Enes Dilli
Hayat size çok zor gelmeye başladı artık. Etraftaki seslerden, trafikten, iş yoğunluğundan sıkıldınız. Sonra eve geldiniz, “Bari evde rahat edeyim, kafamı boşaltayım.” diye düşündünüz. Bu sefer de ev sizi çok yormaya başladı. Salon dağınık, çok eşya var, sonrasında ayağınızı bir şeye çarptınız. Zaten sinirliydiniz, iyice sinir olmaya başladınız. “Bari mutfağa gideyim, bir şeyler atıştırayım” dediniz ama bu sefer de mutfak istediğiniz düzende değil. Dolap kapağını açıyorsunuz, üstünüze tencereler geliyor. Böyle bir anda her şeyden kurtulmak istiyorsunuz.
Sonra uzandınız koltuğa. Elinizde telefon, sosyal medyada takılmaya başladınız. Öyle güzel evler, mutfaklar, odalar gördünüz ve “Ben niye böyle değilim?” diye kıyaslama yapmaya başladınız. “Nasıl bu kadar düzenli olunuyor?” diye sorguladınız. Karıştıra karıştıra “minimlizm” diye bir kavrama ulaştınız. Nedir, ne değildir diye araştırırken farklı sayfalar ve kişiler görmeye başladınız. Sonrasında tüm eşyalardan kurtulma isteğiniz arttı ve kendinizi IKEA’dan minimal eşyalar bakarken buldunuz. Dolabınıza girip baktınız. Kıyafetlerinizi atıp tek tip kıyafet bakmaya başladınız.
Aradan zaman geçti ve siz artık kendinizi “minimalist” olarak tanımlamaya başladınız. Bomboş bir ev, tek tip düz kıyafetler, evden çıkmayıp her şeyden el ayak çekmeler… Fakat bir süre sonra bu size sıkıcı gelmeye başladı. Çünkü size ait bir şey yok ortada. Dümdüz beyaz renkli koltuklar, birer adet tabak, çatal. Fakat bu sizin mizacınıza da uygun değil. Motivasyonunuzu kaybederek eski halinize birden geri döndünüz. Yine eşyalar satın aldınız. Eviniz dağınık, gardırobunuz dağınık, dağınık da dağınık… Şunu unuttunuz çünkü: Siz her şeyi toplamaya zihninizden değil, eşyalardan başladınız. Ayrıca gördüğünüz minimalist hayatı kendinize uygulamaya çalıştınız. Yani kendinizi tanımadan kendinizi değiştirmeye çalıştınız.
Şimdi ben size asıl minimalizm kavramından bahsedeceğim. Fakat bunu yaparken minimalizm şudur demekten ziyade minimalizm ne değildir kısmından bahsedeceğim. Çünkü minimalizm illa şudur diyemeyiz. Çünkü kişiye, yaşantıya göre tamamen değişkenlik gösterebilir. Peki, minimalizm ne değildir?
• Minimalizm, her şeyden el ayak çekmek değildir.
• IKEA eşyalarına sahip olmak değildir.
• Tektipleşme değildir.
• Tüm eşyaları, tüm kıyafetleri atmak değildir.
• Bomboş evler değildir.
• Bembeyaz evler ve daha birçok şey değildir.
Minimalizmin temel sorusunu yönelteyim size: “Buna ihtiyacım var mı?” Minimalizme atılacak ilk adım, “Hayır” diyebilmekten geçer. Çünkü günümüzde sistem, bizi sürekli satın almaya ve tüketmeye yöneltir. Tüketim ve gösteri toplumuyuz. Hayatlarımızdaki o boşluğu eşyalarla doldurabileceğimizi düşünüyoruz fakat bu tamamen yanlış. Ne yaparsak yapalım, o içimizdeki boşluğu eşyalarla dolduramayacağız. Bu nedenle önce hayır diyoruz. Sonra zihnimize dönüyoruz ve orayı topluyoruz. Bu işe ilk adım olarak zihin toparlama süreciyle başlayabilir ve bu sürece evimizi toparlayarak eşlik edebiliriz. Örnek veriyorum: Odam dağınıkken kesinlikle masaya oturamam. Önce odamı toplarım, masamı toplarım sonra masa başına oturur ve çalışırım. Yoksa odaklanamıyorum. İnanıyorum ki fiziki düzenlilik zihni düzenliliği de beraberinde getirecektir.
Bu işe kıyafetlerinizden başlayabilirsiniz. Tüm kıyafetlerinizi indirin. Tek tek bakın. Bunu giyer miyim, en son ne zaman giydim, zevkime uyuyor mu? Bu sorulara göre kıyafetlerinizi kategorize edin. Fakat şuna dikkat edin: Birden değil, yavaş yavaş bu hâle bürünün. Minimal olmak süreç isteyen bir düşünce yapısı, bir hayat felsefesi. Buna ulaşmak kolay değil. Bu kadar şey anlattım fakat ben hâlâ tam olarak minimal bir hayata ulaşamadım. Çünkü zamanla, alışa alışa kendi tarzıma ulaşmaya çalışıyorum. Bu da kendimi tanımaktan geçiyor. O hâlde siz de alın kağıdınızı, kaleminizi ve hayatınızı değiştirmeye başlayın. Antoine de Saint-Exupéry’nin dediği gibi: “Mükemmelliğe, eklenecek bir şey kalmadığında değil, çıkarılacak bir şey bulunamadığında ulaşılır.”
GENÇ'ın Yazısı.