Zeynep Rabia Özgül

Gökkubbelerinde Resulullah’ı gördüm ey Aksa. Ümmetini çok seven Efendim’in kokusu duruyordu bulutlarında. Burak Mescidi’nde, Burağını buldum Resulüm’ün, yelelerini okşayıp sevdim, alnının tam ortasından öptüm.

İffetin anası Meryem Annem’e sarıldım. Kundağındaydı İsa Peygamberim. İzzet ve ikramları gördü gözlerim. Her adımımda Hacer Annem ile yan yanaydım, ana olmayı öğretiyordu kucağında ismaili ile.
 
Bu lütufları ben hak etmedim; senin ikramın hepsi Rabbim, er-Rahman zikrindeydi dilim. Adem Peygamberim, Havva Annem, tertemiz ve affolunmuş. Bir ezan işitti kulaklarım. Ya Rabbi bu Bilal olmalıydı; Bilal-i Habeşi, yanında Ömer (ra). Yerler ıslak, ashabın boynu öne eğik, gözyaşları ıslatmıştı yerleri.
 
Bilmiyorum nerede, kim çıkacak karşıma. Avareyim ve asude... Bir vahanın ortasında serap görüyor gibiyim. Bir kapı üzerinde bir yazı: “La ilahe illallah İbrahim Halilullah.” Gidemedim Mekke’ye, Medine’ye; Kudüs’ten daha güzelini de görmedi gözlerim yemin ederim.
 
Bir müjde işitiyorum Süleyman peygamberimden: “Ne mutlu Mescid-i Aksa’ya gelene, ne mutlu buraları sevene.” Mihrapta Zekeriya peygamberimi görüyorum. Öylece teslimiyet ve tevazu içinde dualar ediyor, “Amin” diyorum kendi dilimde. Işıklar görüyorum tertemiz ve pırıl pırıl. Kandiller yakmış Meymune Annem. Işıldıyor Mescid-i Aksa avlusu. Binlerce salat geliyor, binlerce selam. Açılıyor Arş-ı Ala, nur üstüne nur geliyor, Muhammed’im geliyor, ardında 124 bin peygamber. En önde kendisi, nurun tamamlayıcısı ve yaratılmışların en güzeli. Allahuekber diyor, namaza duruyor. Titriyor Arş-ı Ala. Melekler zor taşıyor Mescid-i Aksa’yı.
 
Geldim ve gördüm. Döndüm dersem yalan olur; ben Mescid-i Aksa’ya kalbimi gömdüm. 


GENÇ'ın Yazısı.