Serdar Kesik

  Bir öğrencinin gözünden gönlüne, kaleminden defterine İstanbul öyküsü…

06.02.22 07.56 Bakırköy-Üsküdar Marmaray
 
Sabahın erkence bir vaktinde sınav için okul yolundayım. “Atom güllerinin katmer açtığı, / Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, / Kalmışım bir başıma, / Bir başıma ve uzak. / Biliyor musun?” diyor Ahmet Arif Anadolu’nun ağzından. Bense bir ayağım Anadolu’da bir ayağım Avrupa’da yaşıyorum, yürüyorum ve bekliyorum. 
 
Gün inceden ağarıyor. Gök hafifçe beyazlaşıyor. Kızıllığını beyaz bir kılıç yırtıyor. Havanın yumuşaklığı bebeğini kucağına battaniye ile alan bir annenin şefkati gibi narin ve merhametli… Yenikapı’dan binenler oldu. Mavi montlu bir abi oturur oturmaz başını cama yasladı ve aramızdan ayrıldı. Ne bizimle ne başka dünyada. Aralarda bir yerlerde, ineceği durağı bekliyor olmalı. Bir ablanın kitap okuduğunu görmek beni sevindirdi. “Keşke kitap okuyanlara indirim olsa.” diye geçirdim içimden. 
 
Bir genç karşıma oturdu. Pantolonu yamalı ama yaması fabrikadan. Ayakkabılarını bayadır silmemiş. Saçı tıraşlı ama tıraşı da bir garip sanki. Galiba sakalları henüz hiç çıkmamış. Stresli ya da düşünceli, belki de sinirli. Koltuğun ucuna oturuyor. Dizlerini titretiyor. Parmakları ile oynuyor. Ayakları hafif geride. Gözlerini bir yere kitlemiş duruyor. Üsküdar’a geldik. Yolum okuldur.

06.02.22 10.20 Üsküdar-Eminönü Vapur 
 
Vapura son anda yetiştim. Üst kısma çıkıp martıları görmek, rüzgârı yüzümde hissetmek ve şehri solumak istedim. Kulaklığımı takıp Spotify listemde karışık çala bastım. Başımı kaldırıp bakmaya ve yazmaya başladım. 
 
Solumdaki bir kız ayaklarını sandalyeye dayamış ve yayılmış bir hâlde yumurta içiyor. Garip geldi. “Hadi simit yersin, poğaça yersin de yumurta bi değişik sanki.” dedim kendi kendime. Acaba beyazını martılara atacak mı? 
 
Hava yüzler gibi temiz. Kuşlar yiyecek bekliyor ama şu anda simidi olan kimse yok ki. Hep düşünmüşümdür: Acaba insanlar simidi martılar için mi alıyorlar yoksa kendilerine aldıklarından mı martılara veriyorlar?
 
Sağımda Kız Kulesi. İçinde bir sultan kızı var. Zehirlenmeyi ve masal olmayı bekliyor olmalı. Kaç kurtar kendini desek de nafile, onun masal olası var anlaşılan. O hikâye olup unutulmamak istiyor. Onu öldüren meyve sepetindeki bir yılan değil, belki de bizi böyle kandırdılar yıllar yılı. Belki de o unutulmamak için âşık oldu. Hikâye olursam kimse beni unutmaz diye düşündü herhalde. Bir kuşun ayağıyla yahut bir hizmetçinin eliyle gelen bir mektup onu öldürmüş olabilir. Bunu hiç bilemeyeceğiz. 
 
Martılar arasına karışan bir karabatak var. Martılar onu dışlamadı. Martıların içinde de farklı cinsler var. “Simit beklemeyin, başkasından medet beklemeyin, özgürlüğe uçun kuşlar!” dedim. İçlerinden birisi, “Sus be Serdar! Kurulu düzenimiz var. Ağrısız başımıza dert açma arkadaşım!” anlamında baktı. Anladım, sustum. Acaba hangi martılar benimle konuşan bu martıyı sözcü seçti? İsimleri var mıdır? Dostları, düşmanları, yakın arkadaşları var mıdır? Yoktur sanki. Onlar Kabil’den mi ki, düşmanlık beslesinler birbirlerine. Sonuçta bütün martılar kardeştir, bazı martılar daha kardeştir. 
 
Bayrak direğe dolanmış ve dalgalanmıyor. Durgun. Rüzgâr onu katlamış sarmış direğe. Onu oradan kurtaracak yine aynı rüzgâr. Bu bayrak celladına bağımlı. Rüzgârdan medet bekliyor. “Sekeratta ölümden bekleriz medet” dizesi gibi bir an şimdi olan.
 
Kulağımda “Güzel ne güzel olmuşsun” çalıyor. O değil de bir kuş var, beni takip ediyor. Geçen sabah da aynen böyle izledi beni. Acaba ne istiyor? Keşke anlatabilse. Ya da o anlatıyor ben anlayamıyorum. Keşke anlaşabilsek. Bu kuş az evvelki kuştan farklı bir dil biliyor herhalde. Onunla bakışarak anlaşmıştık. Anlaşalım istiyorum ama ben insan kalayım ya da insan olayım, o da kuş kalsın. Uçmayı anlatsın bana. Öğretsin, deneyeyim. 
 
Dışarıda bir çocuk sigara içiyor. Her ne kadar dışarıda olsak da vapurun içindeyiz. Yasak olduğuna dair anonslar dönüp duruyor ara ara. Hoş, her seferinden aynı sesle aynı şekilde duyduğumuzdan olsa gerek artık duyarsızlaştık herhalde bu sese. Arkasındaki kızın yüz ifadesinden kokudan rahatsız olduğu anlaşılıyor. Ama nedense kalkmıyor. Sigaradan olsa gerek, martılar kaçtı. Bu böyledir. Onlar hissederler iyiyi kötüyü.
 
İki tane serçe yerdeki bir parça ekmeği gagalıyorlar. Midelerinin aldığı kadar yedikten sonra arda kalanı bırakıp yükseldiler gökyüzüne doğru. Tokgözlü kuşlarmış. Vapur Eminönü’ne yanaştı. 20 dakika sürdü. Yolum var yürüyecek. Yol uzun, kervan hazır, dağlar ıssız…
 


GENÇ'ın Yazısı.