Sabır Örneği Akkaya Çiftinin Tanışma Hikâyesi

Röportajı Metne Dökan: Elif Ceylan Çiftçi

Bize tanışma hikâyenizi anlatır mısınız?
 
Adem Akkaya: Biz Genç Derneğinden Taha Süha Şimşek’in teyzesi aracılığıyla tanıştık. İlk başta istemesem de hem Taha’yı hem de teyzesini kırmamak adına görüşmeyi kabul ettim. Çünkü bu işin olmayacağını, olumsuz sonuçlanacağını düşünüyordum. Uygun bir mekân ve zaman ayarlayarak buluştuk. Eşimi ilk gördüğüm anda beynimden vurulmuşa döndüm. İlk sohbetimizin ardından tekrar buluşma kararı aldık. İkinci görüşmede de uzun uzun konuştuk. İçimden sürekli, “Allah’ım bu kız kesinlikle benim eşim olmalı!” diyordum. “Onun için dünyaları yakarım!” derler ya işte öyle bir istek. Bana nihai kararı eşimin annesi ve ablası bildirecekti. Sözün devamını eşime bırakayım.
 
Nurdan Akkaya: Ben Adem ile uymadığımızı düşündüğüm için aileme olumsuz bir geri dönüşte bulunmuştum. Annem de tipik bir Karadeniz kadınıdır. Baskın karakterini ön plana çıkararak, “Ben çocuğun telefondaki konuşmalarını çok beğendim, göreceğim, ondan sonra karar vereceğiz!” dedi. Böyle söyledi tabii ama ben biraz dik başlıyım, “Sen konuş ama son kararı ben vereceğim.” dedim. Hep beraber buluştuk. Annem benim babasız büyüdüğümü, evleneceğim kişiye güvenmem gerektiğini ve bu kişinin Allah’tan çok korkmasını istediğimi anlattı. Annemi dinledikten sonra Adem’in kurduğu cümleler beni oldukça etkiledi. “Kızınız bana öncelikle Allah’ın emaneti. Bunun bilinciyle babasının yokluğunu ona hissettirmeyeceğim. Ömrüm yettiğince emanetine sahip çıkacağım.” dedi. O an beynimde şimşekler çaktı. Evlenmem gereken insanın Adem olduğuna karar verdim. Onun ahlakına aşık oldum. Ama insanlar bana, “O Sivaslı, sen Giresunlusun.” diyordu.
 
Coğrafi olarak bazı yerlerin yaşayışları, anlayışları farklı olabiliyor. Aileler de bu konuda kati cümleler kuruyor. Mesela Karadenizli bir aile, “Ben doğulu bir damat istemem!” diyor. Tabii tersi de söz konusu. Bunu ne kadar doğru buluyorsunuz?
 
Adem Akkaya: Ben memlekete hiç dikkat etmedim. İlk başta onu Allah’ın emaneti olarak gördüm. Zaman geçtikçe de daha çok sevdim. 
 
Nurdan Akkaya: Ben ayrımcılığı sevmiyorum. İnsan birbirini sevdikten sonra eğer Allah da yazdıysa buna kimse engel olamaz. Aileler, “Benim dediğim olacak!” tarzı baskıları bırakırsa herkes istediği düzeni kurabilir. Kapıyı kapattıktan sonra kimseyi evin meselelerine karıştırmamak gerekir. “Senin annen şunu dedi!” tarzındaki söylemler evliliğin yürümesini zorlaştırır. 
 
“Evlilik sadece iki kişinin evlenmesi değil ailelerin de evlenmesidir.” derler. Bir sorun çıktığında eş ile istişare edilmeden hemen, “Ben bir anneme sorayım, babama sorayım.” demek sizce doğru mu?
 
Nurdan Akkaya: Bu konuda kendi yaşıtlarıma bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Evin içinde bir tartışma çıktığı zaman annenize bile o tartışmadan bahsetmeyin. Çünkü tartıştığınız kişi sizin eşiniz. Onunla çözemediğiniz problemi annenize, ablanıza söylemenizin ne anlamı var ki? Bu sefer aileler, “Kızımızı üzdü!” diyerek karşı tarafa tavır alıyor. Sonrasında o sorun çözülse bile annelerin içinde kin kalıyor. Bu yüzden eşlerin, problemlerini kendi aralarında çözmelerini tavsiye ederim. Biz böyle durumlarda Adem ile sabaha kadar konuşuruz. 
 
Adem Akkaya: Evet, sabahın dördüne beşine kadar konuştuğumuz olur. Saat altı olunca da ben işe giderim. Böyle durumları çok yaşadık.
 
Bahsettiğiniz konuşma detayı çok önemli. Nietzsche’ye göre mutlu evliliğin sırrı, beraber yaşlanılacak insanın iyi bir arkadaş olarak görülmesinde saklıymış. “Ben bu kadınla yahut adamla yaşlanıncaya kadar konuşabilir miyim?” sorusunun cevabı oldukça mühim, öyle değil mi?
 
Adem Akkaya: Eşim her şeyimi bilir. Yeri geliyor kardeşim yeri geliyor annem oluyor. Mesela iş yerinde bir olay olduğunda gelip hemen ona anlatıyorum. 
 
Nurdan Akkaya: Bazen, “Adem hayatımda olmasaydı bir günüm nasıl geçerdi?” diye düşünüyorum. Birbirimize çok düşkün bir çiftiz. Kendi aramızda esprimiz var; anneme gittiğimde birbirimizi 8850 kere ararız.
 
Adem Akkaya: Evet, günde elli kere ararım. Aileler konusuna tekrar geri dönecek olursak eşimin ailesinin onayından sonra her şey çok hızlı gelişti. Hemen söz ve nişan yapıldı. Beş ay içinde evlendik. 
 
Bazı çiftler evliliğe hazırlık sürecinin uzamasını istiyor. Sürecin uzaması ilişkiyi negatif yönde mi yoksa pozitif yönde mi etkiler? 
 
Adem Akkaya: Bana göre negatif yönde etkiler. İkimiz de bir yuvamız, hayatımız olsun istiyorduk. Niyetimiz bu yöndeydi. O yüzden her şey çok hızlı oldu.
 
Bu kadar hızlı evlenince eşinizin huyunu evlendikten sonra öğrenmek zorunda kalıyorsunuz. Bu riskli bir durum değil mi?
 
Adem Akkaya: Bence değil. Evliliğe hazırlık sürecinde, ev düzmede çok tartışılıyor. Evlendikten sonra ise bambaşka bir dünyaya adım atmış oluyorsunuz. Karşınıza farklı sorunlar çıkıyor. Yavaş yavaş birbirimizi tanıdık ve bağlandık.
 
Nurdan Akkaya: Ben çok şeffaf bir insanım. Her şeyim nettir. Hiçbir şeyi saklamam. Lafımı esirgemem. Bu konuda cesaretli olduğumu düşünüyorum.
 
Adem abi, eşinizin açık sözlülüğüne tepkiniz ne oldu?
 
Adem Akkaya: Eşim çok konuşkandır. Ben ise konuşmayı pek sevmem. Evlendikten sonra da bu hâlin devam etmesi benim hoşuma gitti. Eşim beni açtı tabiri caizse. Daha çok konuşmaya ve yorum yapmaya başladım. Kendi ailemden görmediğim şeyleri eşimin ailesinden gördüm. İlk oturduğumuz ev biraz küçüktü. O evde otuz beş kişiyi ağırladık. Kime “Hoş geldin” diyeceğimi şaşırmıştım, her yerde tabak vardı. 
 
Nurdan Akkaya: Sevgimizi belli etmeyi seven bir aileyiz. Bu yüzden ailem eşimi çok sıcak karşıladı. O da sağ olsun, gösterilen sevgiye nankörlük etmedi. “Beni seviyorlarsa ben de onları severim.” dedi. Zaman zaman anneme, “Sanki Adem’in öz annesi, benim ise kaynanamsın.” dediğim olur.
 
Röportaj için tıklayınız
 


GENÇ'ın Yazısı.