Ramazanda Zandan Sakın!
Site Özel
1366 okunma
Habibe Nur Erdem
Rabbimiz, Hucurat Suresi 12. Ayette bizlere şöyle hitap ediyor: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Tabii ki bundan tiksinir! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur.”
“Kul hakkı”na giren ve kul helal etmez ise hakka giren kişinin çok büyük zarara uğrayacağı bir olaydan bahsediyoruz; gıybet. Allah, bizlere burada “ölü kardeşinin eti” ibaresi ile en çarpıcı benzetmelerden birini yapmıştır. İşte hepimizin aklından çıkarmaması gereken can alıcı kısım budur. Gıybet çoğu insana zevk verir ama insan ölü kardeşinin etini yemek gibi bir şeye benzetilen ameli yaparken nasıl olur da zevk alır? Bu biraz da caniliğe girmiyor mu sizce de? Özellikle günümüzde buna özel gruplar ve zaman dilimleri ayrılarak çekirdek eşliğinde keyif haline getirilip, normalleştirilmeye çalışılıyor.
İnsan, işlediği günahın menfi karşılığını görünür şekliyle dünyada karşılaşmıyorsa, onu yok sayabiliyor. Tıpkı Kuran-ı Kerim’de çoğu yerde zikredilen kafirlerin “bahsettiğin azap nerede, hadi gelsin” demelerindeki cahillik gibi. Oysa burada birebir karşılığını görmeyeceğimiz olumlu/olumsuz amelimizin karşılığını asıl yurdumuz olan ahirette göreceğiz. Bizzat yaratıcımız bunun teminatını veriyor kullarına. Karşılığını verirken de yine merhametli olan Rabbimiz, günahı tam karşılığıyla verirken, sevabı ise misliyle veriyor. Hucurat Suresi 12. ayete ve Kuran-ı Kerim’in genel diline bakarsak uyarıcı ayetlerden sonra mutlaka Rabbimiz bize ne kadar merhametli olduğunu tekrar ve tekrar hatırlatır. Ne muazzam.
Çoğumuz tarafından malum olan hadiseyi, burada tekrar hatırlatmak isterim. Rasûlullâh’ın (sav) azatlısı Ubeyd şöyle anlatır:
İki kadın oruç tutuyorlardı. Öğle üzeri bir kimse Peygamber Efendimiz’ e gelerek:
“Yâ Rasûlallâh! Şurada iki kadın var, oruç tutuyorlar. Neredeyse susuzluktan ölecekler. Müsaade buyurursanız oruçlarını bozsunlar.” dedi.
Allâh Rasûlü ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Gelen kimse sözünü tekrar ederek:
“Yâ Nebiyyallâh! Vallâhi neredeyse ölecekler.” dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:
“Çağır onları!” buyurdu.
Kadınlar geldi. Peygamber (sav) bir kap istedi. Kadınlardan birine vererek:
“İçindekileri çıkar!” dedi. Kadın kabın yarısını dolduracak kadar kan, cerâhat ve et kustu. Diğerine de aynı şekilde emir buyurunca o da kabı dolduruncaya kadar kan ve taze et çıkardı. Bunun üzerine Rasûlullâh (sav):
“Bu iki kadın Allâh’ın helâl kıldığı şeylerden kendilerini tutarak, onlara karşı oruçlu oldular, haram kıldığı şeyleri yaparak da iftar edip oruçlarını bozdular. Biri diğerinin yanına oturup insanların etlerini yemeye başladılar (yani gıybet ettiler).” buyurdu (Ahmed, V, 431; Heysemî, III, 171).
İşte bu Hadis-i Şerifte de bizzat ayette geçen benzetmeyi müşahede ediyoruz. Gıybet, elbette ömrümüz boyunca sakınmamız gereken bir ameldir. Fakat sözde oruçlu olan iki hanımdan da anladığımız üzere Ramazan’da ekstra bir çaba ile sakınmamız gerekir. Allah rızası için tuttuğumuz oruç, boş bir açlık ve susuzluktan ibaret olmasın diye, yine ve yine kendi iyiliğimiz için Allah’tan bizlere bir emirdir. Farkında olalım.
Bendeniz yıllardır kendi arkadaş çevremde dahi bunun mücadelesini verdim ve vermeye de devam ediyorum. Hatta “Hucurat 12” adında bir grubumuz bile var. Bundan dolayı mutluluk duyuyorum. İnsanlar sizi, “yanında gıybet yapılmaz veya gıybete karşı” kategorisine koyuyorsa ne mutlu size. İşte bu farkındalığı oluşturmak bizim elimizde. “Herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?” ibaresini aklımızdan çıkarmayalım.
Gıybetsiz bir hava sahası mümkün. İnanalım. Hayırlı Ramazanlar.
GENÇ'ın Yazısı.