İrem Özdemir

Ramazanları çok seviyorum. Eşi bulunmaz bir hikmet avı. Her teravih vakti bir bayram. Muhtelif güzelliklere açılan bir seyran. Yağmura benziyor rengi, yağmur gibi berrak. Nasıl ki yağmur kiri pası önüne katıp temizliyor arzı, gökten gelen bir rahmet; Ramazan da semadan inen manevi bir rahmet harmanı... Tathir etmeye geliyor yürekleri; karaları ak etmeye, kirleri pak etmeye... Ramazan`ın bir tedâisi var, Hak katından bir ulak; çağrısı ulu... İzmir, Antep, Kütahya yolcusu kalmasın demiyor da: "Hak yolunun, Hakikat menzilinin yolcusu kalmasın! Haydi, toplanın gidiyoruz cennete." diyor sanki... Senede bir kere tertip edilen bu büyük kervana katılmak için yarışır halde görüyorum Rahmân`ın salih kullarını, coşuyor yürekleri. Yol buluyor arşa en güzel menkıbeler. 

Öyleyse müsaadenizle bir menkıbe de ben anlatacağım bu Ramazan`dan. Üsküdar, esrar semti gözümde. Ama öyle alâlâdesinden değil, kutlu esrarların semti. Delisi de velîsi de çok görebilene... 
 
Yağmurlu bir akşam topraktan buram buram rahmet esiyor ciğerime; Selimiye Camii’nin geniş, ruhu ferahnâk eden avlusundan geçip dar merdivenlerini tırmandım. İçimde Ramazan`ın tatlı heyecanı. Şöyle bir bakınınca ön safı, Hadislere mâtuf güzelliği ile beni bekliyor halde buldum. Fırsatı kaçırmayıp seccademi serdim. Erken gelip akşamı da camide kılmanın bereketine, mescidlerin rahmet iklimine teşne birkaç gönül dostu beraberimde. Derinden bir şükür çektim. Niyetimi aldım, sâlâta daldım. Sağıma selam, soluma selam... 
 
Kulağıma tatlı bir ses duyuldu. Yanımda mübarek, pamuk bir nine; ârifane konuşuyordu. Gittim, diz çöktüm dibine. Nasıl kaçırırdım; hikmet yağmuru yağarken kuru kalmak ahmaklık olmaz mıydı? "Güzel teyzem çok tatlısınız dayanamadım." dedim... Başladı hikmet denizinden incilerini saçmaya: "Yavrum benim, pek güzelsiniz. Bol bol ibadet edin; çünkü sizin birinize bin var." dedi... "Gençlik demi bambaşka, bakın ben secdeye dahi gidemiyorum. Çok ağladım secdeye gidememenin üzüntüsüyle." dedi. "Secdede isteyin; Mevla verir. Göğsü imanlı, eli Kur’an`lı eşler isteyin, güzel mevkilere talip olun." dedi. "Siz isteyin, Mevla verir..." Derken ezan okunmaya başladı. Teyzeyle musafaha etmek istedim. Yaşlı gözlerine baka baka salavatlaşmak idi muradım. Bir Peygamber aşığından feyiz devşirmek istiyordum belki de. Uzun uzun tuttu her birimizin elini, salavatı uzattı. Ardına: "Dünyada ziyaret, ahirette muhabetten ziyafet..." diye ekledi.
 
Teyzenin anlattıklarıyla secdeye varabilmenin ne büyük bir nimet olduğunu düşündüm. Secdeye varamamanın üzüntüsüyle dökülen yaşlar vardı, kimin imanı daha eskiydi, kimin idraki daha ihtiyardı, kimdi gençlik deminin taptaze baharıyla Huzur`a koşan… Teyzenin bu sebep üzere döktüğü giryesinin mizandaki ağırlığını düşündüm.
 
Namaz bitiminde teyzeye yine denk düşmek iştiyâkı içimde mahfuzdu bir yandan. Cami çıkışında bastonuyla ağır ağır evine gidiyordu ki yanına iliştim; bir şeyler daha söyleyin dercesine... 
 
"Eviniz uzak herhalde, korkmayın evladım; `Allah`ım, Muhammed`im ben onlara emanetim` deyin, Onlar ki emanete emindir, hiçbir şey olmaz nâmütenahi!" dedi... "İnşeAllah teyzeciğim." dedim "inşeAllah..." Sahiden öyleydi, ne kadar az düşünüyor, ne az idrak ediyoruz? Hızlı adımlarla ilerlerken arkamdan bir diriltici ses duydum: “Uçun kızlarım Medine`ye, uçun kuşlar Medine`ye...” Ne diyordu teyze? Selam götürün benden En Sevgili`ye... 


GENÇ'ın Yazısı.