlayan iyi insanlarla dolu bir çevreye sahip olabilmek. İyi insanlarla olan kişi, zamanla onlara benziyor, onlar gibi davranıyor; yeteneklerinin, hâlinde saklı inceliklerin, iyiliklerin, potansiyelinin farkına varıyor.
Dertli, güzel insanlar dermanımız oluyor. Muhabbetle, gönül telinden kelimelerle yaramızı sarıyorlar. Zira dostun haliyle hâllenmek bizi insan kılıyor, iyileştiriyor, gönlümüze şifa oluyor. Sabahattin Ali’nin dediği gibi, “İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtırlar.”
Hayat, muhabbet nasibimizin yazıldığı insanları bulma yolu. Hikâyemize yazılanlar başımıza geldikçe karşılaşıyoruz bu insanlarla. Sakarya’ya giderken şöyle dua ederdim kendimce, “Dilerim güzel insanlarla güzel yerlerde güzel işler yapabilmek nasip olur.” Kiminle karşılaşacağım meçhuldü, neler yapacağım da. Ama o sisler bulvarı belki bu dua belki de güzel insanların güzide kelimeleri vesilesiyle aydınlandı. Sakarya, nice güzel insan kattı hikâyeme.
İstanbul’da yurtta kaldığım süreçte gönlümü nisan yağmurları gibi ferahlatan insanlar tanıdım. Ruhumun daraldığı bir demde, “Sen okuyan, yazan ve okuma yazmayı öğreten bir öğretmen olacaksın. Eğer aynı şehirde olursak mesafemiz uzak olsa da evladımı mutlaka senin çalıştığın okulda okutmak isterim. İşi okumak değil mi? Hem okusun hem de emin ellerde olsun kerata” diyerek güldüren, güldürürken de yüreklendiren billur kalpli, tatlı sözlü güzel insanlar tanıdım.
Bir ideale meftun olduğumda bu yolu yürekten bir samimiyetle nasıl yürüyeceğimi düşünürken yine hikâyeme eklenen güzel insanların vesilesiyle yürüyebileceğimi fark ettim. Yeni tanıştığımız kıymetli bir öğretmen, “Sana birileri dokundu, belki sen de birilerine dokunacaksın, diyerek yola çıktım. O gün bugündür öğretmenim. Bütün dertlerimi unutturuyor çocuklar. Çok sıkıntılı dönemlerimde teneffüslerde üzgün olsam da derse gülerek girdiğim vakitler oldu. Hep şöyle dua ediyorum. “Allah`ım hakkını vererek yapamaz olduğum vakit bunu bana fark ettir ki geri çekilebileyim…” Mesleğe başladığımdan beri öğrettiğimden fazladır öğrendim her anlamda.” deyince mesleğe dair aşkım, heyecanım arttı. Mesleğini severek yapan bir öğretmenle tanışmak huzur verdi kalbime. Niyetim tazelendi, şevkim ve inancım arttı.
Güzel insanlar, hayatımızda sessiz, sakin; kelebek etkisi kadar güçlü, derin ve kalıcı bir dönüşüme vesile oluyorlar. Tam düşerken tutup, “Daha yürünecek nice yol var” diyorlar. “Dinlenmek yorulmaktır” deyip daha çok koşturmamıza vesile oluyorlar. Şairin deyimiyle, “gözyaşımızı gözden gizli siliyorlar.”
Hatıra geldiğinde tebessüm ettiren, gönlümüzü sıcak duygularla donatan, “iyi ki...” ile başlayan güzel sözler sarf ettiren insanlarla beraberken nerede yaşadığımız pek fark etmiyor. Fakat insanından rahatsız olduğumuz her yer, cennet bahçesi de olsa mutlu etmiyor. Nihayetinde dünyayı da muhataplarını da güzelleştiren ve hayatı yaşanabilir kılanlar, güzel insanlar. Belki bu sebepten kimliğimde yazan yerden ziyade samimiyetle muhabbet edebildiğim bir insanın olduğu her yeri memleketim kabul ediyorum.
GENÇ'ın Yazısı.