Tuba Özgüllan
Bugün kendi içine kapanık, kendini muhafaza etmek isteyen gençlerin en büyük sorunu, susmaktır. Genç, öz benliğini bulamadığı ve insanlar tarafından anlaşılamama ya da yanlış anlaşılma kaygısı taşıdığı için kendine odaklanamıyor, kendi içindeki cevheri göremiyor. Dolayısıyla hem kendine hem de önündeki birçok imkânı değerlendirmeye geç kalıyor. Cüneyd-i Bağdadi’nin dediği gibi: “Kim ki nefsini bildi, Rabb`ini bildi.” Bu ifadeden insanın kendini, nefsini, zaaflarını, yeteneklerini, onu var eden duygu ve düşüncelerini, eksik yanlarını keşfedip kendini -nefsini- bilmesiyle ancak Rabb`ini bilebileceğini ve ona göre yaşayabileceğini anlıyoruz.
İnsan; meçhul kalarak, başkasının sorunlarını çözmek için uğraşarak, kendi arzu ve isteklerini ya erteleyerek ya da bir hayal olarak bırakarak başkalarına öncelik tanıyor. Özellikle de içi dışı temiz, kendini İslam`a ve insanlığa adamış genç insanlar yapıyor bunu. Peki, biz böyle mi olmalıyız?
İslam ahlakında, “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü`min) kardeşi için istemedikçe (gerçek mânâda) iman etmiş olamaz.”1 hadisi önemli bir yer tutar. Elbette kendimiz için istediğimizi mü`min kardeşimiz için de isteyeceğiz fakat buradaki ölçü “kendimiz için istediğimiz” ise bugün biz kendimizi, ne istediğimizi bilmediğimiz sürece kardeşimiz için neyi, nasıl isteyeceğiz? Biz, kendimiz için bir kapı aralayıp orada olabildiğince şuurlanıp faydalı olacak şekilde iş yapabilecek, sorumluluk alabilecek, kapasite kazanacak düzeye gelmeden bir şey yapabilir, kardeşimize yardım edebilir miyiz?
Bugünün gençliğinde içe kapanma, dünyadan elini eteğini çekme, “Ben bekleyeyim hayır nasıl olsa beni bulur, ben sükût edeyim zaten kimse beni anlamıyor ya da belki bir gün birileri benim için bir şey diyecektir...” gibi avuntular var. Kendi olamayan gençler, başkasının hayallerini gerçekleştirip birer zihnî köleye dönüşüyor. Mutlu olamıyor, yaptığı işi sevemiyor, kendi tercihi doğrultusunda hareket edemiyor. İşte bu yüzdendir ki her zaman yorgun, suskun, enerjisiz, heyecanını kaybetmiş, ahiret inancı dahi tehlikeye düşmüş boyutta gençler görüyoruz.
Gençleri kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Gençliğin elini sımsıkı tutmaya, ona önceliğin kendi olduğunu, bunun egoistlikten/bencillikten ziyade kendini bulması, kendi olması, kendi kalması için gerekli olduğunu aşılamak ve onları hayatın gerçekleriyle yüzleşmesi için teşvik etmek zorundayız. Gençliğin elinden tutacak ona, "Sen özelsin. Bu yüzden sen bu ümmetin bir ferdi olarak bir "umutsun" diyebilmeliyiz ki onun heyecanını sloganik, sembolik bir dil ile değil, gerçek bir aşk, heves, azim ve kararlılıkla yürütebilelim.
Kendisini ıslah edemeyen başkasının ıslahı için vesile olamaz. Kendisini kurtaramayan başkası için kurtuluş vesilesi olamaz, kendine yetemeyen başkasına yetişemez. Kendini keşfedemeyen ne kadar okusa da, diplomaları sıra sıra dizse de asla kendini mutlu edecek bir yol bulamaz. İyi bir aile babası olmayı, iyi bir anne olmayı, iyi bir evlat olmayı beceremez. Bu yüzden mutlaka yara açacak eksiklikleri olacaktır. Bugünün gençliği kendini tanımadığı için anlaşılmıyor. Kendini anlamayan anlatamaz ve hiç kimse de onu anlayamaz. Eğer gençlik için bir şeyler yapmak istiyorsak yapabileceğimiz en iyi şey, onların kendini tanıması için uğraşmaktır.
Gençlere yönelik umudumuz soğumamalı ama onlara gençliğin edebiyatını yaparak değil, onlara iş vererek, sorumluluk yükleyerek, yapacağı işin ehli olması için önünü açarak yardım etmeliyiz. Siyer-i Nebi de bunun birçok örneğini görebiliriz. Nitekim Hz. Peygamber (sav), çok uyuduğunu ve bunun ailesinde de olduğunu söyleyen sahabesi Safvan ibni Muattal’ı ordunun arkasında bırakmış ve ona istediği kadar uyumasını söylemişti. Sonrasında da onu arkada kalanları alması için artçı olarak görevlendirmişti.
Gençliği anlama çabamız olmadığı sürece bir mesajımız da olmayacaktır. İşte bunun için gençliğe iradesini kontrol etme, nefsini ıslah etme, imkanları değerlendirme bilinci verme gibi çalışmalar yapmalıyız.
GENÇ'ın Yazısı.