İbrahim Erdem Yıldırım
Kimi hikâyeler insanlığa hitap edebildiği gibi kimi hikâyeler de toplumlara özeldir. Her hikâye her millet için bir anlam ifade etmeyebilir. Zira milli ve manevi kültüre özgü olabilir. İşte bu hikâyelerden biri de “O vav her zaman yazılmaz” cümlesiyle bilinen Hattat Hafız Osman’ın hikâyesidir. Hikâyeye geçmeden önce hat sanatından ve Osmanlı’nın nasıl hat sanatının merkezi olduğundan bahsedip meşhur cümleyi dile getiren sanat tarihimizin önemli isimlerinden Hafız Osman’ı tanıyalım.
“Yazı, çizgi, çığır, yol” gibi mânâlara gelen hat (hüsnü’l-hat, hüsn-i hat) kelimesi, Arap yazısını estetik ölçülere bağlı güzel bir şekilde yazma sanatı anlamında kullanılmaktadır. İslamiyet’i kabul eden kavimlerin Arap harflerini kullanmaya başlamalarıyla “Arap hattı” zamanla “İslam hattı” vasfına dönüştü.
Abbasiler devrinde altı çeşit yazının usûl ve kâideleri ortaya konuldu ve bu kuralların tümüne aklâm-ı sitte denildi. Abbasilerin yıkılmasıyla üstünlük Türk ve İranlı hat sanatçılarına geçti. İranlılar aklâm-ı sitteyi kendi anlayışlarına göre yazdılarsa da Abbasilerin üslubundan ayrılmadılar. Türklerse on altıncı yüzyılda Şeyh Hamdullah’ın aklâm-ı sitteye o zamana değin ulaşılamayan güzellik ve olgunluk getirmesiyle kendi üslubunu oluşturdu. Türk zevkine uyan Şeyh Hamdullah’ın tarzı kısa sürede yayıldı. Öyle ki, hattatların başarısı Şeyh Hamdullah’ı kastederek “Şeyh gibi yazdı” ve “Şeyh-i Sânî (ikinci şeyh)” şeklinde övülür oldu. Böylece eskilerin “Kur’an-ı Kerîm Hicaz’da indi, Kâhire’de okundu, İstanbul’da yazıldı” deyimiyle ifade ettiği gibi hat sanatının merkezi İstanbul oldu.
Şeyh Hamdullah’ın üslûbunun yerini ancak yüz elliyi aşkın yıl sonra yeni bir usûl alabildi. Hafız Osman isimli hattat kendi üslûbunu geliştirdi. Artık “Şeyh üslûbu” yerini “Hafız Osman” üslubûna terk etti.
Hat eserleri ayet ve hadisleri içerebildiği gibi yalnızca tek harfi de içerebilmektedir. Harfler yalnız çizilirken aslında derin anlamları ifade edilmek istenir. Bu anlamların divan edebiyatında da yeri büyüktür. Mesela elif harfi kendinden sonra gelen hiçbir harfle birleşmediğinden “çokluğa bulaşmamış” anlamında yorumlanır. Vahdaniyeti temsil eder. Başlangıç harfidir ve bu özellikleriyle Allah’ı sembolize eder. Besmele gibi. Her şeyden önce Allah. Divan edebiyatındaysa aşkı, aşığı ve maşuku simgeler. Sevgi ve vefaya delâlet eder. Görünüşü itibariyle anne karnındaki çocuğa ve secde halindeki insana benzetilerek sadakat ve tevazuyu da simgelemiştir.
Harflerin sayılara tekâbül etmesinden oluşan ebced sisteminde vav harfinin değeri altıdır. Bu özelliğiyle vav harfi imanın altı şartının simgesi olarak da kullanılır. Tek başına işlenerek camilerin süslemesinde özellikle de Bursa Ulu Camii’de kullanılmıştır. Çift vav 66 sayısına tekâbül ettiğinden yine 66 sayısına tekâbül eden Allah lafzının yerine kullanılarak Allah’ı sembolize eder.
Osmanlıcada yalnızca “ve” anlamına gelen vav harfi Arapçada on yedi çeşit anlama gelir. Bunlardan biri, “Vav-ı Kasem”dir. Yani “yemin vav”ı. Kuran-ı Kerim’de de Duha Suresi’nde kuşluk vakti anlamına gelen duha kelimesinde ve Asr Suresi’nde zaman anlamında kullanılan asr kelimesinde “üzerine yemin olsun” mânâsında kullanılmıştır.
Gerekli bilgileri verdiğimize göre şimdi hikâyemize gelelim.
Hafız Osman Efendi Beşiktaş’tan Üsküdar`a geçmek için kayığa biner. Yolculuğun bitimine doğru kayıkçı ücretleri toplamaya başlar. Hafız Osman bakar ki, kesesini unutmuş, kayıkçıya “Param yok” der, “Ama ben tanınmış bir hattatım. Sana bir ‘vav’ yazıversem, sen de onu yol ücreti olarak kabul etsen olmaz mı?” der. Sandalcı bakar ki, başka çaresi yok. İsteksiz şekilde kabul eder. “İstersen evinin duvarına asarsın, istersen gidip bedestende satarsın.” der. Gider. Kayıkçı kıraathanede başına gelenleri anlatır bir yandan da “vav”ı gösterir. İyi giyinimli birinin kayıkçının elindeki vavı görmesiyle adeta sandalcının üzerine atlaması bir olur ve satın almak ister. Neredeyse bir kayık fiyatına eseri satın alır.
Bir gün tekrar Hafız Osman kayığına biner. Para toplarken yanına geldiğinde Hafız Osman kesesini yoklar sandalcı mâni olur. “Aman hocam, para istemez. Bir vav yazıver yeter!” Hafız Osman gülümser ve “O vav her zaman yazılmaz evlât” der.
Bunun gibi kültürümüzden bir parça barındıran hikâyeleri kurcaladığımızda Türk-İslâm kültürünün çok derin olduğunu görüyoruz. Elinizi attığınız yerden bir mânâ çıkıyor. Bir harfe sayısız mânâ yüklenebiliyor. Her yoldan Allah’a ulaşılabiliyor.
GENÇ'ın Yazısı.