Seher Altınpınar
“Bütün renklerimi siliyor dışarıdaki yağmur” diyordu İsmet Özel. Bu yüzden her yağmurda iliklerine kadar ıslanmış şeffaf bir çocuk kalır benden geriye. Çocukluğumun değil, iliklerimin sızlaması bundandır. Yaz kızım: “Ruhumun incinmişliğinin müsebbibi yağamamasıdır!”
Bizim çocukluğumuzda resim yaparken tek katlı müstakil evler yapılırdı. İçinde huzur vardı. Şimdilerde tek katlı müstakil evlerde mutluluğun var olduğuna inanan kimse kalmadı. Ondandır göğü delen apartman yapımları.
Çocukken hepimiz bilirdik bulutların beyaz olduğunu ama resim yaparken hep maviye boyardık onları. Kimse bulutların mavi olmayacağını söylemezdi. Yoğurt beyazı bulutlar çizip deniz mavisi göğün rengine boyardık hepsini.
İnsanlara burun çizmek istemezdim ya da nokta koyardım burun yerine. “Çirkin oluyor onunla.” derdim her seferinde. Kimse ikna edememişti beni burunlu güzel insanlar olacağına. Hiçbir insan Pinokyo olsun istemezdim.
Küçükken salıncaktan düşmüştüm. Dizlerim paramparça. Acısını resim yaparak unutturmaya çalışmıştı babam. Dallara kuşlar çizmiştik o gün. Ben sorardım sarıya boyadığımız kuşlara rağmen dizlerime bakıp: “Acımıyor değil mi baba?” Cevap verirdi babam: “Acımıyor kızım, acımıyor. Bir kuş daha çizelim mi?” Dala her yeni bir kuş kondurduğumuzda bahçedeki kavak ağaçlarına bakardım kuş konmuş mu diye. Kâğıda konan kuşlar ağaçlarımıza hiç konmadı.
Annem öğretmişti dağlara yeşil çam ağaçları yapmayı hatta toprağın kahverengi olmadığını. Meğer toprakta kırmızı da mavi de sarı da varmış. Sonradan öğrendim bakmakla görmenin arasında fark olduğunu.
Hiç savaş resimleri çizmedim. Savaşta ölen çocukları göstermediler bana. Nasılsa büyüyünce çokça görecektim. Büyüdüm! Kızıllık o zaman çöktü zihnime, kırmızı düştü içimdeki resimlere.
Tırtıl dökülürdü dut ağacından. Toplardık onları her gördüğümüzde. Nereden bilebilirdik sürünürken kanatlarının bedelini ödediklerini. Sürünmenin farkına varınca kanatlanmak için onlara benzeyeceğimizi. Sürünmeden uçmanın imkansızlığını telefonla avutulan çocuklar önemser mi ki?
Çocukken yoktu hayatımda tabletli anne babalar. Her şeyin bir yolu vardı. Hayatı onlar tanıtırdı. Büyüyünce her şey üç noktanın sırtına binip sonsuza yol almaya başladı, engel olamadım. Şimdi üç noktaların sırtında yolculuk yapanların hüzünlerini yazıyorum, kim bilir böylece bu yolculuktan vazgeçirebilirim.
Yağmur dinmek üzere. Gitgide uzaklaşıp küçülen anılarımız kalmasın geride. Kısa bir dinlenmecik dedikleri dünyada kaliteli anlar biriktirmek dileğiyle…
GENÇ'ın Yazısı.