İlk Anayasa, Son Peygamber
Site Özel
1072 okunma
Elif Büşra Erdoğdu
Çağlar öncesinden bir ses yükseldi: “Ey Allah’ın kulları, kardeş olunuz.” Çok açık bir ifadeydi bu; “kardeş olmak”. Sadece aynı anne-babadan doğmak değil, aynı ideallere sahip olmaktır kardeş olmak. Birbirimizle yaşama bilinci, sorumluluk ve daha nice erdemleri içinde barındıran bir kavramdır kardeş olmak. Medine`ye hicret edilince bu yüzden ilk işi o olmuştu Efendimiz`in (s.a.v).“Muâhat” yani kardeş olmak, müminleri birbirine kardeş yapmaktı. Çünkü O (s.a.v) biliyordu ki toplumları ayakta tutabilecek güç buydu. İslam devleti kurulurken de ilk önce kardeşlik bilinci yerleşmeliydi. Ve tarihte bir devletin yazdığı ilk anayasa niteliği taşıyan, kendisinden sonraki anayasalara kaynaklık edecek o antlaşma Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından ortaya kondu; Medine Vesikası.
Sanki Efendimiz (s.a.v) bu maddeleri sadece içinde bulunduğu topluma değil de tüm toplumlara koyuyordu ki zaten sünnetin evrenselliği de bu demekti. Sanki çağlar öncesinden Efendimiz (s.a.v) bizlere seslenmişti: “Her topluluk kendi yaşadığı çevreden sorumlu olacak.” Yalnız kendimizden değil, yaşadığımız çevreden de sorumlu olmak. Korumak, gözetmek, iyiliğe çağırıp kötülükten alıkoymak. Maddi ve manevî, kendimizi yaşadığımız çevreden sorumlu hissedebiliyor muyuz gerçekten? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” düşüncesinde miyiz yoksa Üstad Necip Fazıl`ın ifadeleriyle “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir” şuurunda mı? Ailemizden, arkadaşlarımızdan, yaşadığımız çevreden ne kadar haberdarız?
“Her topluluk birbirinin dinine saygı gösterecek.” Başka bir maddede hoşgörü bilinci yerleştirmek istedi Efendimiz (s.a.v). Dini, dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun, insanların birbirlerine saygı göstermelerini istedi. Zaten toplumlarda sorunlar da bundan doğmuyor mu? Birçok nimetin içinde iken ne yazık ki birbirimize tahammül bile edemez hale bu yüzden gelmiyor muyuz? İşte saygı ve hoşgörüyü bir devletin temeli olarak kabul etmişti.
“Medine’ye herhangi bir saldırı yapılırsa bütün topluluklar birlikte savaşacak ve şehri en iyi şekilde savunacak.” Toplu yaşama bilinci içeren bu maddeyi, 14 asır evvel evvel koymuştu Rasulullah. Birlik olmak, bir tehlike anında topyekün korumak ortak yaşam alanımızı. 15 Temmuz`da milletimizin gösterdiği mücadele Medine Vesikası`nda ne güzel ifade edilmiş.
“Medine’de yaşayan bütün herkes eşit haklara sahip olacak ve herkes eşit vatandaş olarak kabul edilecek. Hiçbir topluluğun birbirine üstünlüğü olmayacak.” Yıllar boyu ortaya konmaya çalışılan, işlevselliğini kaybedince tekrar yenisi getirilen ve insanların en önemli dayanağı olan anayasaların en önemli kavramları zikrediliyor bu maddede: Eşitlik, eşit haklar, vatandaşlara eşit davranılması... Asırlar evvel insanlığın en ihtiyaç duyduğu bu kavramları Efendimiz (s.a.v) ortaya koymuştu.
Kimsenin kimseye üstün olmadığını, herkesin eşit olduğunu Veda Hutbesi`nde ne güzel ifade etmişti yine : “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabb`iniz birdir, atanız birdir. Arap`ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap`a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” Ve şu hadis-i şerifinde de: “Allah sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza bakmaz. Ama o sizin kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurdu. İnsanların aksine Allah, ne bizim malımıza ne ten rengimize ne soyumuza bakar. Bunlara göre insanların yargılandığı ve değer gördüğü bir dönemde zulme, haksızlığa gerekçe gösterilen ve mazlumların en muzdarip olduğu bu özelliklerin aslında önemli olmadığını, hepimizin bir atadan geldiğini, yaratıcımızın tek olduğunu ne güzel vurguladı. O`nun bu mübarek sözleri sayesinde siyahiler, köleler gözyaşlarını tebessüme dönüştürdüler. Şu an dünyada hala bir yerlerde insanlar ten renginden, ırkından dolayı eşitsizlik muamelesi görüyorsa bu, Cahiliye Dönemi`nin tekerrür ettiğinin kanıtıdır.
Velhâsıl, Efendimiz(s.a.v); geçmişte, şimdi ve gelecekte insanların en çok ihtiyaç duyduğu ve duyacağı kardeşlik, eşitlik, adalet, birlik, sorumluluk bilinci gibi kavramları 14 asır evvelden ortaya koymuştur. Toplumların varlığını devam ettirebilmesi için gerekli olan bu kavramlar, sünnetin ışığında her birey tarafından içselleştirilmeli. Bu durum da bir kez daha şu gerçeği ortaya koyuyor: İslam dini, fıtrat dinidir ve getirdiği ilkeler, hangi çağda yaşarsa yaşasın insanlığın ihtiyaç duyduğu ilkelerdir.
Kaynakça:
*Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 206,DİA ,III,153.
GENÇ'ın Yazısı.