Öznur Şahin
Güzel beldeye varmak için İstanbul havalimanında yüz kişilik bir grubuz. En sevdiklerimle, en sevdiğime doğru yoldayız. Her bir kardeşimin heyecanı gözlerinin ışıltısından belli oluyor. Hasretle atıyoruz her adımımızı, dualarla yaklaşıyoruz o güzel beldeye. Allah’ım; her dakikası öyle şerefli, öyle güzel yolculuk ki bu. Altın renkli Kubbetü’s Sahrayı ilk durak zeytin dağından gördük. Görür görmez titredi yürekler. O kadar izzetli duruyordu ki. Hasretle ona varmayı bekleyen bizleri selamlıyor gibiydi. Hayallerimiz gerçek olmuştu ve o kutsal topraklarda; Aksa’nın avlusundaydık artık. Tüm zerrelerimize kadar yaşıyorduk o anı.
Kudüs’te tenimize değen rüzgâr başka, sıcacık havası başka, aldığımız her nefes bambaşka. Orada, Kubbetü’s Sahra’nın yanı başındaydık ama yüreğimdeki hasret ve hüzünde bambaşkaydı artık. Oraya vardığımda dinecek sandığım hasret daha da artmıştı. Ey Aksa ben yıllarca sana içimde bir hasret büyütürken, seni görür görmez yüreğime atılan hasret tohumuyla anladım gerçek özlemin o an başladığını. O an anladım. Sana varmak, seninle aynı rüzgârı solurken bile hasreti en yürekten hissetmekmiş aslında
Aşk Filistin’de altı vakit. Teheccüd vakti ile birlikte altı vakit ezan okunuyor. Teheccüd vaktinde okunan ezanın verdiği lezzeti ilk defa orada tatmış olduk. Hamdolsun. Ama son teheccütte Aksa’nın girişinde Filistinli büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Tekbirlerle Aksa’ya girmeyi bekliyorlardı. Kalabalıktan yükselen tekbir sesleri, arşı aladan duyuluyor hissi veriyordu. Bekledikçe yükselen tekbir seslerinin verdiği hissi bir ömür kalbimde taşıyacağım. İsrail askerleri çantaları kontrol edip önce bizi aldılar fakat Filistin’li kardeşlerimizi bekletmeye devam ediyorlardı. Kardeşlerimi arkada bırakıp giderken gönlümü de orada bıraktım…. Bu şekilde oraya girmek inanılmaz derecede hüzün verici… Filistinli bir arkadaşım bu nedenle orada bulunup oranın hasretini çekenler arasında ama inanıyoruz ve iman ediyoruz ki bir gün bir Ömer (r.a) gelecek ve açılacak o kapı...
Bizler öğle namazına dahi alt sokaktaki camiye gitmeye üşenirken onlar farz olmayan bir vakit içinde oradalar ve Aksa’yı asla boş bırakmıyorlar. Selam olsun o murabıtlara. Selam olsun tekbir getirerek izzetine izzet katan o yiğit amcaya, babasının omuzlarında tekbir getiren o yiğit çocuğa, o yiğit gence…
Aksa da hüzün var kardeşlerim, ne kadar izzet varsa, bir o kadar da hüzün var. Aksa işgal altındayken esen rüzgâr da hep o hüznü hissettirerek esecek. Sevinçle esen rüzgârda yankılanan tekbir sesleriyle oraya bir daha gitmek nasip oluncaya dek o hüzün de hep bizimle kalacak.
Filistinli bir çocuğun saçlarını okşamak, içten bir gülümsemeyle avuçlarına şeker bırakmak, Filistinli bir teyzenin sımsıkı ellerini tutmak ruhlarımızı diriltti. Şimdi orada karşılaştığım murabıt bir amcanın sözleriyle sesleniyorum size ve kendi nefsime. Geç kaldınız, geç kaldık. Kudüs’ü özgürlüğüne kavuşturmak için bir tek genç lazım oysa bize. Var mı hasretle beklenen o gencin yüreği bizde, yoksa da ne yapıyoruz o genç olabilmek adına?
Evet iman ediyoruz Allah nurunu tamamlayacak, Aksa bir gün işgalden kurtulacak ve fetholunacak. Peki biz bu fethin neresinde olacağız? Çilesini ve sancısını çekmediğimiz bir fethi ne kadar bizim diye sahipleneceğiz. Attığımız bir tweet o günde yetecek mi vicdanlarımızı rahatlatmaya? Korkarım ki o kutlu gün geldiğinde Aksa’nın ve aksa yürekli kardeşlerimizin yüzüne bakacak yüzümüz, fethin sevincini doya doya yaşayacağımız özgür bir yüreğimiz olmayacak.
Ey nazlı Kudüs, ey güzel belde! Dirilt bizi, dirilt ruhlarımızı. Dirilt zevki sefa içinde yaşayan benliğimizi. Tüm haramların sarıp sarmaladığı, sana zerre sevgi, zerre hasret barındıramadığımız şu kalplerimizi…
“Dirilt ki prangalarımızdan kurtulup özgürce kucaklayalım özgürlüğünü.”
GENÇ'ın Yazısı.