Ömer Akyüz

Ait olmadığımız bir dilde ve sahibi olmadığımız muhtelif mekânlarda gezer olduk. Kullandığımız kelime öbekleri bile artık günden güne yeni ama çekilmez bir hâl almaya başladı. Dili bozdukça bozmaya ve durağanlaştırmaya devam ediyoruz. Üretemediğimiz her yeni bir kelimenin sancısını her dakika hissediyoruz. Bugünlerde birini dinlerken bile onu sürekli onaylayıp kendimizden bir parça üretemez duruma geldik. Ana dilimiz diye konuştuğumuz dil bile bize yabancı geliyor artık, söyleneni anlamak bir yana dursun söyleyecek yeni bir sözü olmayanların pençesine takılır hâle geldik. Bugün insanlığa ve hayata dair söyleyecek bir sözü olmayanlar, geçmiştekileri sürekli tekrarlayıp dururlar. Bu durum, durağanlaşmayı ve beraberinde zihinleri paslanmış hâle getirmeyi hızlandırıyor.
 
Stoa Okulu kurucusu Zenon (Xenocrates), bir öğrencisi ile konuşurken öğrencisi kendisini sürekli onaylar. Zenon da bunun üzerine sinirlenir ve öğrencisine "Hiç değilse bir kere itiraz et, farklı bir fikir söyle de iki kişi olduğumuzu anlayayım." der. Zenon, aslında çok önemli bir noktaya temas ediyor. Tek düze bir fikrin, içinde bulunduğumuz toplumu ileriye taşımayacağı açıktır, tezlerin karşısına bir antitez konulmadıkça dilin gelişimi ve yeni fikirlerin oluşması imkânsızdır. Hayat, durağanlığı asla kabul etmez; yeniliği ve değişimi sürekli yaşar ve yaşatır. 
 
Ben de buradayım ve bu hayatı yaşıyorum diyebilmenin nişânesidir, söz. 
 
Bir “ben”lik bir sözle inşa oluyor, bir “söz”le hayat buluyor. Benlik tasavvurunda ruhlar da bir “söz”le hayat bulmuşlardı; “Evet, sen bizim Rabbimizsin.” dediler. İnsan, ruhun bedenle birleşip dünya düzleminde bir benlik ile yer alıyor. Beden ve ruh birleşimi, her bir insanda bulunan açık bir olgudur fakat insanın dünyada bir yolcu olması hasebiyle geçici olan zaman mefkûresinde kendi varlığını ancak bir “söz”le bezeyebilir, geçici olmanın hevesi burada bir “söz”le bâki kalıyor.  Ancak bir söz, insanı varlık sahnesinde oldurur, dünyada güzel bir iz bırakmanın da en nadide eseridir. Bir “söz” sahibi olmak ve bunu haykırırcasına dile getirmek.
 
İnsan, ait olduğu yeri ve üzerinde yürüdüğü toprakları iyi bellemesi gerekir. Nereden geldiğini bilmeyenler, geleceğini doğru bir “söz”le inşa edemezler. Hayat, her şeye rağmen dönmeye ve insanı bu evrede dönüştürmeye devam ediyor. Durağanlığı kabul etmeyen bir mekanizmanın içerisinde yaşıyoruz, her geçen gün yeni bir şeyler ortaya çıkıyor ve değişim ile yeniliğe dair her sabah yeni bir haberle uyanıyoruz. Burada ve şimdi bizim de artık bir “söz”ümüz olmalı; dünyaya, insanlığa ve dahası toprağımıza dair.
 
Söyleyecek bir sözü olmalı insanın, hayata dair. O sözle geçmiş ve gelecek arasında bir bağ kurup bugünü daha verimli kılsın. 
 
Bir sözü olmalı insanın, ardından bir ömür boyu savunacağı. O söze bir dâvâ mücâhidi gibi sımsıkı sarılıp cümle mazluma umut olsun.
 
Bir sözü olmalı insanın, gözü kapalı bir şekilde ardından gidebileceği. O söz, gönül deryasından kopan bir parçanın başka bir gönülde hayat bulması gibi olsun ve kor ateşte yanan yürekleri feraha eriştirsin.
 
Bir sözü olmalı insanın, tıpkı Cemil Meriç’in de “Kâmûs bir milletin namusudur. Kâmûsa uzanan el namusa uzanmıştır.” diyerek kâmûsa ve de sözcüklere sadık olan mütefekkirlerimiz gibi o sözü de namus gibi bellemeli, savunmalı ve muhafaza etmelidir.
 
Bir sözü olmalı insanın, tüm insanlığa umut olacak. O söz, karanlık günlerde yolu aydınlatan bir ışık gibi her daim rehber olsun yoldaşlara. 
 
Bir sözü olmalı insanın, içine şu kısacık dünya hayatını sığdırabileceği. O söz, sevdiklerimizi ve sevenlerimizi iki kol arasına bir çırpıda alabilsin, ta ki gönül hoşnutluğunu kazanabilsin.
 
Bir sözü olmalı insanın, ümmeti toplayacak ve toparlayacağı. Yanlış yollara saptığımız vakit kalbimizi iman nefesi gibi bizi sarsmalı, kendimize getirmeli.
 
Bir sözü olmalı insanın, ömrü boyunca şiar edineceği. O söz, yaşanmışlıklara ve yaşanacak olan tüm eylemlerimize bir düstûr olsun. O sözün izinde yol alıp devran dönelim.
 
Bir sözü olmalı insanın, doğru ve huzurlu bir yola baş koyduğunda. O söz, içsel yolculuk esnasında kalbimizi ve ruhumuzu mutmain kılsın.
 
Bir sözü olmalı insanın, öze dönüş ritimlerinde ait olduğu mekânla raks edeceği. O söz, şimdi üstünde tepindiğimiz toprağın, ölünce de altında kıvrılacağımızı her daim hatırlatsın bize.
 
Bir sözü olmalı insanın; "Bu dünyada varım ve yarınlar için ben de buradayım" diyebilmek adına!


GENÇ'ın Yazısı.