Aylin Teberoğlu
Hayat, güzeller güzeli Allah ile biricik kulunun muhabbeti neticesinde kulun ferah bulduğu sürecin adıdır. Tüm kâinatı emrimize amade eden, bağışlama ve rahmeti çok olan, hükümlerin en güzelini veren, en doğru kanunları koyan, ihsanı ve lütfu bol Er-Rahman olan bir Rabbin kullarıyız. Onu her an zikrederek doğan bir güneşin altında açarız gözlerimizi. Meleklerin elleriyle inen mübarek yağmurun şifasını alırız ta derinden. Canımız toprağın, suyun, tüm nebatatın zikriyle hayat bulur.
Dünyada rahmetini herkese tattıran, merhameti sınırsız olan, itaat eden kullarına dünya ahiret merhamet edecek, Er-Rahim olan bir Rabbin kullarıyız. Bizler Rabbimizi çok ama çok iyi anlamalıyız. Bu nimetlerle dolu dünya sürgününde, elestte Rabbimize vermiş olduğumuz sözü asla unutmamalıyız. “Rabbin Âdemoğullarından -onların sırtlarından- zürriyetlerini alıp bunları kendileri hakkındaki şu sözleşmeye şahit tutmuştu: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? “Elbette öyle! Tanıklık ederiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz; yahut, “Önce atalarımız Allah’a ortak koştu. Biz de nihayet onların ardından gelen bir nesiliz. Şimdi bâtıla saplanıp kalanların yaptıkları yüzünden bizi helâk mi edeceksin!” demeye kalkışmayasınız.” (Araf 72-73)
Bizler bu dünyada kendi istediğimiz doğrultuda yaşayabilecek insanlar değiliz. Her anımız ilahi kameralarla kaydedilmekte, yaptıklarımız tek tek Rabbimizin emri üzerine izlenmektedir. İman esasları bu noktada çok ama çok önemlidir. Kalbe inmemiş bu esaslar, teslimiyet noktasında insanı kulluk mertebesinden aşağıların aşağısına çekmektedir.
Bizler Rabbimizin kurallarına göre yaşamaya niyet edip hayatımıza geçirmezsek bizlere sunulan bir hayatı tercih ederek asıl özgürlüğü bırakıp, esaret altına girerek mahkûm olup Rabbimizi unuturuz. Bu nedenle El-Karib yani kullarına çok yakın olan Rabbimizi hayatımızın merkezine alıp ömrümüzün her anını aşkla rızâî ilâhî için feda etmeliyiz. Bizleri terbiye eden, hayatımıza müdahil olma kudretine sahip olan, tüm varlığın yegâne düzenleyicisi Rabbimizin verdiklerine şükretmeliyiz. Bizden aldığı maddi, manevi her şeye sabretmeliyiz. El-İlah ismiyle izzetin gerçek sahibi olan, daima üstün olan, ibadet ve uluhiyet makamının tek sahibi olan Rabbimiz bizden ne istemişse “âmennâ ve saddaknâ” deyip bir tek ona kulluk etmeliyiz.
Her şeyi hakkıyla bilen, hikmetle hükmeden, hiçbir şey kendisinde gizli kalmayan, bilgisinde herhangi bir sınır tanımayan Rabbimiz, “Olmaz” demişse ona asla yaklaşmamalıyız. Kullarına çok yakın olan Rabbimiz, “Gel kulum” demişse ona koşmalıyız. Rabbimiz bizleri her an kulluk makamında, her an muhabbet makamında, her an onunla huzurda, itaat makamında görmek ister.
Rabbimizi anmadığımız her an ruh sıkışır, nefsin altında feryat eder. Rabbimizi anmadığımız her an kalp hastalanır, bir et parçası hâlini alır. Rabbimizi andığımız her an ise o kalp cennete açılan bir kapı olur.
Ve sen, ey nefsim dinle:
Ömrünün son demlerinde usul usul can verirken Fecr Suresi sana arkadaş olur. “Ey imanın huzuruna kavuşmuş insan! Sen ondan hoşnut, o da senden hoşnut olarak Rabbine dön. Böylece has kulları arasına sende katıl. Cennetime gir.” Ve bu nidâ sana şunu hatırlatır: Hayatta yaşamış olduğun hiçbir şey Allah rızasıyla kıyas edilemez.
Vesselam…
GENÇ'ın Yazısı.