Tüm piyasasıyla üzerimize saldıran popüler komedinin dışında, son zamanlarda olumlu bir hadise olarak beliren “kara komedi” olayı var. Kara komedi yahut kara mizah.

vatar dışında Ocak ayında ve halen en çok konuşulan filmler Yahşi Batı ve Vavien. Bizi ilgilendiren Türk yapımı bu iki filmi, temsil ve hizmet ettiği anlamlar üzerinden düşünmektir.  Popüler komedi ve kara mizah ürünü iki film.

Direkt ve özetle söyleyelim:  Herşey Çok Güzel Olacak, Cem Yılmaz’ın ve Türk sinemasının en iyi filmlerinden biridir. Filmdeki birbirine zıt iki kardeşin durumu kayda değerdir; filmin sonundaki şoklar hem burjuva hem mafya çevresiyle ilgili güzel ibretler ortaya koyar. Sokaktan gelen fakat sokağa sıkışmayan şehirli bir filmdir…

Türk’ün anakronik maceraları +küfür = Al sana komedi

Fakat daha sonra, Cem Yılmaz bu dokuyu terk edip,  stand up’larındaki olayı filmlerine taşımaya başladı. Gora, önce espriyi sonra detayları yazmak şeklinde yapılmış stüdyo film… Cem Yılmaz, zekasını ve yeteneğini kullanarak kendini ve insanları eğlendiriyor. Bu yeteneğine lafımız yok. Fakat son filmlerinde işi iyice bel altına indirdi. Bu artık müsamaha sınırlarımızı aşıyor. Esprilerin yarısından fazlası argo ve küfre dayandı. Ha nedir, seyirci gülüyor mu; gülüyor. Gişe iyi mi, insanlar eğleniyor mu; hem de nasıl. Ama bu Cem Yılmaz için artık çok nitelikli bir ölçü sayılmaz. Neye gülüneceğini neyin para getireceğini biliyor zaten. Filme dönelim; Yahşi Batı, Arog`taki gibi gene sahne sahne espri espri yazılmış bir film. Üzerinde biraz çalışılmış bar muhabbetidir bunun adı. Metodu da nitelikli seyirciyi sıktı artık: Alıyor Türk’ü eline, uzaya çıkarıyor Gora, taş devrine götürüyor Arog, Amerika`ya götürüyor Yahşi Batı. Yeni filmde Türkler Çin’e gidecekmiş. Nereye kadar bu uyarlama nanesi. Ayrıca, stand up’larına yapılan bel altı eleştirisine çok katılmayız; ama Yahşi Batı’da kariyerinin zirvesini yaptı Cem Yılmaz... Filmde sadece 2-3 kere gülebildim. Salon sürekli kahkaha atıyordu. Muhafazakar görünümlü kadınlar da kendilerini tutamadılar, utanarak da olsa o bel altı esprilere güldüler. Aynı kitle Recep İvedik’i de Türk sinemasının en çok izlenen filmi yaptı gişede. Şahan, Cem Yılmaz’ın yaptığı işi daha az masrafla ”kıro”, “kırovazi” denebilecek tipler üzerinden yapıyor. Şimdi, bu filmlere gülen milyonlarca insanı karalamak istemeyiz. Espri seviyesine bağlı olarak belli bir gülme skalası var insanların. Her film güldürüyor. Bazısı biraz daha az (Kutsal Damacana), bazısı çok (Yahşi Batı). Sen, senarist-yönetmen olarak küfrün damarına basmadan bir kaliteli komedi filmi yap, ona da gülecekler. Ama kısa yoldan küfür yoğun uyarlama filmler yapıyorsun ve işi götürüyorsun. 2 yılda 3 tane İvedik filmini yuvarlayıp voleyi vurmak varken niye uğraşacaksın ki... Eğlenceli(!); fakat niteliksiz, samimiyetsiz bir tavır bu. Popüler komedi filmleri kitleleri peşinden sürükleyerek aldı başını gidiyor ve gitmeye devam edecek. “Popüler” olanın köksüz, esnek, deformatif ilkelerine riayet ederek çekilen bu filmler milyonlarca seyirci topluyor. Fakat, kız kardeşimiz eşimiz dostumuz ailemizle izleyemeyeceğimiz filmler oluyor bunlar. Çelişkiye bakın…

Cem Yılmaz, kahve muhabbeti türünden sosyal mesajlar veren, güncel soslarla bezenmiş fantastik masa başı hikayelerini bırakıp, ilk filmindeki dokuya ve mantığa dönmeli…

Tüm piyasasıyla üzerimize saldıran popüler komedinin dışında, son zamanlarda olumlu bir hadise olarak beliren “kara komedi” olayı var. Kara komedi yahut kara mizah.

Kara mizahın kanı kaynıyor: Vavien!

Engin Günaydın’ın yazdığı (yön: Taylan Biraderler) Vavien filmi kara mizah türünün hakiki ve tatlı bir örneği oldu. Kulaktan kulağa filmin haberi yayıldı. İsmi ecnebi kendi son derece yerli bir film Vavien: Tokat’ın Erbaa ilçesinde yaşayan elektrikçi Celal, abisi Cemal ve ailesi etrafında gelişiyor. Başlangıçta mutsuz bir yaşamı vardır Celal’in, işleri kötü gidiyordur, karısıyla yeterince mutlu değildir. Pavyonda gördüğü bir kadına aşık olur. Kadın mafyanın elinde ve maddiyatçı bir tip olduğu için çıkmaz bir ilişkidir bu. Celal’in karısı ise, yıllardır babasının Almanya’dan gönderdiği paraları biriktirir, Celal’den gizli. Ama Celal’e karşı tamamen iyi niyetli ve sevgi doludur. Oğlu da anne babadan bir şeyler gizliyordur. Mutsuzluğun tam tekmil gittiği bir taşra sıkıntısı filme hakimdir en başta. Erkek karakterler kötücül değil fakat nefsine ve sıkıntısına yenik düşen taşra kişileridir; arabesk bir durumdan çıkarken kendine ve çevresine zarar veren tip. Celal, karısının gizlediği parayı fark eder bir gün, kurtuluşu o parada görür. Karısını öldürmek için plan yapar. Biriken 75 bin avroyu kapıp Sibel’in peşine, arabesk ve nihilist bir hayata kendini bırakacaktır. Planın ilk basamağında iş ters gider, olay sonunda karısı ölmez ve ertesi gün eve geri döner. Birazcık şüphelense de kocasına karşı kötü bir niyet taşımaz. Bu şok edici bir durumdur. Celal bir sürü dolap çevirmiş olmasına karşılık, sadece, sui zanda bulunmayıp kocasına itimatını koruyan Anadolu kadınının bu saf, makul duruşu gidişatı tersine çevirir. Celal hayatının kurtaracak çıkışı bir pavyon kadınının peşinde değil, burada bu durumda yaşar. Kadının taşıdığı hüsnü zan ve tutarlılık, birçok kişiye onun saf bir kişilik olduğunu düşündürebilir, oysa temelde bizi şaşırtan şey zaten olması gerekendir, yani kadının özündeki iyiliğin kuvveti aileyi bir 3. sayfa dramından kurtarır, gölün kenarında neşeli bir piknik sahnesiyle finale götürür. İyilik kazanmış ve kazandırmıştır. Taşrada konumlanan fakat insanın doğasına açılan muhtevasıyla kapsayıcı olabilen bir film. Birçok sahnede de gülebiliyorsunuz. Bazen sadece yanıp sönen bir çakmak komik oluyor, bazen sadece bir mimik, şive, deyim…

Sonuç: Engin Günaydın’dan ve Türk sinemasından bu minvalde yeni işler bekliyoruz, ki bu ihtiyacımız olandır. Diğer yoldan gidilirse, Türk sinemasına özgü bir dil geliştirmek mümkün değil...


Ali Düz'ın Yazısı.