1890`larda Doğsaydın...
1890’larda bu topraklarda doğmuş birisi olsaydın seni nasıl bir geleceğin beklediği hakkında az çok bir bilgimiz vardı. Büyük ihtimalle beş büyük savaşla yüz yüze kalacak, belki de genç yaşta hayata veda edecektin. O neslin payına sabır imtihanı düşmüştü. Önlerinde savaş, yokluk, acı, kan, gözyaşı ve hüsran buldular; katlandılar. İmtihanlarını başarı ile verdiler ki bugün hür vatanında, ezan sesleri altında geleceğe dair ümitlerinlesin. Yüz sene önce doğmuş birisinin yerinde olabilirdin. Onlar neden o tür bir imtihana tabi tutuldular? Neden paylarına sabır imtihanı düştü? Neden sen onlardan olmadın da bugün gönderildin? Bunları cevaplayabilecek bilgin yok. Ama şunu biliyorsun değil mi: Bir gün gelecek, hangi şartlar altında yaşarsan yaşa senden yüz sene önce doğmuş birisi ile aynı sorulara muhatap olacaksın. Bizi yaratanın, hepimize soracağı o zor sorular onlarla birlikte sana da sorulacak. Şunu da unutma: Onlar sabır imtihanı ile yüzleşip gittiler, senin imtihanın ne olacak, bilmiyorsun. Onlar bir bedel ödediler, sen hangi bedeli ödeyeceksin?
Bir bedel ödememiz gerekmiyor diyorsan, öte tarafta hepimizi, yüz sene önce doğmuş ve bedel ödemişlerle birlikte tartacak o ilahi teraziye ne koyacağın konusunda kendine güveniyorsun demektir. Kimde bu güven vardır ki? Bu konuda kendine güvenin yoksa şunu iyi bil ki sahip oldukların ve ufukta gözükenlerle önünde bir şükür imtihanı var. Dedelerin sabır imtihanı vermişti, sen şükür imtihanı vereceksin.
Şükür imtihanı sabır imtihanından zordur. Musibet başa geldi mi sabırdan başka çare yoktur çünkü. Ama musibet verilmediği zaman –ki bu nimettir- şükretmek kimin ne kadar aklına gelir, bunu kimse kestiremez, çünkü hakkıyla şükreden çok yoktur. Kaldı ki üzerine yağmur gibi yağan nimetler var. Çok yakınında sana gülüp duran bahtın sahip olduklarının daha fazlasını vaat ediyor. Ufkun açık, koyu karanlıklar aydınlıkla yer değiştiriyor. Bunların şükrünü nasıl yerine getireceksin, varsa bir bedel bunu ne şekilde ve nasıl ödeyeceksin?
Şükür zamanında doğdun. Her karışında şehit dedelerinin kanları olan şu topraklarda doğmak için bir bedel ödemedin. Ama yaşamak için bir bedel ödemen gerekiyor. İmtihanın sabır değil, şükür… Şükretmek zorundasın. Bu ise sadece sözle olmaz. Her nimetin şükrü kendi cinsindendir. Buralarda yaşamanın bedeli buralara niye ve nasıl sahip olduğumuzu idrak edip, ona göre bir hayat yaşamaktan geçer. Bu topraklara ilk defa gelenlerin tek bir amacı vardı: İ’la-yı Kelimetullah. Onlar Allah’ın ismini yüceltmek, Habib-i Edibi’nin ismini her tarafa taşımak için yerlerini, yurtlarını terk ettiler. At sırtında milyonlarca kilometrekareye bu şuurla sahip oldular. Gün geldi zaafa düştüler, bir yere gidemez oldular; düşmanları kuvvet buldu, onları geldikleri yerlere göndermek istediler. Canları pahasına bulundukları yeri savunurken gayeleri yine aynıydı. Bu topraklarda ezan sesi dinmesin, İslam buraların hâkim rengi olsun, bu kıyamete kadar böyle sürsün diye dua ettiler.
Şükür zamanında doğdun; İ’la-yı Kelimetullah ufkunda bir hayat yaşamak zorundasın. Ödemen gereken bedel bu işte. Dedelerinin sabırla ödediği bedeli, şükürle ödeyeceksin. Bulunduğun yerin vatanın kalmasını istiyorsan, gözünü dedelerin gibi ufka çevirecek, varabildiğin, erişebildiğin her yere, Allah’ın ismini ve dinini taşıyacak, böylece şükür imtihanını hakkıyla vermeyi ümit edeceksin. Zamanında sabır imtihanını vermiş dedelerinden farkın yok aslında. İmtihan aynı çünkü. Yarın muhatap olacağın sorular aynı...
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.