Ölüm Sarayı`nın Sâdık Muhâfızları
Bir ara uzaktan bir savaş müziği duyuldu. Xian’a doğru yola çıkmadan son bir defa Terracotta (toprak) askerlere döndüm. Herkesin birlikte resim çektirdiği generalin kulağına eğildim ve yavaşça fısıldadım: “Qin’in paslı kılıcının yolculuğunu anlat.” Yüzündeki kırışıklıklar derinleşti. Göz yuvalarından büyük bir kalabalık geçti.
i Huang Ti… Nam-ı diğer acımasız imparator Qin. Kendinden öncesini yok sayacak, tarih benimle başlar diyerek tüm kitapları yakacak, ülkesine adını verecek kadar bencil. Sarı ve Yangtze nehrini kanallar açarak buluşturup, Pearl nehrine birleştirerek denize inecek kadar hayalperest. Hayattayken ölüm sarayını hazırlayacak kadar cesur olsa da onun hayallerini gerçekleştirmek için milyonlarca Çinli öldü. İmzasını “dünyayı birleştiren” diye attı.
Ölüm sarayının yerini Ying ve Yang’a göre seçti. Su ve tepenin buluştuğu yerde hummalı bir çalışma başlattı. Killer kalıplara döküldü. Vurunca çelik tınlaması duyulana kadar özel fırınlarda pişirilen 6000 asker, general ve yüksek yönetici heykellerde güya hayat buldu. Hepsinin yüzü birbirinden farklıydı. Ayaklarının altındaki desteklere yüzlerce yıl sonra her birisinin kimliği olacak isimler kazındı. Kimbilir belki de yüzleri gerçek kimlikleriydi onların.
Bir ara uzaktan bir savaş müziği duyuldu. Xian’a doğru yola çıkmadan son bir defa Terracotta (toprak) askerlere döndüm. Herkesin birlikte resim çektirdiği generalin kulağına eğildim ve yavaşça fısıldadım: “Qin’in paslı kılıcının yolculuğunu anlat.” Yüzündeki kırışıklıklar derinleşti. Göz yuvalarından büyük bir kalabalık geçti. Binlerce asker altından tabutu ölüm sarayına yerleştirdi. Çocuğu olmayan eşler en sevdiği atlar ve kim bilir kimler canlı canlı sıralandı mezara. Onların imparatorlarıyla ölmekten başka seçenekleri yoktu. Bubi tuzakları döşendi. Hıçkırıklara kilit vuruldu. Generalin gözünden bir damla yaş yuvarlandı.
Yerin altında uyanmayı bekleyen gururlu generaller karargâh odasında strateji geliştirir, beş kilometre karelik alanda askerler savaş sırasında, atlar ön safta nefes almadan İmparator Qin’in uyanmasını beklerken bu arada yeryüzünde Han Hanedanlığı kuruldu. Yeni hakimler yıllarca kanallarda, Çin Seddi’nde çalışan atalarının hıncını mezardaki askerlere saldırarak aldılar. Artık hikâyelerde yer alan İmparatorun altın tabutu, içi gümüş cıvayla kaplı Çin haritası, yıldızları safir ve zümrütten oluşan gökyüzü tarihin kin dolu sayfalarında eriyip gitti. Koruyucu askerlerin silahlarındaki zehir 1974’te üç köylünün kuyu kazarken mezarlığı bulmasını engelleyemedi. Bugün ziyarete açık alandaki askerler tamir görmüş orijinal parçalar. İmparatorun mezarından günümüze kalansa onu hazır bekleyen bronz atlarıyla yolculuk arabası. Arabacıyı güneşten korumak için yönü değiştirilebilir geniş bir şemsiye takılı. Bronz mekanizmanın hala çalışıyor olması 2000 yıl evvel de Çinlilerin mekanikte ne kadar ileri olduğunu gösteren bir örnek.
Xian’a dönerken pek çok Tümülüs (toprak mezar tepecikleri) önünden geçtik. Mahsul toplanmış tarlalar dinlenmeye bırakılmıştı. Günün ışıkları sönerken dünyanın dört bir yanından ziyarete gelinen terracotta askerleri arkada bıraktık. Oysaki onlar, kırılıp dökülseler bile İmparatorlarını hiç bırakmadılar.
Hande Berra'ın Yazısı.