Hatice Korkmaz

İnsan yüzü alın, kaşlar, gözler, burun, yanaklar, ağız ve çeneden oluşan bir bütündür. Fakat sadece bunlardan ibaret değildir. İnsana dair birçok bilgiyi bize onun yüzü verir. Birçok insanın iç dünyasını yüzünden okuruz. İç dünyasında olan bitenleri, sevincini, öfkesini, acısını, üzüntüsünü, sıkıntılarını yüzünden anlamak mümkün olur bazen. Yani bir yüz bize onun sahibine dair birçok mesajlar verebilir. Hele bu insan bizim yıllarca gördüğümüz, tanıdığımız biriyse o mesajları anlamamız daha kolay olur. Hiç tanımadığımız biri olsa bile öyle yüzler vardır ki insan o yüzleri görünce korkar, huzursuz olur. Bazı yüzler de nur gibidir, insanın gönlüne aydınlık verir. Bu mânâ, şu hadis-i şerifte de geçmektedir:
 
“Allah bir kimsenin içinde sakladığı duyguların örtüsünü yüzüne giydirir. Bu duygular hayırlı ise, yüze giydirilen örtü de hayırlı, şerli ise o da şerlidir.” 
 
Osman (r.a.), aynı inceliği biraz değişik şekilde ifade ediyor:
 
“Allah, bir kimsenin içinde sakladığı duyguları, mutlaka yüz hatlarına, yüz ifadelerine, konuşurken kullandığı kelimelere ve kelimelerin telaffuz şekline aksettirir.”
 
Ömer (r.a.) da aynı inceliği şu sözüyle ifade ediyor:
 
“Kim kendi iç dünyasını, gönlündeki duyguları güzelleştirirse Allah da onun dış dünyasını güzelleştirir.”
 
İçten olmayan, zorla gülme, sırıtma tebessümden ne kadar farklıdır hepimiz biliriz. İnsanın içi kan ağlarken gülmesi ne kadar zordur? Gülse dahi onun gülmesindeki o acı fark edilir. Bu yüzden “acı acı gülme” ifadesini, bu durumda olan kişiler için kullanırız. Sürekli öfkeli ve saldırgan bir insanın alın kırışıklıkları, kaşları ve gözleri, yüz hatları belirgindir. Derin bir hüznü olanın bu hâli yüzüne çöker. 
 
Tıp dalında Nobel ödülü kazanan “İnsan Denen Meçhul” adlı eserde yüze dair şu bilgiler yer alır:
 
“Yüzün, ağzın, yanakların, gözkapaklarının ve bütün diğer hatların şeklini, deri altında ve yağ içinde hareket eden düz kaslar tespit eder ve bu kasların durumu da düşüncemize göredir. Şüphesiz herkes yüzüne arzu ettiği ifadeyi verebilir. Fakat bu maskeyi devamlı bir şekilde muhafaza edemez. Yüzümüz, bizim haberimiz olmadan, yavaş yavaş bilinç hâllerimizin modeli olur. Yaşın ilerlemesi ile de duyguların, iştihaların, insanın bütün tutkularının en doğru imajı hâline gelir. Bir gencin güzelliği, yüz hatlarındaki tabii ahengin bir sonucudur. Bir ihtiyarın pek nadir görünen güzelliği ise, onun ruh hâlinin bir yansıması olarak görülmelidir. 
 
Yüz, şuur etkinliklerinden çok daha derin şeyleri de ifade eder. İnsanın yüzünden yalnız kusurlarını, meziyetlerini, zekâsını, aptallığını, duygularını, en gizli alışkanlıklarını değil, vücut yapısını, organik ve akıl hastalıklarını yeteneklerini de okumak mümkündür.” Yazar, bu bilgilerin ardından şu cümlelerle bölümü bitirir:
 
“Eski hekimler pek haklı olarak, teşhis ve tahminlerde, mizaca, diyateze, aksülamele büyük önem verirlerdi. Müşahede etmesini, görmesini bilen için her insanın yüzünden onun beden ve ruh tarifini okumak mümkündür.” 
 
Şimdi Rabbimizin ayetlerine kulak verelim: 
 
“Sarsılmaz iman sahipleri için yeryüzünde nice alâmetler; Allah’ın varlığına, güç ve kudretine delâlet eden, akla yol gösteren ibretler vardır. Kendi vücutlarınızda da. Görmüyor, dikkat etmiyor musunuz?” (Zâriyat Suresi, 20 ve 21. Âyetler).
 
İnsanın bizzat kendisinde Allah’ın birliğine ve Peygamberlerin getirdiğinin doğruluğuna deliller vardır. Bu delillerden biri de yüzümüz değil midir? Yüzümüzde görmemizi, koklamamızı, işitmemizi sağlayan organlar vardır. Bunun dışında bir yüzün insana dair birçok konuda bize bilgi verdiğini öğrendik. Akıl sahipleri, düşünenler için bunların hepsi bir delildir. Bunların dışında milyonlarca hücreden oluşan beynimiz, kan deveranı, teneffüs, hazım ve boşaltım organları… Tüm bunlar bizim kendi vücudumuzda olan delillerdir. Bunları ancak mü’minler, muttakiler düşünürler. Diğerleri ise bunları sadece kendi hâlinde oluşan maddi olaylar olarak yorumlarlar. 
 
Yüzümüz, hem birçok konuda bizimle ilgili bilgileri karşı tarafa veren hem de Rabbimizin kudretinin en büyük delillerinden olan bir organımızdır. Ama yüzün işlevi sadece bunlar da değildir. Yüzümüz, sadece Rabbimiz için ettiğimiz secdelerden izler taşır. Ve o izler de, bazı müfessirlerin rivayetine göre, kıyamet günü yüzümüzde meydana çıkacak olan nurdur. 
 
“Onları başkalarından ayıran nişanları, yüzlerinde Allah için yapılan secdenin bıraktığı izlerdir.” (Fetih Suresi, 29. Âyet).
 
Bu iz, sadece Allah için secde eden, tam samimi secde edenlerin yüzlerinde meydana gelen izdir. Yoksa zorla, alınları yere sürterek o izi meydana getirmeye çalışmak değildir. O sırf gösteriş ve fitne olur. İbn Abbas demiştir ki: “Bu ayetteki iz, göreceğiniz iz değil. Fakat İslam çehresi, karakteri, tavrı, vakar ve tevazuudur”. 
 
Aynı zamanda bu âyeti tefsir ederken âlimlerin söylediği cümlelerden biri şöyledir:
 
“Yapılan bir iyilik, güzel bir davranış, işlenen hayır, kalbe nur, yüze aydınlık, rızka bolluk verir. İnsanların gönlünde ona karşı sevgi yeşertir.”
 
Bir hadis-i şerifte, “Gece namazı çok olanın, gündüz yüzü güzel olur.” (İbn Mâce, İkamet, 174.) geçmektedir.  
 
Madem bizim en kıymetli yerimiz olan yüzümüz ettiğimiz secdelerden izler taşıyacak o halde neden daha fazla secde etmeye gayret etmeyelim ki? Zaten beş vakit farz namazı kılıyoruz, nasıl daha fazla secde edeceğiz dediğinizi duyar gibiyim. Böyle diyenlere cevabım:
 
*Farz namazlardan önce ve sonra olan sünnet (nafile) namazları kılmıyorsak, ihmal ediyorsak bu namazları kılmaya başlayarak yüzümüzdeki secde izlerini artırabiliriz. Hem unutmayalım, farz namazlardaki eksiklik nafile namazlarla tamamlanır. Üstelik farz namazdaki bir eksiğin kaç rekat nafile namazla kapanacağını bilmiyoruz. 
 
*Kuran okumamızı artırarak, okuduğumuz secde âyetlerini de artırmış ve böylece daha fazla secde yapmış oluruz.
 
*İşrak, Duha, Evvabin, Teheccüd gibi bir nafile namazı kılarak secde izlerimizi artırabiliriz.
 
KAYNAKÇA
*Dr. M. Şerafeddin Kalay, Örnek Nesil 1
*Dr. Alexis Carrel, İnsan Denen Meçhul
*Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili
 
Fotoğraf: Yeni Şafak


GENÇ'ın Yazısı.