Peygamber Efendimiz Facebook Sayfanızı Ziyarete Gelse...
Yalnızca birkaç dakikalığına gezinse profilinizde… Merak ediyorum neler yapacağınızı. Kim bilir, belki de paylaşmamış olmayı mı dilerdiniz, sayfanızın en üstünde yer alan Candan Erçetin şarkısını?
İtiraz hakkım var. Hatta sadece benim değil, aynı fikirde olan herkesin bu duruma bir an evvel “dur” demesi gerekiyor. Yok, eğer böyle devam edecek olursa, tüm Müslüman Facebook kullanıcılarının hesaplarına kötü yazılımların dadanması için duaya başlayacağım. Kurunun yanında yaş da yanacak sonra… İşbu sitenin aciz bir kullanıcısı olarak bu satırları kaleme almak boynuma borç oldu artık. Tutmayın beni!
Malumunuz bir tıkla eş-dost, tanıdık-bildik her nevi insana ulaşabildiğimiz, kimi zaman “Aaa, bu da mı burdaymış” diye şaşırıp kaldığımız, kim ne yapıyor-ne ediyor takip edebildiğimiz bir web sitesi var. Kullanıcılarının büyük çoğunluğunun gerçek isimleriyle üye oldukları bu sanal ortamda listenizdeki arkadaşlarınızın fotoğraflarını, beğendiği şarkıları, videoları, o anda hangi yemeği yediğini, sınavdan kaç aldığını, hiç bilmediğiniz yanlarını ve daha pek çok ayrıntıyı kolaylıkla takip edebiliyorsunuz.
İşin bu kısmına kadar göze batan, abes bir durum yok. Ancak profillerin içeriğine şöyle bir göz atacak olursak, attığımız gözleri geri yerlerine takıp sıkı sıkıya kapatacağımız kesin. Ne demek şimdi bu? Dilerseniz sözü fazla uzatmadan repertuarımıza bakalım şöyle, neler var: Hmm… Şükriye Tutkun’dan “gücüm yetene kadar” şarkısına ne dersiniz? Ya da Gülay’dan “İstanbul ağlıyor”? Belki İlkay Akkaya “ah sensiz” isimli şarkısıyla tam da sizin hislerinize tercüman olabilir, ha?
Afedersiniz, n’oluyoruz? Yoksa “Rabbim içkiyi, kumarı, darbukayı ve şarkıcı kadınları haram kıldı” diye buyuran bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu unuttuk mu? Ya da “Canım, kadın sesi erkeklere haramdır; bize göre hava hoş” deyip bu yarı -hatta çeyrek- giyinik kadınların şarkı-türkülerini paylaşan gafil müenneslerden miyiz? Kim bilir aranızdan birkaçı da mezkûr hadisi şerifin senedini-sepetini isteyecek benden… Bu çirkin “paylaşım”ı, o kadar rahat bir edayla yapıyoruz ki kendi günahımızın üstüne bir de bunu izleyen/dinleyen arkadaşlarımızın günahını yükleniyoruz. Nefsimiz bir an tatmin olsun diye, ahiretimizi unutuyoruz.
Bir de üç-dört dakikada hayat dersleri veren kısa film edasında videolar var ki sayfamızda, değmeyin gitsin. İşte bu filmciklerden biri de mendil satıcısı küçük bir kızın tebessümüyle başlıyor. Küçük oyuncu elinde mendilleriyle, bir bankta ağlamakta olan genç kıza doğru gülümseyerek ilerliyor. Satıcının tatlı tebessümüyle kendine gelen (!) genç kız, o anda bir restoranda sıkıntısından “Yeni Rakı”sını yudumlamakta olan erkek arkadaşına derhal özrünü ve sevgisini ifade eden bir mesaj atıyor. Mesajı alan genç o kadar seviniyor, bahtiyar oluyor ki buna mukabil garsona elli liralık bahşiş veriyor. O elli lirayla da İstanbul’un kuşları bile seviniyor, âbâd oluyor. Bu satırların âcizane sahibi şu fakir de videoyla ilgili birkaç olumsuz kelam edince; ayrıntılara takılmaması, meselenin özünü kavraması gerektiğine dair birkaç “uyarı” bile alıyor!
Tebessümün sadaka olduğunu bilen bir Müslüman olarak ben, mezkûr elli liranın getirdiği mutluluğa inanmıyorum. Çünkü kameranın ısrarla göstermek istediği Yeni Rakı midemi bulandırıyor. Ve soruyorum, hem kendime hem size: O genç neden meyve suyu içmiyor? Sıkıntısının kaynağı olan genç kız onun ne’si oluyor? Ve ben neden gülümsemenin kıymetini bu filmcikten anlamalı/hatırlamalıyım?
“Kişisel gelişim” tamlamasının popülaritesini her geçen gün yitirdiğini düşünsek de malum sitedeki paylaşımların birçoğunda izlerini görebilmek mümkün. Hele dünyanın global bir köye dönüştüğü şu günlerde beynimiz tam bir “kişisel gelişim” bombardımanı altında, desek abartmış olmayız. Öyle ki Florida’nın bilmem hangi kasabasında sıradan bir kişisel gelişim uzmanının öğütlerinden bile ders çıkarmaya hazır ve nazırız.
Günlerden bir gün işte tam bu ayarda bir video imlecimin ucuna takılıverince tüm önyargılarımı bir kenara bırakıp, saf ve temiz Anadolu çocuğu gözlerimle izlemeye başlıyorum. Uzman, klasik tavsiyelerini, sanki ilk üreten/söyleyen kendisiymiş gibi sıralıyor. Ben bütün iyi niyetimle izlemeye devam ederken aniden bir cümle beynimi alt-üst ediyor: “Hayatınızı doğru yönde sürdürürseniz ‘karma’ gerisini halleder ve hayalleriniz sizi bulur.” Şu dünyada hayallerimin beni bulması kadar pratik bir çözüm olamaz ama bunun yolu, ömrümü doğru yöne sürmek ve karmanın işlerimi halletmesinden geçiyorsa...! Burada benim dört elif miktarı durup düşünmem lazım değil mi? “İşlerimi yoluna koyacak olacak karma da kim acaba?” demeliyim.
Temelinde, insanın öldükten sonra dünyaya başka bir beden içerisinde geldiği ve bu ölüp-dirilmenin sürekli devam ettiği anlamına gelen reenkarnasyon inancı bulunan karma felsefesinin, İslam inancımızla ters düştüğü açıkça ortadayken bir Müslüman, bunu öğütleyen bir videoyu nasıl paylaşabiliyor, hala kabullenebilmiş değilim.
Evet…
Eğer bir gün Peygamber Efendimiz Facebook sayfanızı ziyarete gelse…
Yalnızca birkaç dakikalığına gezinse profilinizde…
Merak ediyorum neler yapacağınızı.
Kim bilir, belki de paylaşmamış olmayı mı dilerdiniz, sayfanızın en üstünde yer alan Candan Erçetin şarkısını?
Zeynep Şahin'ın Yazısı.