Sedrat Almuntaha

“Bir insan, bir günde sevdiği her şeyi kaybedebilir mi?” sorusunu sorarsam cevabınız ne olacak. Ben size söyleyeyim; evet bir insan bir günde sevdiği her şeyi kaybedebilir. Ben 5 yıl boyunca büyük bir savaşın içinde ailemle birlikte kaldım. Savaş düşündüğünüz gibi değil yani sadece bombalar ölümler değil. Savaş ıssız, susuz, yemeksiz, yalnız kalmak ve “ne görürsen gör hiçbir şey söylemeyeceksin ve tepki göstermeyeceksin” demek. 
 
15.03.2011 bu tarihi hiç unutamam. Bugün her şeyin başladığı gün. Bu savaş çocuklarla başlayıp yetişkinlerle devam etti. Nasıl mı? Bizim adetlerimizde babalar çocuklarına yaşadıkları yerin tarihi ve bilimsel hikâyelerini anlatırmış ve çocuklar da bu bilgileri zihinlerinde tutup arkadaşlarıyla paylaşırlarmış. Bazı çocuklar tarih derslerinde anlatılan bilgilerin yalanlarla dolu olduğunu anlayıp konuyu hocalarıyla konuşmuşlar. Tabi hocalar bu konuyla ilgili bir şey yapmamışlar bu yüzden çocuklar “biz gerçekleri öğrenmek istiyoruz, gerçek tarihimizi öğrenmek istiyoruz” ifadelerini duvara yazıp eve gitmişler. Nereden bilebilirler ki bu cümleler yüzünden büyük bir savaş başlayacak. Okuldaki öğretmenler korkmuş, yazıyı yazan çocukları aramışlar fakat bulamamışlar. 
 
Bu tarz olaylar ve duvar yazıları diğer okullara yayılmaya başladı ve her şey daha da zorlaştı. Veliler görüşmeye çağırıldı, okulların müdürleri korkmaya başladı. Polisler, birçok çocuğu toplayıp hapse götürdüler. İnsanlar çocuklarını kurtarmak istediler, susmadılar. “Bizim çocuklarımız bir suç işlemedi, neden onları bizim elimizden aldınız, biz onları hapisten çıkartmak için canlarımızı veririz” diye bağırmaya başladılar ve her gün karakollara gittiler ama dinleyen olmayınca her şehirde cuma günleri büyük meydanlarda toplanıp “özgürlük bizim hakkımız”, “bizi susturamazsınız” gibi cümleler kurdular ve haykırmaya başladılar. Bunlar bombaların atılmasına ve bu toplantıları dağıtmak için insanları öldürmeye sebep olarak gösterildi. Her yerde kan kokusu, her evde kayıp, acı vardı. Anneler evlatlarını korumak için çaba gösteriyordu. Artık güven ya da huzur diye bir şey kalmamıştı. 
 
Biz ailemle birlikte savaş hayatını 5 yıl boyunca yaşadık; çok zor, kötü şeyler gördük ama her şeye rağmen dayandık ve 2016’ya kadar savaşın içinde kaldık. Savaşta yaşamak her şeyden vazgeçmek demek; elektrik, su, yemek vs. Biz de kabul ettik ve her şeyden vazgeçtik çünkü vatanımızı bırakmak istemedik. Fırınlar, marketler, hastaneler, eczaneler ve okullar kapandı. Elektrikler ve sular kesildi. Biz su içmek için yağmurun yağmasını bekliyorduk. Yemek olarak ise ekmeği kurutup suyla yiyorduk. 
 
Yıkılan evlerde kalan kıyafetlerin kumaşlarını alıp, onları kesip, peçete olarak kullanıyorduk. Isınmak için soba yoktu ve biz battaniyeyle kendimizi sarıyorduk. Okullar kapandı diye biz eğitimizden vazgeçmedik, evde okumaya devam ettik ve bu konuda babam bize çok yardım etti. Savaşın ilk başladığı günlerde okullara bomba atıyorlardı ve bu esnada kardeşim ilkokula gidiyordu. Onun okul bahçesine bomba atıldı, yaralandı. Okuldaki tüm öğrenciler öldü ve o tek başına hayata tutundu. Ama o hadiseden sonra kendisi bir ay boyunca geceleri hiç uymadı. “Ben arkadaşlarımı görüyorum onlar burada” diye bağırıyordu. Aslına bakarsanız bu savaş en çok çocuklara zarar verdi. Çocuklar her şeyden korkmaya ve evden çıkmamak için saklanmaya başladılar. Cuma günleri halkın toplanmasını engellemek için insanlar Cuma namazına girdikten sonra askerler ve polisler camilerin önüne geliyor, silahlarıyla dikiliyor ve camiden çıkacak insanları bekliyorlardı… 


GENÇ'ın Yazısı.