Emeğimi Hemen Tüketmeyin!
Şubat 2010 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Şiir tarzındaki yazını fazla güçlü bulmadım, denemen ise başarılı. Bence, düşüncelerini ve duygularını rahatça dile getirebildiğin deneme kalıbında başarılı olmaya aday iken, şiirle fazla haşir-neşir olmaya kalkışmamalısın. Bir kalıp olarak deneme nice yazara yeterli iken, senin için niye yeterli olmasın?
Cihan Taştan
Bir elimde çay, diğerinde kek ile ders molası veriyordum. Hani çok yorgun olursun ve üstünden yük atmak; biraz da enerjini kazanmak istersin ya; işte o anlardan birindeydim...
Başımı kaldırdığımda karşımda duran oniki yaş civarında bir kızın ağzından çıkan `Emeğimi hemen tüketmeyin!` deyişini içeren afiş, o kekin kırıntılarının boğazımı yara yara mideme inmesini sağladı.
Bilmiyorum, hiç tarlada çalıştınız mı? Hele bir de çöl sıcağında, ve kocaman bir tarlada... Umudunun ya da hayalinin birkaç yıl sonrası olmaktan çıktığı ve bulunduğun durum olduğu, sadece o akşama kadar sürdüğü, ve `İnşaallah, tarlanın çoğunu hasat ederim` cümleleriyle terlerine karışıp sıcacık toprağa düştüğü bir tarlada hiç çalıştınız mı?
Kızcağızın dilinden kalbime dökülen birkaç küçük ve çocukça mısra, beni zaman yolculuğuna çıkardı birden: “Yoktum, var oldum/ Yağmur oldum; toprak oldum/ En sonunda buğday oldum/ Emeğimi hemen tüketmeyin.” Haykırıyordu sanki bana: `Bu zamanlara gelirken geçmişini unutma; ve hayatında her gün yemeğine ortak kıldığın ekmeğin, bizim ellerimizden çıktığını sakın aklından çıkarma` diye.
Hayalin vardır. Hayalimiz vardır. En iyi yerlere kadar, en güzel şekillerde gelmek meselâ... Tabii, herkes aynı değildir ve olmayabilir de; ancak onların önümüze kadar getirdiği ekmek hiç değişmedi. Hem belki buğdayları elleriyle ayıklarken hayallerini içine düşürdü ve sonra bize lokma oldu. Peki biz hiç hayallerimizi hamura ve ekmeğe karıştırdık mı? Lokma yaptık mı tanımadığımız birine? Hayalimiz büyük tabii! “Karışmaz öyle ekmeğe falan,” değil mi?
Pehh...
Ya hiç şükrettik mi Allah’a ve sonra teşekkür ettik mi hayallerini una karıştıran sonra ateşte kızartan o kıza?
Peki ekmeğin ne kadarını israf etmeden kullandık?
İstersen sen de benimle hayal et; `hayalet` olmadan önce... Gözünü kapat ve düşün: Yedi milyar insandan sadece birisisin. Ve şu an, en son yediğin yemek sonrası .masanın üstünde duran ekmek kırıntılarına bakıyorsun. Kimbilir kaç insan susuz halde ve çöl sıcağının altında, hayal kurma yetisinin dahi doğmadan önce alındığı bir dünyada, masandaki o kırıntıyı kendisine eşsiz bir yemek tayin ediyordur?
Öyleyse bu olay her saat böyle yaşanıyorken; ahirette kaç kişinin yakana yapışacağını hayal et ve hiç şüphen olmasın... İşte hayalin bu olsun.
Bir gün hane-i saadete bir sahabi efendimiz gelir. Ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) oturarak namaz kıldığını görünce, onu hasta zanneder ve namazını bitirmesini bekler. Namazı bitirdiğinde, “Yâ Rasulallah! Hasta mısın?” diye sorar. “Hayır, açım...” cevabını aldığında ise, kendini tutamaz ağlar. Evet, âlemlerin Peygamberi (s.a.v.), aç da olsa Hakkı unutmuyor iken; biz nasıl hem yediğimiz lokmayı saçıp, hem de Hakkı unutuyoruz?
İşte bu, hak değil, zulümdür. Ve zalimlerden biri de benim. Mutlaka masamda bir ekmek parçası bırakmışımdır. Ahirette hem böyle yazıyorsun, hem de israf ediyorsun diyeceklerdir. Belki ateş bana da kendini göstermekten çekinmeyecektir.
Ama daha dünya bitmemişken; ve halen nefes alabiliyorken “Belki bu yazıyı okuyan bir kişi artık ekmek israf etmez; şükürler ve teşekkürler karıştırır yemeğine...” diye düşündüm ve yazdım.
Evet, zalimim ben de; ama hâlâ o kızcağızın bakışları gözümden çıkmıyor. Ve kalbime yeni mısraları çiviliyor:
“Yoğruldum, ekmek oldum/ Açın haline ortak oldum/ Her aşa kardaş oldum/ Emeğimi hemen tüketmeyin...”
Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.