Büyük Zaferler Kazandıran Ruh!
Çanakkale Muhârebesi günleriydi. Rumeli Mecidiye Bataryası düşman gemilerinden yapılan bombardımanlarla sukut etmişti. Raporu alan Müstahkem Mevkî Kumandanı Cevat Paşa, Çimenlik İskelesi`nden motoru ile bataryaya geçti. Durum vahimdi. Bir top hâriç diğerleri kullanılmaz hâle gelmiş, personelin çoğu şehîd olmuştu. Bunlardan kimisi canlı canlı toprak yığınları altında kalmıştı. Yaşayanlar da yaralıydı. Paşa, biraz ileride yere uzanmış, zor nefes alıp veren bir erin yanına yaklaştı, şefkatle:
“-Evlâdım yaralı mısın?” diye sordu.
O yiğit Mehmetçik, vakur bir edâ ile:
“-Hayır kumandanım!” dedi.
Cevat Paşa, biraz daha dikkatle bakınca yaralı askerin gözlerinin görmediğini anladı ve:
“-Evlâdım, gözlerin!..” diye bir şeyler söyleyecek oldu. Fakat o fedâkâr, mübârek vatan evlâdı, hâlinden memnun bir şekilde şöyle dedi:
“-Üzülmeyin kumandanım; gözlerimi, göreceklerimi gördükten sonra kaybettim...”
Bu sözlerdeki muazzez ruh ve şuur, Paşa`yı ağlattı. O yiğidin, göreceklerimi gördüm dediği, İngiliz zırhlısı Queen Elizabeth`e iki isabet kaydedilmesiydi.
İşte bu ruhtur ki, Çanakkale`yi ölümsüzleştirmiş ve 1914-1915 Çanakkale Muhârebeleri`nde Müslüman Türk milletine bir değil, iki zafer birden kazandırmıştır. Bunlardan biri, düşmana karşı zâhiren kazanılan zafer; ikincisi de ruh ve mânâ, fazîlet ve fedâkârlık, dîn, îman ve vatan sevgisi hususlarında kazanılan eşsiz zaferdir. Nitekim yukarıdaki misâlde o yiğit Mehmetçiğin düşman hücumları esnâsında gözleri kör olmasına rağmen kendisini düşünmeyerek «Yaralı değilim!» demesi, onun gönlüne hâkim olan rûhu pek bâriz bir şekilde aksettirmektedir. İstiklâl şâiri merhum Âkif bu rûhu ne güzel anlatır:
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından,
Alınır kal`a mı göğsündeki kat kat îman?
Âsım`ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek,
İşte çiğnetmedi nâmûsunu çiğnetmeyecek!
Şühedâ gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar,
O rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Bu ifâdelere ilham kaynağı olan Çanakkale`de yazılan destan, ediplerin ifâdelerinde ve şâirlerin şiirlerinde söylediklerinden daha ulvî ve büyüktür. Zîrâ orada maddî gücümüz, düşmanın gücüne nisbetle çok az idi. Askerin, İstanbul`dan Çanakkale`ye gidinceye kadar ayağındaki postal dahî yok oluyordu. Zaman zaman atacak barutu da kalmadığı hâlde müşahhas bir can ve mal infâkı yaşandığı için zafer müyesser oluyordu. Mehmetçik, silâh kifâyetsizliğini îman gücü ile telâfî ediyor ve ne pahasına olursa olsun neticeyi kendi lehine çeviriyordu. İngiliz ordu kumandanı orgeneral Hamilton`un:
“Bizi Türkler`in maddî gücü değil, mânevî gücü mağlûb etmiştir. Çünkü onların atacak barutu bile kalmamıştı. Fakat biz, gökten inen güçleri müşâhede ettik!..” şeklindeki îtirâfı da bu gerçeği sergilemektedir.
Alican Tatlı'ın Yazısı.