Sanki İstanbul`u Buraya Saklamışlar
Site Özel
1861 okunma
Merve Tırın
Beşiktaş’tan Ortaköy’e giderken bir otobüs durağı vardır, “Yahya Efendi Durağı” İsmini “Yahya Efendi” isimli dergâhtan alır. Yanı Yıldız Parkı, karşısı Çırağan Sarayı, ilerisi Ortaköy olan bir tekkedir. Bu dergâh sadece ilmi konuların konuşulduğu bir yer olmamış, kayıtlarda dergâhın bahçesinde Yahya Efendi’nin bizatihi yetiştirdiği bostanın olduğu yer almaktadır. Dergâh bir külliye olarak inşa edilmesine rağmen günümüzde çok az yapıtı ayakta kalabilmiştir.
Eskiden köylerde dağa yakın yerlere, şehirlerde ise yüksek ve yokuş yerlere tekkeler inşa edilir ve rahmet tecellisinin oralara indiği kabul edilirmiş. Burada da bariz örneğini görüyoruz. Yahya Efendi`ye giderken bir yokuş çıkılır ve sonunda tekke çıkar karşımız. Tıpkı Aziz Mahmud Hüdai’ye, Üftade Hazretleri’ne giderken yokuş çıkıldığı gibi…
Dergâha isini veren bu zat kimdir, bilir misiniz? Yahya Efendi’nin müderris kimliğinin yanında aynı zamanda şair ve mollalık vasıfları vardır. İstanbul’un dört manevi muhafızlarından biri olarak kabul edilir. Yahya Efendi; denizcilerin piri, Kanuni’nin “Ağabey” diye hitap ettiği zattır. Kanuni Sultan Süleyman’ın sütkardeşi, yoldaşıdır. Kanuni ile birlikteliği Trabzon’da başlar, İstanbul’da devam eder. Kanuni toprakları fethederken ağabeyi de gönülleri fetheder. Biri şehrin sultanı, diğeri gönüllerin sultanı. Biri Osmanlı İmparatorluğu’nun en uzun süre tahtta kalan padişahı, diğeri gönüllerde ebedî yaşayacak olan zat. Biri İstanbul’da vefat eder, diğeri Zigetvar Seferi’nde gözlerini fani âleme yumar.
Dergâha olur da yolunuz düşerse Arnavut kaldırımlı tekke yokuşunu arşınlarken sağda bir hamal taşı ve çeşme görürsünüz. Yahya Efendi gönül padişahıydı. Gönül padişahı olmak hamalı da düşünmeyi gerektirir. Yokuşu sırtındaki ağır yük ile çıkan hamal yükünü sırtından indirmeden hamal taşına koyar, soluklanır, susayan damağını ıslatır ve yoluna öyle devam ederdi.
Dergâhın kapısından girer girmez kalbe bir sıcaklık gelir. Yahya Efendi’nin ruhunun muhabbeti kalbe çoktan sirayet etmiştir. Bilirsiniz insanlar eskiden kalplerinde bir kabz hali olduğunu anladıklarında ruhları teskin olsun diye bir evliya ziyaret eder, duasını alırlarmış. Ne naif bir destur…
Dergâh az çok koskoca bir mezarlığı da andırır. Yahya Efendi’nin ruhaniyetinden feyz almak isteyen her fani öldükten sonra onun yamacına gömülmek ister. Hazire ve dışında hâmûşânlar görürsünüz. Tekkenin bu kısmı olabildiğince farklı yaştan, meslekten, ırktan kişilerin yattığı yerdir.
Camii’nin içinden çıkıp arka tarafına geçtiğimizde anlarız ki, sanki İstanbul’u buraya saklamışlar. Deniz tüm ihtişamı ve güzelliğiyle meydandadır. Servi ağaçları altındaki banklarda size eşlik eden mezar taşlarıyla anı durdurursunuz. İstanbul tüm güzelliğiyle ben buradayım derken ölüm de tüm gerçekliğiyle gülümsemektedir. Ölümün soğuk yüzü burada yoktur. Mekânın dokusundan olsa gerek burada ölüm misafirlerine kucak açmaktadır.
Sabahın erken vakitlerinde geldiğinizde kimsecikler yoktur buralarda. Zaman sizin için durmuş, burası size mesken olmuştur adeta. Yolunuz düşerse rahmet kapınız olur, nasibinize burayı ziyaret etmek düşer de dua alırsanız ne âlâ... Bekleriz efendim…
GENÇ'ın Yazısı.