Seher Altınpınar
Neredeyse bir yetişkinin el ayası kadar gövdemle üç avuç toprak içerisinde yaşam mücadelesi veren bir kaktüsüm. Zürafa figürü ile süslenmiş, tatlı bir kaba sığdırdı sahibim beni. Yüksekçe beyaz bir sehpa üzerinde oturuyorum. Sahra Çölü’nü andıran kocaman oda da bir çift pencerelerden beni göremeden yere düşen güneş ışınlarını izliyorum. Sadece izliyorum çünkü güneş ışınları yeterince ısı vermediği için çiçek açamıyorum. Bütün bir duvarı kaplayan kocaman bir kütüphane var karşımda. Raflar arasında gidip gelen kitaplar zorlasa da bir yere ait olmak beni güvende tutuyor. Sahibim de beni çok seviyor çünkü yalnız kaldığında içini dökecek tek dostuyum. Hafızasının ceplerini araştırırken güvenemediği ahbapları, mavi tik olmayan mesajları ve içinde hapsettiği şeytanıyla aşılmaz dağlar aşarız beraber. Yanı başımda, hak ettiği ısıyı yeterince almış limonlar soyuyor; o ferahlatıcı koku dikenlerimin kamaşmasına yetiyor. Aheste bir bütünüz oradan bakıldığında fakat sahibimin giderek Casper rolüne bürünen sevgisi beni dizi filmlere sürüklüyor. Duygusal şiddet yaşıyorum.
Siz şiddeti nasıl tanımlarsınız? Yumruklar, kapıların çarpması falan mı? Hayır hayır… Bundan bahsetmiyorum. Fark edilmek, dikkate alınmak, sevgi gibi alanlarda yaşanan yoksunluktan dem vuruyorum. Sunulan sevginin sahte olmasını ve birlikte olduğunuz kişinin bu sahte sevgiyle kendi ihtiyaçlarını sizin üzerinizden karşılaması hâlini anlatmaya çalışıyorum. Bunu “duygusal şiddet” olarak tanımlıyorum. Hemen hemen hepiniz romantik bir aşkın sandalyesine oturmuşsunuzdur. Tıpkı benim gibi sevme ve sevilme yolunda şiddete uğrayanlarınız da mutlaka vardır.
1944 yapımı ve alanında bir baş yapıt olan Gaslight adlı filmi izlerken tutkulu ve romantik bir aşk hikâyesine inandım başlangıçta. Charles’ın Paula’ya uyguladığı sadistik bir duygusal manipülasyon tekniği olan “gaslighting” ile tanıştığımı süreç içinde yaşadığım hayal kırıklığı ile anladım. Charles önce Paula’yı çok sevdiğine inandırdı. Romantik, yakışıklı, ilgili ve anlayışlı bir centilmen gibi davranarak kadını etkilemeyi başardı. Çok sevildiğine inanan Paula artık üzerinde oyunlar oynanacak kadar algısal yanılmalara müsait hâle geldi. Bu süreçten sonra Paula’nın kendi akıl sağlığından şüphe etmesini sağlamak ve hastaneye yatırmak için sinsice planlar başladı. Gaz ışığı ile oynayarak, eşyaların yerini değiştirip geceleri garip gürültüler çıkararak Paula’yı delirdiğine inandırdı. Emir verme, aşağılama, unutkan, şüpheci ve takıntılı olduğunu empoze etme yollarıyla duygusal istismar uyguladı. Hastanede tedavi görmesi gerektiğini söyleyince de Paula terk etme cesareti buldu ve gitmeye kalkıştı. Fakat bu kez de fazlasıyla ilgili, özürler dileyen bir hâle dönüştü ve kalması için ikna edildi. Şiddeti sevgi sanan başka kadınlar gibi sevmek ve istismar edilmek tuzağında sıkışıp kaldı.
Filmlerdeki gibi bir polis memuru durumun farkına varıp mağduru kurtarmaya gelemiyor gerçek hayatta. Kadının bu durumdan yine kendi kendisini kurtarması gerekiyor. Eğer şiddet gibi bir düşmanı tüm hatlarıyla tanımazsanız ona karşı nasıl bir tavır sergilemeniz gerektiğini kavrayamaz, örtbas eder ve geçici bir önlemle incinmişliğinizi inkâr etme yoluna girersiniz.
Hâsılı merak ve kurcalama döneminin bana göre mükemmel olan yanı şu ki, saksımdaki kemirgenleri çok erken fark ettim ve manipüle edildiğim ortamdan koşarak uzaklaştım. Sonuç ise yüzleşmenin peşini bırakmadığım için muazzam.
GENÇ'ın Yazısı.