Seher Altınpınar

Sıvılar katılara göre daha kolay şekil alıyor. İnsanın da üçte ikisi su olduğundan şartlara daha çabuk uyum sağlıyor. Bir bebek anne rahminde bulanık bir gölge gibi kalıyor. Daha iyisini görmediğinden hayatından şikâyet etmiyor. Fakat dünyaya geldiğinde yerini yadırgıyor, ağlıyor ama zamanla alışıyor. Doğduğunda günahsızken büyüdükçe kirleniyor. Kirlenince bir tedirginlik yaşıyor ama zamanla bunu kabulleniyor. 

Beşer olarak bazen başkaldırıyoruz dünyevileşmeye, kullanılmaya, kullanmaya ama zamanla alışıyoruz. İlk duyduğumda ne kadar da kötü bir ifade demiştim ama yaş aldıkça daha iyi öğrendim. Yaşlandıkça yeni günahlarla tanışıyoruz. Dünyaya kapıldıkça menfaat hastalığı içimize işliyor. Kurt gövdeye giriyor, kalbe doğru ilerliyor. 
 
Merhametsiz menfaatlerimiz her gün yeni virüsler doğuruyor. Virüsler büyüdükçe kurda dönüşüyor. Maneviyatımızı kemiriyor. Belki umursamıyoruz ama bu dünyevileşme hastalığı ocak batırıyor. Ölçüsüz dünya sevgisi ruhumuza ağır geliyor. Dünyevileşme, ruhlara hastalık olarak oturunca insana fiyat biçilmeye başlanıyor: “Kaç paralık adam bu, bana ne faydası olacak, çiz üstünü gitsin.”
 
Merhamet damarımız yok edildi. Hani yaralı aslan daha şiddetli saldırır ya, biz de hastalıklarla kaplandıkça daha dibe battık. Dünyevileşme bataklığında aldığımız yaralar, Hz. Eyüp’ün yaralarından daha ağır. Zira bizim “dünya yaralarımız” var. 
 
Dünyevileşme, menfaat ve merhametsizlik çağın amansız hastalıkları. Birine bulaşan diğerinden kurtaramıyor paçayı. Böylece yavaş ama bir o kadar da hızla bireyselliğin hâkim olduğu bir dünyaya doğru yol alıyoruz. Teknolojiyle bireysel günahlar kitleselleştiriliyor ve kitlesel ölümler yaşanıyor. Her geçen gün dünya gözümüze daha güzel görünüyor. Sevgi, şükür, diğerkâmlık; menfaat, şükürsüzlük ve hırsa bırakıyor yerini. Hırslar, insanı hırsız ediyor. Hastalıklar, hırsızlıklar yaygınlaşıyor. 
 
Üç günlük dünya menfaati için ezelden emanet edilmiş dostluk değerlerini bile harcıyoruz. Dünkü altınlarımızı bugün bozduruyoruz. “Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler.” (İbrahim Sûresi, 14:3) ayetinin potasına giriyoruz. Arzularımızı meşrulaştırmaya kalkıyoruz.
 
Bir kerecikten bir şey olmaz deyip dünya denizine dalıyoruz. Zaten dalgalı olan denizde sarhoş gemiler gibi kafamızı kayalara çarpa çarpa ölüyoruz. İnsan, dünya denizinde bir gemi gibidir. İçine dünya kaçmadığı müddetçe batmaz.
 
Ayet ve sünnetin sesine kulak verelim. Nuh`un ve ruhun gemisine yönelelim. Gemiye binersek kurtuluruz değil, gemide insanlığımızı koruyabilirsek kurtuluruz. Bu hastalıklardan kurtulmak, Nuh`un gemisiyle olacak iştir ama dikkat edin o gemide yalnızca “İslâm” yazıyor. 


GENÇ'ın Yazısı.