Öznur Şahin
Uzun bir caddede hızla esen rüzgâr eşliğinde yürüyorum. Üzerime yağan yağmur damlaları gönlümde birer inci tanesi olup düşüyor yeryüzüne. Sabah saatlerinde fırından aldığım sıcacık simit kokusuyla birleşen yağmur taneleri beni bambaşka gönüllere götürüyor. Yanından geçtiğim parktaki çocuklar gözüme takılıyor. Şen şakrak bağırışları tebessüm oluşturuyor yüzümde. Saflıkları, tertemiz gönülleriyle tüm dünyanın mutluluğunu gülüşlerinde taşıyor gibiler.
Yürümeye devam ediyorum. Artan yağmur damlaları insanları hızlandırıyor ama ben yavaş adımlarla ilerliyorum. Islanan kıyafetimle yağmurun hüznünü hissediyorum. İlerlerken park masasında tek başına oturmuş bir amcaya rastlıyorum. Bir köşeye dalmış derin bakışları değiyor gözlerime. O bir çift göz sanki dünyanın tüm hüznünü taşıyor. Gözlerinden akamayan gözyaşları yağmur olup dolduruyor yeryüzünü. Yağmurda ıslanırken hüznüne ortak oluyor ve nasibimi alıyorum. Bu yağmur başka, her damlasıyla gönül dünyamın tellerine değen bu yağmur bambaşka.
Bir hadis geliyor hatırıma: “Allah her insanın yüreğindedir. Ben semavata ve zemine sığmadım ama bir mü’min kulun kalbine sığdım.” Zamandan ve mekândan münezzeh olan Allah, kulunun o küçük kalbinde.
Kalp; insana insan olduğunu hatırlatan, içinde tüm duyguları barındıran o et parçası. Kalpte açar bütün çiçekler, kalpte yeşerir bütün duygular. Kalpte hissedilir hissedilmeye değer olan her ne varsa. Hüznü de sevinci de içinde taşır. Dolar ve taşar. Kalbi olan muhabbeti hisseder ve hissettirir. Biz kalplerimizi ne kadar ihya edebiliyorsak içimizi ve etrafını o nispette ısıtıyor. Ne kadar ihmal ediyorsak o kadar buz kesiyor ve soğutuyor dünyayı.
Maddenin bizi sardığı bu çağda maneviyattan eksik kalmış gönüllerimiz bir insanın hüznünü barındırmıyor. O amca gibi hüznü yüreğinde yaşayıp gözlerinden taşıran binlercesinin yanından geçiyoruz ama gönül pınarlarıyla buluşmuyoruz.
Unuttuk. Önce Allah’ı sonra da bu çağda gönülden hissetmeyi, bir sıcak muhabbeti... Samimiyetin, içtenliğin hissedildiği; el ele, diz dize oturup gönüller birleştirmeyi... İki bardak sıcak çay eşliğinde edilen sohbetlerde gönüllerimizi doyurmayı, sahibi hürmetine hoş görülmesi gereken gönülleri…
Kıyafetlerim sırılsıklam olmuş. Aklımı örümcek ağı gibi saran düşünceler, ellerimdeki soğumuş simitlerle eve varıyorum ve Yunus Emre’nin şu mısraları dökülüyor kalbimden:
“Ben gelmedüm da`vîyiçün
Benüm işüm seviyiçün
Dostun evi gönüllerdür
Gönüller yapmaga geldüm”
GENÇ'ın Yazısı.