Etik Hata Yapma Bana!
İnsanlar ne bilsin “etik” demek ahlak demektir. “Etik açıdan yanlış bir hareket yapmak” da düpedüz “ahlaksızlık” yapmaktır. Peki yaptığı ahlâksızlığı estetik bir kelimeyle dile getirip ahlâksızlığına makyaj yapmak, etik dışı ikinci bir hareket değil midir?
Söz söylemek öyle bir sanat ki öğrenmesi de icrası haddinden fazla zormuş abiler.
İki kelimeden ibaret oldukları hâlde “Aslanım” dediğiniz kişi iltifatınızla memnun olurken, “Öküz müsün?” dediğiniz de ekseriyetle kavga çıkar… Hemen hemen hiç kimse ikisinin de hayvan olduğunu nazarı itibara almaz nedense!
“Söz ola kese savaşı. Söz ola kestire başı” demiş ya Yunus, aslında pek büyük bir hakikati özetleyivermiş. Söz erbâbının sultanı olunca iki saatlik meseleyi iki cümlede bitirivermek bu kadar kolay oluveriyor demek ki!
Dudaklarının arasından kaçıverdikten sonra artık sahibini kovalayacağını bildiği için pek çok kelam erbabı, söylemeden önce sözü iyi tartıp düşünmüşler.
Hani Yunus Emre’nin aynı şiirinde bu konuya dair dikkat çektiği diğer bir husus var ya:
Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz (Keleci: söz, kelam)
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz
Sözün pişirilmesine, çiğ olmamasına diyeceğimiz yok “Eyvallah”tan başka. Artık isteyen sözünü gönül fırınında pişirsin, isteyen de akıl sobasında… Ona da diyecek yok.
Lâkin akıl sobasında tezek yakan bazı ukalalar var ki, onların lisanından dökülen, dışı pişkin görünen amma içi çiğ köfteler misali sözlerden dimağlarımız isal olunca… “Eyvallah” temennâmız “Fe süphânallah” oluveriyor…
Tahammül de bir yere kadar ya hani.
“Ne yaptığına” dair en ufak bir endişe dahi taşımadan hareket eden insanlar, “Ben bunu insanlara nasıl anlatırım?” endişesine teksif edince düşüncelerini, bakın yapılan işler hangi ince söz oyunlarıyla dile getirilmeye başlanıyor.
Bir düşünün bakalım! Şimdiye kadar şu kelimelerin ne ince detaylar gizlediği üzerinde hiç dikkat etmiş miydiniz?
Mesela şu cümle ne demektir?
“Irakta beş terörist etkisiz hâle getirildi.”
Ellerinin kollarının bağlandığını mı zannediyorsunuz, yoksa ikna edilip vazgeçirildiklerini mi düşünüyorsunuz?
Öldürüldükleri anlatılıyor olmasın sakın!
İyi de, o zaman neden “öldürüldü” demiyorlar da “etkisiz hâle getirildi” deniyor?
Peki ya “Kanaviçe Bombardımanı” size neyi çağrıştırıyor.
Bu ifadenin zıddı ise “halı bombardımanı”ymış…
Birinde gökten kanaviçe, diğerinde de uçaklardan halı atmıyorlar maalesef. Yere halı serer gibi bombaları rastgele yağdırmaya “halı bombardımanı”, hedefleri özenle seçerek, adeta bir hanım elinin kanaviçe işlercesine gösterdiği itina ile yapılan öldürme işlemine de, “kanaviçe bombardımanı” deniyormuş. Parmağım sürçtü “Öldürme işlemi” kelimesini yanlışlıkla yazdım; “etkisiz hâle getirme işlemi” demeliydim, özür dilerim.
Yumuşak hedef (soft target) nasıl bir hedeftir Allah aşkına? Irak’ta yumuşak hedef vurulunca, roketler, bombalar…vs.nin çöl kumlarına düştüğünü mü düşünür insanlar?
Yoksa hastane, okul, camii gibi bilumum sivil binalar mı kast edilir?
“Nötralize edilen” Iraklı insanlardan daha yumuşak hedef mi olur? Zaten Amerika’nın Irak üzerine uyguladığı politika da “nötralizasyon” dur. (Karşı tarafın yok edilmesi)
Peki size bir soru daha: “Dost ateşi” ne demektir?
Bir grup arkadaşın kamp ateşi misali, muhabbet olsun diye ortalık yerde yaktıkları ateş gibi bir şey geliyor ilkin aklınıza değil mi?
Siz bir savaşta kendi askerinizi veya müttefiklerinizin askerini yanlışlıkla vurursanız, bunu kamuoyuna:
“Ya tüh! Sevgili vatandaşlarımız biz kendi askerimizi öldürdük; ama yanlışlıkla!” demiyorsunuz. “Sekiz askerimiz dost ateşiyle öldürüldü.” oluyor bunun adı.
Bu ve emsali sözlerin manalarını ve kullanıldığı yerleri öğrendiğinizde, insanoğlu ne kadar zeki, ne kadar ayyâr, bunu bir kere daha anlıyor, bu ayartmacanın dil vasıtasıyla icra edilişine hayret ediyorsunuz.
İsterseniz, Amerika tarafından Iraklı Müslümanlara tatbik edilen bu dil oyununun kendi ülkemizde cereyan eden tipik bir misalini de verelim ne dersiniz?
Mesela ülkemizde bir iki adi insan, 18 aylık bir çocuğun ırzına geçerler. Akl-ı selim sahibi binlerce insan bu adiliği kınar, onlarca sivil toplum kuruluşu telîn eder bu alçaklığı. Mahkemeye intikal eden bu vaka, adi bir suç olarak cezalandırılır, adamlar hapsi boylar…
Fakat memleketimizde bir başka insan, daha yaşına girmemiş torununu, çalışıyormuş gibi gösterip SSK’ya kaydettirerek sigortalar. Bir başkası da onun “torununa olan bu sevgisini” ortaya çıkardığında, torun delisi dede ne der kamuoyuna:
“Kabul ediyorum! Bu yaptığım etik açıdan doğru bir hareket değildi. Ama ben torunumu çok seviyorum…”
Bu açıklamayı dinleyen memleketimizin tertemiz insanları ne düşünürler:
“Bu garibin üstüne neden bu kadar gidiyorlar ki? Her insan torununu sever kardeşim! Hem etik dediğin nedir ki? Ben de olsam aynısını yapardım!”
İnsanlar ne bilsin “etik” demek ahlak demektir. “Etik açıdan yanlış bir hareket yapmak” da düpedüz “ahlaksızlık” yapmaktır.
Peki yaptığı ahlâksızlığı estetik bir kelimeyle dile getirip ahlâksızlığına makyaj yapmak, etik dışı ikinci bir hareket değil midir?
Hani insan düşünmeden edemiyor.
Acaba 18 aylık bebeğin ırzına geçenler de, aynı siyasi zekâya ve lisan kıvraklığına sahip olsalardı… Medya çevresinden ahbâb u yârânı da kendilerine arka çıksaydı… Yapmış oldukları şenaati şu şekilde savunamaz mıydılar?
“Evet söz konusu davranış etik açıdan doğru bir hareket olmamakla birlikte biz o çocuğa olan sevgimizi göstermek istedik.”
Cemiyetin ekseriyeti söz sarrafı olmadığı, safıyla safsatasını birbirinden ayıramadığı için biz bunu dert ediniyoruz. Zira akl-ı selîm ve ahlâk-ı selim sahibi kime sorarsanız sorun aslında meselenin o kadar da ehemmiyeti yoktur.
Neden mi? Kiramen Kâtibîn’e laf ebeliği kâr edecek değil ya! Nasıl olsa senin icraatını yazıyor, edebiyatını değil!
Terörist diye yaftalanan insanların etkisiz hâle getirilmesiyle, öldürülmesinin…
Ne uğruna savaştıkları belli olan askerlerin dost ateşiyle mi, düşman ateşiyle mi öldürüldüğünün… Hedeflerin yumuşak olmasıyla olmamasının farkı mı var Hak katında?
Söz konusu olan eğer haksızlık yapmak ise; 18 aylık bebeğe tecavüz edilmesiyle, 10 aylık bebeğin SSK’ya kaydedilmesinin de Hak katında mahiyeti aynıdır.
Eksik etikliler, bu gün için varsınlar etik hata yaptıklarında ısrar etsinler, ziyanı yok…
Ahirette kendilerinden olan bir mahkeme aradıklarında, bulamayacaklar.
Kendi kurdukları barolara kayıtlı avukatların Mahkeme-i Kübra’da onları savunamadığını gördüklerinde iş işten geçmiş olacak.
Rapor almak için orada sevk edilecek hastane de bulamayacaklar!
Sanık sandalyesinde kendilerini savunurken, “Etik hata yaptıklarını!” söylemek için açılan her ağız, kendi diliyle diyecek ki:
“Ya Rabbi biz ahlâksızlık ettik. Mazlum insanlara şerefsizce zulmettik. Dünyadayken âdice işler işledik, kullarını fişledik… vs.”
Pişkin görünen çiğ sözlerin tam kıvamında kızaracağı bir ateş hazır bekliyor ya nasıl olsa: “Soldaki araç! Bekleme yapma devam et…”
Harun Kırkıl'ın Yazısı.