Konuşan: Şehadet Taş

Muharrem Güneş ile Siyonizm üzerine konuştuk;
 
Siyonizm’in ortaya çıkışını sağlayan etkenler nelerdir?
 
Siyonizm’in ilk kongresi olan 1897 tarihli dönüm noktasına geçmeden önce Siyonizm’in ortaya çıkış etkenlerinden bahsetmek gerekir. Bu etkenlerin en önemlisi Yahudilerin yüzyıllar boyunca Avrupa’da İsa’nın katilleri olarak anılması, Hristiyanlar tarafından dışlanması ve Avrupalılarla eşit haklara sahip olmadan sürekli gettolarda, kapalı mahallelerde yaşamaya mahkûm bırakılmalarıdır. Yüzyıllar boyunca bu şekilde içe kapanık yaşayan Yahudiler, daha sonraki dönemlerde yaşadıkları ülkenin bir vatandaşı olarak mı kalmalıydılar yoksa müstakil birer ulus olarak hayatlarına devam etmeleri mi gerekiyordu? Bu soru aynı zamanda Batı’yı da meşgul eden bir durumdu. 
 
Kendi içlerinde reform geçirmelerini sağlayarak Yahudilerin bir birey olarak ortaya çıkmalarını engellemek için “emansipasyon” adı verilen “bireyin bağlı olduğu bütün bağlardan kurtarılarak özgürleşmesi” anlamına gelen bir hareket ortaya çıkınca buna karşı bir savunma ve refleks olarak da Siyonist hareket Avrupa’da güç kazandı. 
 
Tabii ki özellikle Avrupa’da gerçekleşen birtakım hareketlilikler, dini ve sosyal olaylar yaşanıyordu. En önemlisi Avrupa’da dini yenilenme, reform hareketlerinin ortaya çıkması Siyonizm’i güçlendirdi. Neydi reform? Bozulmuş olan Hristiyanlığın aslına dönmesi için kilisenin etkisinin kırılması, din adamlarının dini anlayış üzerindeki etkisinin zayıflatılmasına sebebiyet verecek bir kalkışmaydı. Bunun sonucunda “Protestanlık” adlı bir mezhep ortaya çıktı. Protestanlar; Katoliklerden farklı olarak Hristiyanlığı yorumladılar ve Katoliklerin sürekli dışladığı Yahudileri “seçilmiş halk” ve “vaat edilmiş toprak” kavramları ile yeniden önemseyerek ön plana çıkarıp Eski Ahit ile Yeni Ahit`i birleştirdiler. Yani Kitab-ı Mukaddes’in içerisine sadece Hristiyanların inandığı kitapları değil Yahudilerin de inancının temelini oluşturan bölümleri ekleyerek birleştirdiler. Böylece “Tanrı’nın katilleri” olarak anılan Yahudilerle sorunlar azaltıldı, bitirilmeye çalışıldı. Bu da tabii ki Yahudilerin özellikle bu reformlarla birlikte güçlenmesini sağladı. 
 
Aynı zamanda Fransız Devrimi de önemli bir etkendir. Kilisenin yetkisi sınırlandırılıp diğer farklı uluslara vatandaşlık, kendi devletlerini kurma hakkı verilmesi nedeniyle Yahudiler, çoğunlukla uluslarını kurmak için güçlü olabilecekleri yeni bölgelere göç ettiler. Özellikle İngiltere’nin kuzeyine ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ederek Siyonist düşüncenin temellerini orada attılar. Böylece aslında "Hristiyan Siyonizm’i" gibi bir kavram ortaya çıktı. Çünkü Protestanlık ile birlikte Yahudilik ve Hristiyanlık birleştirildi ve birbirinin devamı olan bir süreç içerisine girilmiş oldu.

Siyonizm’in “Mesihçi kurtuluş inancı” ile ilişkisi hangi ölçüdedir? 
 
Siyonizm’in ortaya çıkışında Avrupa’daki bir takım sosyal ve iktisadi gelişmelerin de büyük etkisi vardır. Çünkü Siyonist düşünce pozitivizme dayanır. Avrupa’da Hristiyan merkezli pozitivist düşüncenin yerleşmesi ve aydınlanma sürecine girilmesi aynı zamanda Yahudilerin de bu şekilde bir sürece adım atmalarını sağladı. Aslında biliyorsunuz Rönesans ile birlikte Avrupa`da ekonomik özgürlük ve yeni pazar arayışları başladı. Bu da yeni sömürge topraklarının arayışını beraberinde getirdi. 
 
İngiliz ve Fransızların, Asya ve Afrika`da birtakım bölgeleri yeni iktisadi alan açma noktasında kolonileştirmesi ileride Yahudiler için de kendilerine yeni bir alan açma noktasında yol açmıştır. Düşünsel olarak da Siyonizm’in ortaya çıkışında en önemli noktalardan bir tanesi Avrupa`daki aydınlanmanın Yahudiler içerisinde de gerçekleşmesidir. Özellikle Alman Yahudi entelektüeller içerisinde "Haskala Hareketi" adı verilen bir modernleşme yani Yahudiliğin modernleşmesi süreci başlamıştı. En önemli öncüleri olarak “Moses Mendelssohn ve Spinoza” gibi Yahudi düşünürler ön plana çıkar. 
 
Bunlar Avrupa`daki reformist Hristiyan düşüncesi ile eşleştirilir. Nasıl ki bir papaz olan Martin Luther Hristiyanlığın düşüncesini reforme ederek bir yenilik kattıysa aynı şekilde Spinoza ve Mendelssohn gibiler de Yahudiliğin yüzyıllar boyu gelen inancını eleştirerek Yahudiliğin de modern bir düşünceye sahip olması gerektiğini revizyonist bir yaklaşımla, seküler bir ideoloji ile ortaya koymuştur. 
 
Yani artık Mesih beklentisi yerine pozitivist düşünce ve seküler inanç ile hareket etmek gerektiğini, bu tür hurafelerin peşine takılmamak gerektiğini ifade etmişlerdir. Bütün bunlar seküler Siyonizm’in ortaya çıkmasını, Yahudiliğin dini inancının zayıflamasını tetikleyen etkenlerdir. 
 
Siyonizm ruhunun Hristiyanlardan Yahudilere geçişi hakkında neler söyleyebilirsiniz? 
 
Siyonizm ruhunun Hristiyanlardan Yahudilere geçişi hakkında şunu söylemek mümkün: Aslında Siyonizm tam anlamıyla Batı’yı taklit eden sömürgeci bir anlayıştır. 19. yüzyılın sonlarından itibaren Batılı bazı Hristiyan yöneticilerin ve önemli şahsiyetlerin İngiliz sömürge anlayışı benzeri bir anlayışı Yahudiler için de düşündüğünü hatta bunun için harekete geçtiğini görüyoruz. 
 
1798 tarihinde Mısır’ı işgal girişimini başlatan Napolyon Bonapart’ın Yahudilere çağrıda bulunarak kendi bayrağı altında toplanmaları neticesinde Filistin topraklarını ele geçirip kendilerine vereceğini vaat etmesinin tarihteki ilk fiili girişim olduğunu söyleyebiliriz
 
Ancak bu düşünceyi engelleyen kişi bir Osmanlı komutanı olan ve Akka kalesinin önünde Napolyon’u hezimete uğratan Cezzar Ahmet Paşa`dır. Çok ciddi bir direniş ortaya koymuştur. Tabii onun öncesinde başka girişimler de vardır. En belirgini İngiliz çevrelerinde yaşanmıştır. Çünkü dünyanın en büyük sömürgeci gücü İngiltere’dir. Orada yaşayan Yahudi aydınlar ve önderler de Hristiyan Siyonizmi’nden etkilenerek Yahudilere bir toprak açma, sömürgeleştirme, kolonileştirme düşüncesini idealize etmişlerdir.
 
Mesela Filistin topraklarında somut bir şekilde bir Yahudi Devleti kurulma planını gündeme getiren ilk kişi “Charles Henry Churchill”dir. Daha sonraki I. Dünya Savaşı döneminde İngiltere’nin başbakanı olan “Churchill”in atasıdır bu kişi. Evangelik bir Protestan’dır ve fiili olarak bir öneride bulunmuştur. 
 
1840’lı yıllarda İngiliz bankeri Montefiore’ye yazdığı mektuplarda Suriye ve Filistin’in Avrupa himayesi altına alınması ve Yahudi halkının ulusal yeniden doğuşunun gerçekleşmesi için toprak oluşturmanın zaruri olduğunu belirtiyor. Tanrı’nın kadim halkına hizmet etme görevini yerine getirdiğini vicdani bir sorumluluk olarak mektuplarında ifade ediyor. Kendisi bir Hristiyan ama bir Yahudi bankere yazmış olduğu mektuplarda bunu net olarak öneriyor ve bunun için girişimlerde bulunulması gerektiğini ifade ediyor. 
 
Yine aynı şekilde “mesihçi kurtuluş” inancına sahip olan birtakım şahsiyetlerin örneğin Lord Palmerston unvanıyla bilinen Henry John Temple başbakan olmadan önce Britanya İmparatorluğunun yüksek çıkarlarını korumak için Yahudilere ait yerleşim kolonisi kurma fikrini ortaya atıyor.
 
“İngiltere`nin ebedi dost ve düşmanları yoktur. Değişmez çıkarları vardır.” sözünün sahibi olan Palmerston: “Filistin’de bir Yahudi Devleti kurmak İngiltere’nin âli menfaatlerini korumak için şarttır.” demiş ve bunun için yoğun çalışmalar yapmıştır. 
 
Yine buna örnek olarak Laurence Oliphant’ı örnek vermek gerekir. Kendisi de “mesihçi kurtuluşa” inanan bir kişidir. Aynı zamanda Protestan bir Hristiyan’dır. Beyrut, Şam, Filistin topraklarında gezen bir seyyah olan Oliphant, buralardaki gezilerini bir kitaba dökmüştür. Buradaki bütün Hristiyanların ve Yahudilerin kütüklerini çıkarmış, bunları bir rapor olarak hazırlamış ve kraliyete sunmuştur. Yoğun lobi çalışmaları yaparak Filistin toprakları üzerinde Protestanlar ile iş birliği içerisinde olan bir Yahudi kolonisinin kurulması fikrini de ortaya atmıştır. Bu şekilde aslında çok erken dönemlerde, 1800’lü yılların ilk çeyreğinden itibaren hem Protestan Avrupa’nın inançları gereği hem de İngiltere’nin çıkarları açısından bir Yahudi kolonisi kurulması ve “Tanrı’nın kadim halkı” olarak nitelendirdikleri Yahudilerin, Filistin’e yerleştirilmesinin gereğini yaptıklarını ortaya koyuyor. 
 
Aslında bu örnekler, Siyonizm’i güçlendiren Batı desteğinin çok açık bir işaretidir. Gerek Batı’nın çıkarlarının korunması gerek inanç olarak da Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmesinin Hristiyan dünyasının bir vecibesi, dini bir görevi olduğu da bu örneklerden net olarak anlaşılıyor. 


GENÇ'ın Yazısı.