Bayram Karaağaç

Moğollar, Orta Asya’daki Müslüman Türk beldelerini işgal ettikleri dönemde buralardan kaçırdıkları çocukları gittikleri yerlerde satıyorlardı. Bunun üzerine İbn Abdüsselam, Eyyübi hükümdarına şunu söyledi: “Bunlar Müslümanların çocukları. Eğer Avrupa’da satılırlarsa Avrupalılar bunlarla bir ordu kurar ve bize karşı savaşır. Bu çocukları Moğollardan satın alalım ve biz bir İslam ordusu kuralım.”
 
Hiç kimsenin bir değer atfetmediği, kaçırılmış, önemsiz çocuklar tek tek satın alındı ve bir İslam ordusu kuruldu. Bu ordu Mısır’daki Mansure Savaşı’nda Fransızları mağlup etti ve 9. Louis esir alındı. Burada ordunun komutanı Baybars’tı. 
 
Cahil olan bu çocuklara bakar ve onları kıymetsiz, başıboş görür. Ancak Memlûk idarecileri basiret ve ferasetle o çocukları muzaffer komutanlar olarak görmüş ve onlardan ordular kurmuştu. Çünkü bu çocuklar varlık, bolluk içinde büyümemiş, âtıllaşmamış; daha cesur ve dayanıklı çocuklardı. Yaşam mücadelesi onları böyle olmak zorunda kılmıştı.
 
Gözü Lekeli Bir Mülteci Köle
 
Moğolların kaçırdığı, köle pazarına düşen ve gözünde beyaz bir leke var diye de ucuz bir fiyata satılan Baybars, anne babası bilinmeyen bir Türk’tü. Dış görünüşü önemsemeyen Eyyubi Devleti ve yöneticileri de gözündeki beyaz lekeye aldırış etmedi. Baybars’ın eşsiz yeteneklerini ve askeri bir kişilik olduğunu fark ettiler. Baybars, Ayn Calut Savaşı’nda Moğol akınlarının önüne dikilen ilk isim oldu. 
 
Sultan Baybars, Anadolu ve çevresindeki Türkleri yok olmaktan korudu ve İslam Âlemi’nin büyük bir beladan kurtulmasına öncülük etti. İbn Haldûn’un “Üç Nesil Teorisi” de Baybars gibi yetişenlere işaret eder. Teoriye göre yokluk içinde yetişenler kurucudurlar. Kuruculardan sonraki nesil devraldıklarını yükseltir. Son nesil ise fedakâr ve cesur bir iklimde yetişmek zorunda olmadığı için çöküşü hazırlar. O yüzden yükselmekte olan ülkelerin mevcut nesilleri yükselişi devam ettiremez. Osmanlı da “Devşirme Sistemi” ile devlet idaresine sürekli taze kan aşıladı. Taşralardaki çocukları topladı ve onları refahın, ataletin ötesinde sıfırdan bir eğitimden geçirdi. Bu tazeliğini de devletin yükselişi boyunca muhafaza etmeyi başardı.
 
Bunlar tarihten kalan birkaç örnekti. Günümüzde bunu teyit edecek şeyler yok mu? Elbette birçok örnek var. Yeni bir YKS dönemine yaklaşıyoruz. Muhtemeldir ki, yine sınavın birincisi binbir zorlukla hayatını kazanmaya çalışan bir aileden çıkacak. Sizce tüm bunlar tesadüf mü? Neden en iyi kolejlerde, varlık içinde eğitim gören çocuklarımız dereceye girmekte zorlanırken keçi sürülerinin ardınca test çözmeye çalışan evlatlarımız birinci oluyor? 
 
Türkiye, gençliğini yeniden canlandırmak istiyorsa, Osmanlı veya Memlûk gibi olmak istiyorsa Baybars’ın hikâyesini önemsemelidir. Sır burada saklıdır. Afganistan’dan çıkıp dağlar, çöller, ovalar aşan, Suriye’de savaş uçaklarının uğultusundan sıyrılıp bu topraklara sığınan çocukların gözlerindeki beyaz lekelere biz de aldırış etmeyelim. Onların ilk nesil olacağını ve İslam orduları kurabilecek potansiyelde olduklarını göz ardı etmeyelim. Aynı şekilde Anadolu’da zor şartlarda yetişen vatan evlatlarını da tespit edelim ve üzerlerine düşelim. Sınırımızdan geçenlerin sadece aciz mültecilerden ibaret olmadığını, içlerinde nice Baybarsların da bulunduğunu idrak edelim. Unutmayalım ki, bugünün çıplak mültecileri yarının büyük komutanları olmaya adaydır! 


GENÇ'ın Yazısı.