Misyonunuz, “bir evimiz daha olsun” misyonu olamaz.
“Çocuklarımıza miras bırakalım” misyonu olamaz. Misyonunuz insana hizmettir, ölümsüzlüktür ve bu bağlamda dünya çapında büyük işlere talip olmaktır.

eçtiğimiz ay Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) "İşsizlikle Mücadele için Türkiye`de Genç Girişimciliğin Güçlendirilmesi" temasıyla `Genç Girişimciler Kurulu Kongresi` düzenledi. Yaklaşık 1300 gencin katıldığı kongre girişimcilik konusunda Türkiye`nin daha çok yol alması gerektiğini göstermesi açısından önemliydi. Her 100 kişiden sadece 6`sının girişimci olduğu ülkemiz yüzde 4,6`lık oranla uluslararası girişimcilik endeksinde 29`uncu sırada yer alıyor. Girişimciliği Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Öztürk’le konuştuk. Zaman’da düzenli ekonomi gündem yazıları yazan Öztürk aynı zamanda MÜSİAD gibi iş örgütlerine danışmanlık da yapıyor.

Bakmayı bilmek lazım

Girişimcilik nedir, ne değildir?

Bir ürünü üretip onu nihai tüketiciyle buluşturmaya kadar varan geniş bir yelpazede, geniş bir süreçte yapılan toplam faaliyetlere girişimcilik diyebiliriz. Pazarlamacılık bir girişimcilik olabilir, üretim bir girişimcilik şekli olabilir. Hatta bunun fikrini üretmek bir girişimcilik şekli olabilir. Girişimci denildiğinde var olan ya da potansiyel olan bir talebin kokusunu alan, hatta talep yoksa bunu talebe çevirebilen kişiyi anlamamız gerekiyor. Yani aslında öyle bir talep yok ama siz onu üretiyorsunuz. Dolayısıyla girişimci; var olan bir talebin kokusunu alan, yoksa da o talebi oluşturabilecek donanımda olan birisi olmalıdır. Kokusunu aldığı talebi üretim sürecinden geçirtip, son kullanıcıyla birleştiren kişiye biz girişimci diyoruz.

Türkiye`yi Kore`nin gerisine düşüren şey ne?

Girişimcinin katkısı nedir dünyaya?

Girişimcinin kalkınmada bir fonksiyonu var. Neticede insandan bahsediyoruz. Birkaç ülke örneği verelim ve girişimcilerin katkısını anlatmaya çalışalım. Örneğin Kore. Türkiye`nin 8/1`i kadar büyüklükte bir ülke sadece ve coğrafya yapısı da çok elverişsiz bir ülke. %70’den fazlası dağlık. Ve bu dağlık olan yerlerin %80`i de orman. Yani kısaca insanlar neredeyse ayakta dikine duruyorlar. 47-48 milyon nüfusu olan yoğun bir ülke. Ama bu Kore`nin milli geliri Türkiye`den çok daha yüksek. Bir trilyon dolara yakın milli geliri var. Kişi başı milli geliri de Türkiye`nin yaklaşık 3 katı kadar. Hala da gelişmekte olan ülkelerin üst seviyesindedir. Belki sanayileşmiş ülkelerden bir Japonya değil, ona benzer bir

durumda değil ama hızla oraya doğru gidiyor. Asıl soru şu: Toprakları uygun olmasına rağmen, yeraltı zenginlikleri uygun olmasına rağmen, nüfusu yeterince büyük, genç ve dinamik olmasına rağmen Türkiye`yi Kore`nin gerisine düşüren şey ne? Soru bu. Burada olay dönüp dolaşıp anahtar terim olan girişimciye geliyor. Yani girişimciliği engelleyen ve destekleyen faktörlere geliyor.

Nedir girişimciliği köstekleyen engeller? Nasıl bir yol haritası lazım girişimcilik için?

Girişimciliği ben şöyle basitleştiriyorum. Netice itibariyle olayın malzemesi var, kurumları var, politikası var, bir de girişimcinin kişisel durumu var. Zenginlik yolunda bir menzilimiz var. Hedefe ulaşmamız lazım. Çağdaş milletler seviyesi diye bir hedef var, oraya ulaşmamız lazım. Ama bir mesafe kat etmemiz lazım. O mesafede giderken bize yol lazım. Bu yolda bineceğimiz araç lazım. Ve bu aracı iyi kullanacak şoför lazım. Bu üçünden birisi olmazsa olmaz. Bizim yolumuz nedir peki? Üzerine gideceğimiz yol; otaban mıdır, asfalt mıdır, stabilize yol mudur, köy yolu mudur? Dolayısıyla bu yol kaliteli bir yol olması lazım, bu önemli. Alt yapıyı kastediyorum. Hakikaten yol var. Demiryolu var, karayolu var. Hava yolu var, limanları var. Dolayısıyla başka neleri var? Elektrik alt yapısı var. Lojistik alt yapısı var. Ulaşım-iletişim imkânları var. Dolayısıyla bu yol dediğimiz şey birçok şey demek, listeyi uzatabiliriz.

İkinci olarak üzerine bineceğimiz araç lazım. Bu araç ne? Bu da o girişimcinin içinde bulunduğu sistem. Bizi bu güzel yolda oraya taşıyacak sistem ne? Girişimcinin içinde bulunduğu sistem girişimcinin önünü açıyor mu? Yoksa tutup arkadan çekiyor mu? Bir kere Türkiye`nin en kritik alanı bu bana göre. Türkiye`de girişimcinin içinde yaşadığı sistem dünyadan farklı olarak girişimciliği destekleyici değil, köstekleyici yönde gelişmiş. Kötü devlet idaresinden, kötü ekonomi idaresinden dolayı Türkiye dünyanın yaptığı şeyi yapamamış. İmkânlar olmasına rağmen yapamamış.

Üçüncü unsur nedir? Bu arabayı sürecek kişi. O da girişimcinin kendisidir. Bu girişimcinin sorunu ne? Şimdi altında çok kaliteli bir araba var ama şoförün şoförlüğü yok. Bizim girişimcimizin kalitesi nedir? Girişimcinin kalitesi nasıl gelişir? Girişimcinin kalitesi hem yol hem vasıta geliştikçe gelişecek zaten ama işin içinde kültür ve eğitim de var. İyi bir eğitim. Girişimciliğe uygun iyi bir kültür birikimi lazım.

En önemli girişimcilik insan yetiştirme girişimciliğidir. Bu alemdeki en büyük girişimcilik budur. Yani arkada değer bırakmak durumundayız. Ve ölümsüzlük arayışı işinde olmamız gerekiyor.

İnsan ölür sanı kalır

Nedir onlar?

Sırayla başlayalım; azla yetinmek. Bu çok önemli. Girişimciliği karnını doyurma yolu olarak gören bir insan, iyi bir girişimcilik kültürüne sahip değildir demektir. Ne demek bu? Yani benim girişimcilikten muradım bir ev alayım, çocuklarıma bir daire alayım ise bundan bir şey çıkmaz. Girişimciliğin bizatihi kendisi bir hayat tarzı. Ne demektir bir hayat tarzı? Ben burada yeni ürenler geliştireceğim, yeni teknolojiler bulacağım. İnsan odaklı, ihtiyaç odaklı bir şeyden bahsediyor olmamız lazım. Bu çok kritik bir şey. Bir kere girişimcinin iyi bir felsefesi olması lazım. O felsefe nedir? Bunu biraz daha derinlemesine anlatmak lazım. Girişimci olacak kişinin bir kere bir ölümsüzlük feryadı olması lazım. Yani öleceğiz gideceğiz, arkamızda bir eser bırakmamız lazım. İnsan ölür sanı kalır değil mi? Hani Japonlarda isimlerin sonu Ali San Ahmet San`dır ya. Yani bizim Türk kültüründe de ilginç bir şekilde karşılığı var bunun. San demek yaşatan şey demek, şöhret demek, geride kalan demek. İnsan gider sanı kalır şu demektir: Kubbede hangi hoş sedayı bıraktın? Bir kere iyi bir girişimci olmanın yolu buradan geçer. Kum saati akıyor, ömür geçiyor, çok dar bir zaman var. Bu dar zamanda -Müslümanca düşünürsek- bâki bir hayatı satın almak gerekir burada. Hem de geride bıraktıklarımıza ölümsüz bir şey bırakmalıyız. İnsanın ruhunda bir ölümsüzlük feryadı vardır. Yani kolay değil, toprağın altında sıfırlanma dürtüsü, yok olma-bitme beni gerer. Birçok insanı da gerer. Oradan öteye açılan bir kapı lazım. Arkada bırakılan bir eser lazım. Dolayısıyla insana yakışan bu. İyi bir girişimcinin bir kere böyle bir değerinin olması lazım.

Bu gerçekten önemli bir nokta. Çünkü girişimcilik denince akla belki de ilk olarak zengin olmak, rahat etmek geliyor. Siz ise başka şeyler söylüyorsunuz.

Girişimciliğin kritik değeri, eser bırakmaktır ve insan odaklı düşünüp, en muazzam varlık olan insana hizmet etmektir. Başka şekilleri de vardır. Para kazanmak vs. O sonuçtur. Sonuçları niyetlerle karıştırmamak lazımdır. Eğer başkaları böyle yapmıyorsa onlardan da girişimci olabilir ama bizim murad ettiğimiz girişimci olmaz. Bizim girişimciliğimiz o anlamda hayır bırakmaktır arkada. Çünkü biliyorsun “hayır” insan öldükten sonra da yaşar. Sadaka-ı cariye olarak sevap defterine yazılır. Bunun için en önemli girişimcilik insan yetiştirme girişimciliğidir. Bu alemdeki en büyük girişimcilik budur. Yani arkada değer bırakmak durumundayız. Ve ölümsüzlük arayışı işinde olmamız gerekiyor. Bunun üzerine insana hizmet etme aşkını da koyduğunuz zaman ilk parametreler doğru konmuş olur.

Merak unsuru şart

Diğer parametreler peki?

Mesela merak konusu son derece önemlidir. On senedir, yirmi senedir İstanbul`da durup da Topkapı Sarayı`nı ziyaret etmeyen insan tipi fena halde meraksız bir insan tipidir. Bu merak unsurunu kamçılayan bir çok şey var. Ailedeki eğitim, okuldaki eğitim bu noktada çok önemli. Türk aile ve okul yapısı insan merağını kamçılayan değil yok eden bir kültür. Bizi ortalamanın altına çeken, fazlalıklarımızı budayan bir kültür. Onun için "eski köye yeni âdet getirme" ya da "fazla merak öldürür" gibi laflar var. Bu lafların hepsini tersine döndürmemiz lazım. Merak kültürü, kültürle de ilgili bir şey. Devlet yönetimi ile ilgili, coğrafyayla ilgili bir şey. Tabii dinle de ilgili bir boyutu vardır. Bazı dinler insanı alıkoyar bu tip şeylerden. Bir lokma, bir hırka, bir mağaraya kapan inzivaya çekil, orada derinleş derler. Bizim dinimiz öyle değil. İslâmiyet’te böyle bir şey yok. Tam tersine, halk içinde Hakk`ın yaşanması gerekiyor ve halka hizmet ederek hakikate ulaşmış olmak gerekiyor. Dolayısıyla hayatın tâ kendisini öneriyor. Ve elindeki son ağacı kıyamet kopacak olsa bile dik diye emrediyor. Dolayısıyla burada dinimizden kaynaklanan bir sorun yok. Devam edecek olursak parametrelere, merak duygusunun yanında girişimcinin risk idare bilgisi olması lazım. Yani bu olmazsa olmazlardan. Allah diyor ki ben sizin rızkınızı yarattım ama rızık ararken riskli yollardan geçmeniz gerekiyor. Yoksa imtihanın sırrı olmaz ki. Allah rızkı yarattı, hepimiz oturalım, yollasın. Bektaşi`nin biri demiş ki; madem Allah rızkımızı verdi, camiinin avlusuna yatacağım, göndersin bakalım. Yatmış, beklemiş. Günler geçmiş ve acından perişan hâldeyken inlemeye başlamış. Sokaktan geçenler avludan bir inleme sesi duyunca gidip adamı doyurmuşlar. Demiş ki "şimdi hakikaten anladım, Allah rızkımı gönderir ama hiç olmasa bir inlemek gerekiyormuş". Demek ki orada, duvarın ötesinde rızık gerçekten var. O rızka gidecek misin gitmeyecek misin? Bacağını kırmayacaksın, aşağı düşmeyeceksin ama o duvarı tırmanacaksın. Dolayısıyla rızık vardır. Rızık varsa risk de vardır. Risk demek kumar demek değildir. Risk demek; karanlık suya iki ayağınla birlikte dalmak demek değildir. Risk almak demek karanlıkta gelişi güzel taş atmak değildir, ya tutar ya tutmaz misali. Tuttuğu zaman da bakıyorsun ananın kafasına indirmişsin taşı. Yani istemediğin bir yere gitmiş. Risk hesaplanan bir şeydir. Hesaplanamayan bir şeye risk alınmaz zaten. Onun ihtimal dahillerini koyduğun zaman, bu alınabilir, alınmalı demiyorsanız ve buna rağmen alıyorsanız o riski, o bir kumar. Ona risk almak denmiyor. Cahillik ya da kumar demek lazım. O tür şeyi yapmamak lazım.

Girişimcinin fetih konusunda, fethedeceği, ele geçireceği piyasa-sektör konusunda bir mefkuresi olmalı. Yani bir derdi olacak, amacı olacak. Yapacağım şey insanlığın hangi ihtiyacına karşılık gelecek diye düşünecek.

Girişimcinin olmazsa olmazları

Merak ve risk idare bilgisi dediniz. Bunlar yetiyor mu peki?

Aslında bu çağda ben girişimciliği Fatih kavramıyla, fetih kavramıyla açıklamayı tercih ediyorum. Fatihlerin özelliği kurallara uyan değil, kural koyan adam olmasıdır. İstanbul`u kimler kuşatmış, kaç defa kuşatmış? Ama ne olmuş; bilinen kurallarla İstanbul fethedilmemiş. İstanbul`u fethetmeniz için yeni bir kural yazmanız gerekmiş. Orada demişsiniz ki, “kim demiş gemiler sadece okyanustan gider? Ben gemileri dağdan da getiririm. Kuralı koyuyorum.” Ve yürütmüşler o gemiyi dağdan değil mi? Şimdi bu ilk defa yapıldı ve oyun değişti. Zor, oyunu bozar. İşte o zoru hissedecek, zoru hissedip buna doğru tepki koyacak kişiye girişimci diyoruz. Etki var, ona uygun tepki olması lazım. Hayaliniz var, probleminiz var. Problem yoksa çözüm de yok. Fatih problemi ne olarak koymuş? Bu konuda hayalini fetih olarak koymuş: İstanbul`u fethedeceğim. Motivasyonu başka bir şeydir. Rüyasında görmüştür. Akşemsettin söylemiştir. Peygamberimizin hadisinin olduğunu düşünmüştür. Onun İstanbul`u fethetme gibi bir mefkuresi, hayali var. Onu oraya kilitleyen bir şey var. Her girişimcinin böyle bir hayali olması lazım. Ben öyle bir ürün geliştireceğim ki maliyetini şöyle düşüreceğim, insanlığa şöyle hizmeti olacak. Bir SKYPE buluyorsunuz çoğu şirketlerin faturaları sıfırlandı değil mi? Normalde faturalar şirket batırıyor. Beni bir şey yapmaya itecek bir merak, bir motivasyon, bir meydan okuma, bir sıkıntı olması lazım. O meydan okumalarla dolu ortalık zaten. Bu noktada, o meydan okumalara, o değişen dış koşullara, doğru bir şekilde tepki verebilecek donanıma, eğitime, bilgiye ve felsefeye sahip bir insan yetiştirme sorunuyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla kuralları değiştirmek önemlidir. Kurallara uyan, figüran olan, oyunun oyuncusu olan değil, oyunu yazan kişidir girişimci. Örneğin Google. Alın size oyunu yazan kişi. Daha düne kadar bir şirketin aynı sektördeki önde giden şirketi yakalaması 50-60 sene alıyordu. Ama ne yaptı Google? Birisini yakalamak gibi bir derdi olmadı. Oyunun kuralını koydu. Adeta rekabet etmedi, rekabeti yarattı. O zaman ne oldu? Dünyanın bugün 64-65 milyon dolarla dünyanın en zengin devlerinin başına yazdırttı kendini. Topu topuna 15-20 senelik şirket. Girişimci demek fethedeceği hayalleri olan bir kişi demek. Ve bu iş için de kuralları koyacak kadar donanımlı olan birisi olması gerekiyor. Peki diğer özellikleri neler? Şu özelliklerini alt alta sıralamak lazım. Girişimcinin fetih konusunda, fethedeceği, ele geçireceği piyasa-sektör konusunda bir mefkuresi olmalı. Yani bir derdi olacak, amacı olacak. Yapacağım şey insanlığın hangi ihtiyacına karşılık gelecek diye düşünecek. Girişimciler, hasta olur, fıtık olur, tuzsuz patates yer ama dünyanın en zengin adamıdırlar. Ben zaten yiyemiyorum, ne yapayım ben bunu diyor mu? Girişimcilik bir hayat tarzı çünkü. İkincisi ne olacak? Mefkure yetmez. Bir de bilgisi lazım. Fikri lazım. Bütün bunları koyup işe yarar hale getirecek iş modellerinin olması lazım. Son olarak da duası olması lazım. İnsanoğlunun kapsama alanı dar. Bu kapsama alanı dışında kalan bir sürü parametreler var kontrol dışı. Onları da halis niyetimizle denk getirmesi için Allah’a dua etmek lazım. Zamanını, mekanını, duanın kabul şekillerini düşünmek bize düşmüyor. O duanın bizatihi kendisi değerli. Onun için mefkure, bilgi, fikir ve stratejinin son halkası da duadır. Orada da kritik şey bana göre, bizim medeniyetimizde karşılığı olan şeyle söylemek gerekirse; Allah kuru taş üzerinde seni zaferlere götürebilecek sebepleri ve sonuçları yaratabilir. Buna inanmış olmak gerekiyor. Elindeki bütün eforunu sarf ettiğin halde olmuyorsa bitti dememek lazım. Orada sebeplerin ve sonuçların hepsini yaratan bir güce yaslanmış olmak gerekiyor.

Yeni şeyleri fark edebilmek, algılayabilmek, hissedebilmek, erken harekete geçmek, erken konuşlanmak, öncü olmak, önder olmak; bunlar artık yeni neslin işleri. Onların buna uygun dil öğrenmeleri gerekiyor. Onların buna uygun eğitim almaları gerekiyor. Onların buna uygun olarak yurtdışına gidip muhakkak bolca bulunmaları gerekiyor.

Çağımızın adı katma değer çağı

Genç girişimcilere gelirsek, nedir durum, tavsiyeleriniz neler?

Genç girişimciler şunu bilecekler; yeni bir dünya geliyor ve bu dünyayı ancak onlar bilebilecekler. Türkiye`nin mevcut girişimci yapısı Türkiye`yi taşıyacak nitelikte değil. Türkiye`nin mevcut girişimcileri yaşlı, cahil, meraksız ve dünyayı bilmiyorlar, dünyadan kopuklar. Eğitimleri ilkokula dayanıyor, liseli az, üniversiteli çok daha az, hiç okur-yazar olmayanlar da bir miktar var. Katma değeri, teknolojiyi, enformasyonu, bilgiyi bilmeyen, bunlara nasıl ulaşacağını da bilmeyen, ulaşılmasının gerektiğinin de farkında olmayan, bunların farkında olanları finanse etmeyi de düşünmeyen büyük bir kitle var. Bunlar vahim laflar. Çağımızın adı katma değer çağı. Bilgiye, teknolojiye markalaşmaya, ürün farklılaştırılmasına ve geliştirilmesine dayalı bir çağ. Eski jenerasyon başka neyi bilmiyor? Hizmet bilmiyor. Müşteriye ulaşma yollarını bilmiyor, müşteriyi tatmin etme yollarını bilmiyor. Bilgisi olmadığı gibi niyeti de yok. Motivasyonu da yok. Yeni şeyleri fark edebilmek, algılayabilmek, hissedebilmek, erken harekete geçmek, erken konuşlanmak, öncü olmak, önder olmak; bunlar artık yeni neslin işleri. Onların buna uygun dil öğrenmeleri gerekiyor. Onların buna uygun eğitim almaları gerekiyor. Onların buna uygun olarak yurtdışına gidip muhakkak bolca bulunmaları gerekiyor. Mesela son yıllarda Türkiye`nin bir takım muhafazakar kesimlerinin önderlik yaptığı STK hareketleri var? Birçok cemaatin falan. Bunlar Türkiye`ye kader öpücüğüdür. Tarihi misyonlardır bunlar. Gerekçesi ne olursa olsun, kimisi dini tebliğ gerekçesiyle, kimisi okullar gerekçesiyle, kimisi iş yapmak gerekçesiyle, kimisi turizm gerekçesiyle, kimisi Türkiye adına pozitif lobicilik yapmak gerekçesiyle, bir sürü güzel gelişme var. Gençlere şunu söylemek gerekiyor: Misyonunuz, “bir evimiz daha olsun” misyonu olamaz. “Çocuklarımıza miras bırakalım misyonu olamaz.” Misyonunuz insana hizmettir, ölümsüzlüktür ve bu bağlamda dünya çapında büyük işlere talip olmaktır. Bilgi çağı bunu mümkün kılıyor. Artık hiçbir şey mümkün olmazın ötesinde değil bu alemde. Dünya küçük bir köye dönmüş durumdadır. Hedeflediğimiz şey, mahallemiz, şehrimiz, ilimiz ve ülkemiz olmaması lazım, hedeflediğimiz şeyler dünyanın tümü olmalıdır ve bu çağ bunu çok mümkün kılan bir çağ. Kuş gribi yaşadık bir ilaç çıktı, domuz gribi yaşadık bir ilaç çıktı, bütün ülkeler o ilacın üretildiği ülkeden ithalatlar yaptı. Türkiye’den kanser tedavisini bulan bir doktor çıkamaz mı? Çıkabilir… Dünyanın kaderi değişiyor bu ilaçlarla değil mi? Onu bulan Nobel ödülünü almış demektir. Küçük iş diye bir şey yok, tam tersine küçük olan dünyadır ve büyük hamleler için dünyanın hepsi için iş üretmeyi düşünmek lazım. Gençlere şunu da söylemek lazım: Gençlerin mefkuresi olması yetmiyor, onun aktif hale getirilmesi lazım. Hayat hızlı geçiyor, gençliğin de kıymetini bilmek lazım. Bir Arap atasözü der ki: “Keşke gençliğim bana geri gelse de, ona yaşlılığın bana çektirdiklerini şikayet etsem.”

Beni keşfedecekler diyen çok bekler

Girişimciliğin bir okulu yok aslında değil mi? Diğer yandan üniversite okuyan öğrencilerin belki de birçoğu, üniversite bitsin de girişimci olalım gibi düşünceler içinde. Üniversitede okurken girişimci olmak asıl marifet sanırım.

Kesinlikle katılıyorum. Girişimcilik birçok faktörün bir araya gelmesiyle mümkün olan bir şey. Okul ayağı çok gerekli, okulda iyi bir ders müfredatı şart. Üniversitelerin ders müfredatlarında bu anlamda sorun var. Üniversitelerde o dersi veren hocaların tarzında sorunlar var. Sektörle, sanayi ile buluşmamış, bizzat kendisi heyecanını kaybetmiş bir hoca nasıl iyi ders verir? Nasıl öğrencisinin farkındalığını artırır. Nasıl ona bir misyon yükleyebilir? Nasıl onda patlamalar meydana getirebilir? Bir öğrencinin hayatına böyle bir hoca girmemişse çok üzülmek lazım o öğrenciye. Hepimiz öğrenci olduk, hepimiz oradan geçtik. Hep, büyük adam olmuş birçok insanın, olumlu veya olumsuz, hocalarla ilgili bir hatırası vardır. Kimi der ki: Yok etti beni. Benim bütün merakımı, bilgimi, o dersten, o hayattan, o sektörden nefret ettiren adamdır der. Kimi de der ki: Benim için ondan öncesi ve ondan sonrası var… Yeniden beni kurdu, her şeye o hocanın dersiyle başladım, der. Dolayısıyla temennim odur ki, gençler kendi dünyalarında pozitif yönde patlamalar yapan, paradigmalarını değiştiren, duvarlarını, çeperlerini yıkıp dağıtan, “ben bu duvarla hayatımın bittiğini zannediyordum, hoca bir yıktı duvarı ki, ötesinde sonsuz ufuklar varmış, yazık, o hoca gelmeseymiş, oraların farkında olmayacakmışım” dedirtecek hocalarla karşılaşsınlar. Üniversite, müfredat son derece önemli ama dışarıda bir sanayi var. Rahle-i tedrisine kurulmamız gereken kişiler var, tecrübeler, birikimler var. Onun için, okuma programımız, okul programımız, arkadaş programımız, iş dünyasıyla iletişim kurma programımız, sinemalar ve konserlerle ilgili programımız, dil programımız olmalı.

Kaç paralık adamsın ey genç?

Aslında girişimcilik kişisel gelişim kavramıyla da doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı. Ama anladığım kadarıyla kişisel gelişim insanın kendisi ile başlıyor ve kendisinde sona eriyor. Anlattığınız manada girişimcilik ise kişisel gelişimi de içine alan, belki de “evrensel gelişim” diyebileceğimiz bir muhteva taşıyor içinde. Çerçeve çok daha geniş ve daha manalı…

Çünkü biz insanız ve insan bulunduğu ortam tarafından şekillendiriliyor. Girişimcilerin muhatap olduğu etkiler silsilesi var. O etkilere karşı bir şeyler yapmanız lazım. Bir kıymetli insan diyor ki: “Bizim çağımızda televizyonun olduğu odadan, kütüphanenin bulunduğu odaya gitmeye hicret diyebilirsiniz”. Şimdi bu o kadar değerli bir söz ki; zaping aleti elinde, aranıp duruyorsun, bir şey aramıyorsun, dikkatinizi çekerim, aranıyorsun… Arayan aradığını bulur, ama bir şey aramak için onun saatini, televizyon kanalını, muhtevasını bilir, o saatte gider açar ve seyredersin. Diğeri öyle mi? Bugün de geçmedi, akşam olmadı diye, kum saati akarken, korkunç bir aymazlık içinde, hayatımın marjinal maliyeti sıfırdır, benim hayatımın değeri sıfırdır diye o televizyonun karşısında gecelerini yok edenleri düşünün… Uydudan binlerce kanal zaping yap yap, muhakkak o geceni yok edecek bir şey buluyorsun. Ama hangi hedefine hizmet edeceksin? Hedefin yok ki, bir şeye hizmet etsin. O gününü dahi bitirip maziye gömmeyi başarı sayan, o günü yaşamış sayan bir nesilden, bir toplumdan ne çıkabilir ki?.. Onun için altını ısrarla çiziyorum: Kaç paralık adamsın? Evet, kum saati akıyor, bir kuş gibi ömrün avuçlarından uçup gidecek ve sen kıymetli zamanını ne kadar da cömertçe toprağa gömüyorsun. Kaç paralık adamsın ey genç? Mesaj budur aslında. Sokakta desen bunu dayak yersin. Kendine sorsun, gitsin, yatağa başını koysun, gözlerini de yumsun ve desin ki: “Kaç paralık adamsın?” Dolayısıyla genç arkadaşlara verilecek misyon odur. Ben kaç paralık adamım ve ben kaç paralık adam olmak istiyorum...

İş Planı Yapmadan Olmaz...

Tişört Sitesi ile Ödül Alan Fatih Demir:

Konuşan: Fahri Sarrafoğlu

Fatih Demir “Kendi Tişörtünü Kendin Yap” sloganı ile hayata geçirdiği bir tişört tasarım sitesi kurdu. Bu sitede kendi tişörtünüzü birkaç dakika içinde dizayn edebiliyor, tişörte istediğiniz resmi veya yazıyı ekleyebiliyorsunuz.

Projeniz hakkında kısaca bahseder misiniz, özelliği nedir?

Tish-o, “Kendi Tişörtünü Kendin Yap” sloganı ile 3 yıl önce hayata geçti. Türkiye’nin ilk online tişört dizayn sitesi.Yani; internet üzerinden www.tish-o.com.tr adresine girip kendi tişörtünüzü birkaç dakika içinde dizayn edebiliyorsunuz. Tişörte istediğiniz resmi veya yazıyı ekleyebiliyorsunuz. İster kendinize, ister sevdiklerinize tish-o.com.tr sitesinde kolayca hediye hazırlayabiliyorsunuz. Sadece size özel bir tişört.

Girişimcilik konusunda neler düşünüyorsunuz?

Girişimcilik önderliktir. Girişimcilik, görünmeyeni görmek, doğru bilinen yanlışları fark etmektir. Girişimcilik, ötekilere rağmen gitmek, zorluklara rağmen yapmak, engellere rağmen varmaktır. Sıradışı olmaktır. Liderliktir. Özgüvendir. Öngörebilmektir. Fedakârlıktır… Kısacası, birçok farklı insanın karşılaşabileceği birçok şeyi, tek başına olarak yaşamak, deneyimleşmektir.Girişimciliğin önemi son yıllarda daha iyi anlaşılmaya başlandı. Yeni dünya düzeninde, farklı olmadıkça ve yenilikler yapmadıkça olduğunuz yerden saymaktan öteye gidemiyorsunuz. Her bir yenilik ise yanında bir girişimcilik ruhu gerektiriyor.

Süper fikri olanlar ne yapmalı sizce?

"Süper bir fikri" olan binlerce insan var. Önemli olan ise bu fikri hayata geçirmek, planlamasını yapmak, takip etmek ve hedeflerine ulaştırmaktır. İşte girişimci, sadece hayal etmekle kalmaz, bu eylemleri gerçekleştirir. Bu nedenle önemlidir.

Genç girişimcilere dönük önerileriniz nelerdir?

Girişimcilik başlangıcı çok zevkli, geliştirme süreci bunaltıcı, yürütme süreci zor bir iştir. Girişimcilerin birçoğu, hayal ettiği şeyi gerçekleştirmenin, o girişimi hayal etmek kadar kolay olacağını zanneder. Ancak uygulamaya geçtiğinde birçok noktada "havlu atma" aşamasına bile gelir. Ve maalesef proje onca emeğe rağmen iyi bir sonuç elde edemez. Öncelikle bir girişimci bu süreçlere kendini hazırlamalı ve şaşırmamalıdır. Birçok kişinin aynı duraklardan geçtiğini bilmelidir. Önemli olan bekledikten sonra yolculuğunuza devam edebilmektir.

Peki, o nasıl olacak?

Cevap: "İş planı." Yani girişiminize başlarken; gerekli yatırım, işgücü, masraf, müşteri kitlesi, kar marjları, tanıtım ve pazarlama faaliyetleri, 6 ay sonra olacağınız nokta, 1–3 yıl sonra olacağınız noktalar daha baştan çok iyi araştırılmış olmalıdır. A ve B planınız hazır olmalıdır. Bunlar KÂĞIT ÜSTÜNDE yazılı olarak hazırlanmalıdır. Yol haritanız her an gözünüzün önünde olmalı. Arada bir revizyon yapabilirsiniz ama önemli noktaları değiştirmeden takip ettiğinizi göreceksiniz.

Amerika değil, Türkiye Fırsatlar Ülkesi

Yüzde Yüz Yerli Yazıcı Üreten Ömer Ekinci:

Konuşan: Fahri Sarrafoğlu

Ömer Ekinci, 2004 yılında Desnet Yazılım ismi ile Mobil teknolojiler alanında üretime başlattı.  Türkiye`nin yüzde 100 yerli ilk yazıcı markası Printooth`un geliştirip 12 ülkeye ihraç etti.

İş hayatına ne zaman başladınız, genç yaşta nasıl girişimci oldunuz?

Ben iş hayatına çok genç yaşta, 14 yaşımda başladım. Üniversiteye başlamamla birlikte de 2 yıl sürecek bir profesyonel çalışma deneyimim oldu. 20 yaşımda, babamın icadı olan araçta fatura kesen yazıcıları satmak üzere babamla küçük bir işyeri açtık. Birlikte işi sıfırdan büyüttük. Bilirsiniz genelde babalar işi büyütür, sonraki nesil hazıra konar, bana babamla birlikte girişimci olmak kısmetmiş. Genç yaşta olmama rağmen babam benim işime hiç karışmadı, ne satışa, ne pazarlamaya, ne fiyatlara. Kendisi AR-GE’de ürettiği yeni ürünleri bana getirir, tekrar AR-GE’ye döner. İnanılmaz bir zekâsı ve çözüm yeteneği vardır. Babamla birlikte zorlu bir 5 yıl gece gündüz çalıştık.

Projenizden kısaca bahseder misiniz, özelliği nedir?

Türkiye’nin yüzde 100 yerli ilk yazıcısını ürettik, babam yeni ürün geliştirmeye, ben de o ürünleri satmaya çalışarak gece gündüz çalışıyoruz. 30’un üzerine çalışanımızla sahada satış yapan gezgin satıcı araçlarına el terminali ve saha satış çözümleri sunuyoruz. Bu alanda 10’un üzerinde ülkeye ihracat yaptık. Hiç haddimizi bilmedik, hızlı olmaya ve müşteriye beklediğinin üzerinde hizmet sunmaya çalıştık. Şimdi bir kardeşim çevre mühendisi oldu, arkasından 2 erkek kardeşim daha geliyor. 4 kardeşim ve babamla, Türkiye’de teknoloji üreten bir dev olmayı hedefliyoruz.

Başka projeleriniz var mı?

Ayrıca 2007’de Bluetooth ile belli bir alandan geçen insanlara resim veya video ile reklam mesajı gönderen bir teknolojiyi Türkiye’ye getirdim ve babamdan izin alarak bu işi Vodera adında ayrı bir markayla başlattım. Şu an Türkiye’nin birçok büyük markası ve ajansına hizmet veriyoruz. Şuan Özbekistan ve Kazakistan’da bile kullanılıyor Bluetooth Pazarlama. O alanda da Türkiye’deki tek şirket olduk.

Girişimcilik konusunda neler düşünüyorsunuz?

Herkes Amerika için fırsatlar ülkesi der ama bence Türkiye gerçek fırsatlar ülkesi. Türk insanının azmi ve heyecanı hiçbir ülkede yok. Biz babamla sıfır sermayeyle başladık, kazandığımızı yemedik, işimize yatırdık ve her yıl geçen yıla göre 2 kat büyüdük. Türk insanının genlerinde girişimcilik var. Ama bu genlere rağmen, empoze edilen bir “sabit maaşın olsun, kafan rahat olsun” zihniyeti de mevcut. Özellikle aileler, girişimci olmak isteyen çocuklarının önündeki en büyük engel olabiliyorlar. Elbette niyetleri iyi, zarar görmesini, batmasını istemiyorlar ama dünyanın en büyük şirketlerinin kurucularına baktığımızda genç yaşta radikal kararlar vermiş ve sıradanlıktan kurtulmuş, farklılaşmış kişileri görüyoruz. Gençlerin heyecanını, enerjisini öldürmeden, ama onları kendi başlarına da bırakmadan girişimciliğe yönlendirelim, bizim de gelecekte dünya çapında ün salmış girişimcilerimiz olsun.

Genç girişimcilere dönük önerileriniz nelerdir?

Girişimci olmayı düşünen kardeşlerime sesleniyorum: Önünüze altın tepside fırsatların sunulmasını beklemeyin, ilgilendiğiniz bir sektörde küçük de olsa bir iş yapmaya başlayın, alın-satın, hemen şirket kurmaya kalkmayın, girişimci olmak şirket kurmakla ya da ofis tutmakla başlamaz, çok küçük de olsa ticari adımlarla başlar. Bir de küçük bir ipucu, hemen bir matbaacıya koşup kendi adınıza bir kartvizit bastırın. Yapmak istediğiniz iş neyse o işin adı geçtiğinde ilk akla gelen isim olmaya çalışın. Her şeyden önce karşınızdakine azminizi hissettirin, gözünüzdeki ışık bütün sermayelerden, babadan kalan miraslardan çok daha önemli.

Başarımızın Kaynağı Başarısız Dil Eğitim Sistemi

Konuşarak Öğren Programının Geliştiricisi Savaş Ateş:

Konuşan: Fahri Sarrafoğlu

Savaş Ateş Türkiye`nin alanında ilk uzaktan İngilizce eğitim sistemi olan Konuşarak Öğren programı ile öğrencilere İngilizceyi konuşarak öğretmeyi hedefledi. www.konusarakogren.com üzerinden hizmet veren Konuşarak Öğren, öğrencilerini günün belirlenen saatlerinde (07.00 – 01.00 ) Amerikalı eğitmenlerle baş başa bırakarak Türkiye`de ilk defa denenen bir sistem geliştirdi.

Projenizden kısaca bahseder misiniz, özelliği nedir?

Konuşarak Öğren dil eğitim sistemi günümüz iletişim araçlarından telefon ve internetten faydalanarak kişilerin yabancı dil konuşma yetilerini harekete geçiren ve bunu günlük olarak aktif tutmayı amaçlayan bir eğitim sistemidir. Kullanıcılar hafta içi her gün sabah 07.00 ile gece 01.00 arasında Amerikalı Eğitmenler ile birlikte her seviyeye uygun konuşma kitapları üzerinden 10, 20 veya 30 dakikalık eğitimlerle İngilizcelerini birebir konuşarak geliştirirler.

Farklı bir sözlük geliştirdiniz galiba?

Dersler pazartesi-perşembe günleri arasında konuşma kitapları üzerinden, Cuma günü ise güncel bir konunun özgürce konuşulması şeklinde işlenir. Yapılan dersler,  dersten yaklaşık 1 saat sonra kullanıcının e-mail adresine mp3 formatında gönderilir ve gelen mailde ertesi gün işlenecek ders ile alakalı 10 adet yeni kelime vardır. Kullanıcılar bu kelimelerin Türkçe karşılıklarını ve telaffuzlarını Konuşarak Öğren ekibi tarafından geliştirilen ve ücretsiz olan ClickIVO www.clickivo.com isimli sözlük yazılımı aracılığı ile edinebilirler. Konuşarak Öğren halihazırda İTÜ Ayazağa Yerleşkesi Teknoloji Geliştirme Merkezi’nde bulunan ekibimiz tarafından geliştirilmektedir.  

Site ne kadar zamandır hizmet veriyor?

Konuşarak Öğren 2009 yılının Ocak ayından itibaren test aramalarına başlamış, Mayıs ayı sonuna gelindiğinde ilk öğrencilerini kabul etmiş ve hali hazırda 200 üzerinde öğrenciye hizmet vermektedir

Hangi dillerde eğitim veriyorsunuz?

Konuşarak Öğren şu anda yalnız İngilizce için eğitim ve destek vermektedir. Konuşarak Öğren size İngilizceyi konuşturarak öğretiyor. Her gün periyodik olarak yurt dışından yapılan aramalarla ABD’li eğitmenlerle İngilizce konuşarak ders işliyorsunuz. Görüşme sürelerini sizler belirliyorsunuz, ister günlük 10 dakika, ister günlük 20 dakika olarak görüşmeler gerçekleştiriyorsunuz.

Projeyi kaç kişi yürütüyor?

Konuşarak Öğren İTÜ Teknoloji Geliştirme Merkezi’nde Ar-Ge çalışmaları devam eden bir projedir. Proje şirket dışından desteğini sürdüren 2 öğretim görevlisi, şirket içerisinde 2 Bilgisayar mühendisi, 2 Sistem analisti ve 2 ofis çalışanı ile Türkiye’de geliştirilmektedir. Yurtdışında ise Pioneer American Language School’un Amerikalı eğitmenlerini kullanmaktadır. Pioneer ALS hali hazırda 70 eğitmeni ile birçok ülkede aynı hizmeti vermektedir.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.