Saime Nur Gölbaşı

Kaç zamandır uğramaz oldu kalbime o serseri yalanlar

Kaç zamandır duymadım ayak seslerini o kapımı kırarcasına çalan hevesin
 
Kara kedi uğramıyor tenhalarıma artık Berceste…
 
Geçen gece fark ettim yıldızların bana göz kırpmadığını
 
Onların herkese yanıp söndüğünü yeni fark ettim.
 
Şu salonumun köşesine kurulup yüreğimdeki münakaşalara hakemlik yapan aynaya da ne oluyor?
 
Görüyor musun Berceste? 
 
Sanki mahsus yapıyor.
 
Yüreğimde düş gemileri alabora olurdu ya,
 
Hatırlasana Berceste!
 
Bir küçük çocuk kuruluverirdi hissiyat soframın başköşesine…
 
O müphem acıyı geçeceğim yoldan kaldırır bir kenara koyardı 
 
Gülüşlerim takılıp düşmesin diye rüzgarında yaprak kımıldamayan bir kalbe…
 
Ah Berceste, ne unutkansın!
 
Nasıl hatırlamazsın içimdeki muhabbet kuşunun sevda türkülerini…
 
Kitabımın arasında özenle kuruttuğum hanımelini…
 
Lapa lapa yağan huzurdan mutluluk topları yapan ellerimi… 
 
 
Hayır,
 
Kabul etmek istemiyorum Berceste, hayat denen bu tuhaf oyunu.
 
Görmek istemiyorum suratıma tokat gibi çarpan gerçekliğini masivânın.
 
Ben tavanı isten lekeler olmuş odamın soğuk fayansına çökmek istiyorum Berceste. Ve gözlerimi öylece dikmek istiyorum duvardaki her bir zerreye.
 
Gözyaşlarımı tutmak istemiyorum, zaten onlar bir avuç toprağa tutkun.
 
Hava hafiften kararmaya başladığında açmak istemiyorum ışıkları.
 
O teybinde çok sevdiğim türküler çalan arabaları buruk bir gülümsemeyle izlemek istemiyorum.
 
O melâl çukurunu hırsla kazıp çıkarmak istemiyorum gözbebeklerimi Berceste. Kurulamak istemiyorum yaşlanmış kalbimi.
 
Sokakta gördüğüm teyzelere gülümsemek istemiyorum.
 
Tekmelemek istemiyorum yolda gördüğüm şişe kapaklarını.
 
Sevme orucu tuttuğum şu aşıklar kentinde
 
İftar hiç olmasın istiyorum… 
 
 
Hiçbir rengin aydınlığa kavuşamadığı bu karanlık diyarda
 
Ben, renklilerle beyazları ayırmak istemiyorum.
 
Balkondaki bitkimin solgun yapraklarını budamak istemiyorum Berceste.
 
Zaten solmaya yüz tutmuş her kalbi kesip atmıyor mu zaman bu yeryüzünden? 
 
 
Giymek istemiyorum bayramlıklarımı
 
 O keskin limon kolonyasını ikram etmek istemiyorum konuklara.
 
Kazanmama fırsat verilmemiş umutları tek tek kaybederken,
 
El öpüp harçlık toplamak istemiyorum… 
 
 
Yorgunum Berceste…
 
Yorgunluğuma yaşamak anlamını yükleyebildim mi Ahmet abim gibi,
 
Bilmiyorum.
 
Her rengi zalimce çalınmış gökyüzü dikilmişken tepemde,
 
Doruklara nasıl sevdalanılır bilmiyorum… 
 
 
Göremiyorum Berceste
 
El yordamıyla bulabilir miyim acaba umutlarımı?
 
Bıraktığım yerde öylece duruyor mudur acaba sevinçlerim?
 
Rüzgar uçurmuş mudur acaba gün ışığının soldurduğu gülüşlerimi?
 
Peki Berceste,
 
Benim göremediğimi sen görebiliyor musun? 
 
 
Birileri Leyla’sını kaybetmiş Berceste.
 
Köşe bucak arıyor, yarıyor kalabalıkları.
 
Mecnun olmuş besbelli halinden.
 
Herkesin bir Leyla’sı olmalı mı Berceste?
 
Her kalp Mecnun’a mı dönmeli Leyla için? 
 
 
Ama Berceste, ben Mecnun değilim…
 
Ben kimi zaman rıhtımda volta atan 
 
Kimi zaman mahalle esnafına sataşan 
 
Kimi zaman mendil açıp sevgi dilenen
 
Yahut dişini sonsuzluğa bileyen bir meczubum… 
 
Ben kararımı verdim Berceste…
 
Varsın, gün benim için doğmasın
 
 
Varsın, seher yeli gecenin ateşiyle yansın
 
Kanatlansın yeryüzü, mahlukat ayaklansın…
 
Şu meczup kalbim bulamadıkça Mevla’sını 
 
Varsın tüm Mecnunlar Leyla’sını arasın… 


GENÇ'ın Yazısı.