Kemal Yetkin

Bir GENÇ Gönüllüsünün Gürcistan İzlenimleri:

Ben o an altı buçuk milyar nüfuslu dünyada, bu teyzeye şu Yasin-i Şerifi okumak için vardım. Evet, ben bugün tam da bunun için +1’dim…

anılmıyorsam ya 3 ya da 4. kurbandı kesilen, başka bir kurban için çıktığımız tepedeki çiftlikten henüz dönmüştük. Belimdeki rahatsızlıktan olsa gerek yormuştu beni o tepeye çıkmak. ‘Benim biraz dinlenmem lazım Receb abi’ dedim, ‘olur’ dedi bir yandan deriyi yüzmeye devam ederken. Kesimleri arka bahçesinde yaptığımız camiinin ön tarafındaki oturaklara gittim, bir tek, geldiğimiz andan beri bizi dikkatlice izleyen teyze vardı. İlk başta imamın karısı sanmıştım onu, rahatsız olmasın diye uzun oturağın diğer bir ucuna arkamı dönüp oturdum. Çok geçmedi köyün ahalisinden yaşlı bir amca geldi ve aramıza oturdu, az biraz Türkçesiyle sohbete başladık; memleket, iş, güçten sordu dilinin döndüğünce, ben de cevap vermeye çalıştım. Amcayla sohbet ederken teyze de dikkatlice bakmaya devam ediyordu, bir şey diyecekti de söylemeye çekiniyor gibiydi. Söz bir boğazının düğümünde bir dilinin ucundaydı sanki.

“ Oğuul!” dedi birden, daha fazla bekleyecek takati kalmamışçasına, “oğul bir müşkülüm var sana diyeceğim…  “Buyur teyze” dedim.

“Oğul benim anam da babam da Müslüman idi. Ben de Müslümanım, lakin bana Kur’an öğreten olmadı. Ben 1,5 yaşında idim babamı vurdular, sonra anam da öğretemedi (O da çok erken vefat etmiş…) sana diyeceğim bana Kur’an kasetleri veresin ben de dinleyeyim onları evde.”

Nerede olduğumu unutmuş olmalıyım ki bu istek biraz garip geldi bir an. Halbuki biz istediğimiz her an Kur’an’a ulaşabiliyoruz; evimizde elimizin altında, bilgisayarımızda görüntülü, altyazı mealli, hem de bir çok hafızın sesinden dinleyebiliyoruz. Hatta evde olmasak bile cep telefonumuz veya müzik dinleme aletlerimizle istediğimizde hep yanımızda. Yeter ki isteyelim! Ama burası yokluklar ülkesiydi; Gürcistan’dı… Buralarda bırakın Kur’an okuyanın, Müslüman nüfusuna rağmen, namaz kılanın bile yokluğu vardı… Benimki de işti yani neye şaşırıyorum dedim sonra kendime; daha 15 dakika önce kurbanı kesmek için bana kıbleyi sormamışlar mıydı çıktığımız o tepedeki çiftlikte. Hemen teyzenin istediği şeyi nasıl temin edebilirim diye düşünmeye başladım. “Osman abilerde kesin bir tane vardır, rica eder alırım. Yoksa bile yarın Hopa pazarına gider bir tane satın alırım” dedim kendi kendime.

“ Tabii teyzecim, istediğin bu olsun. Allah’ın izniyle hatim kasetlerini bulur sana ulaştırırız” dedim. Receb abi geçiyordu o sıra, ona da danıştım. “Kurban işi bir bitsin hallederiz inşallah” dedi. O an teyze bir dua etmeye başladı ki anlatamam, duaya Türkçe başlayıp gürcüce devam ediyordu heyecanından:

- Oğul kurban olurum sana, o kasetleri kim bana getirirse…

- Allah onun ellerine…  Allah onu cennetine…  Allah ondan razı ola.

“Allah sizden razı olsun teyze bir şekilde bulur size ulaştırırız inşallah” dedim.

İstediği hatim kasetlerini nasıl ulaştırabilirim diye nerede oturduğunu sordum. Meğer köyden değilmiş, Batum’un merkezinde oturuyormuş. “Et dağıttıklarını duydum sora sora burayı buldum” dedi. “Çoluk çocuğun yok mu teyze” diye sordum, gözlerini yere indirdi, “bir oğlum var iki de torunum” dedi. Üzüldüğünü görünce eti almaya onların niye gelmediğini sormadım. Bir süre konuşmadan oturduk. Sonra birden aklıma teyzeye Kur’an okumak geldi. “Kur’an’a bu kadar susamış olan bir insanın susuzluğunu biraz da olsa giderebilirsem ne mutlu bana” diye düşündüm.

- Sana Kur’an okumamı ister misin teyze?”

- Buradakiler kızmasın, bize kızmasınlar?

Komünist dönemde inançları yüzünden ne kadar baskı altında kalmışlar ki Kur’an okumaktan bile korkar hale gelmişler diye düşündüm. Sonra gülümsedim teyzeye:

- Olur mu teyzecim öyle şey, yanlış bir şey mi bu? Kur’an okuyacağız dedim. Böyle rahat konuştuğumu görünce nasıl da sevindi:

- Oğuul kurban olurum sana! Okur musun hakikaten?

- Okurum tabi teyze, dedim. Hemen camiye koştum bir Kur’an aldım. Teyzenin heyecanı bana da geçmişti sanki.

O an okumak için en uygun sure Yasin-i Şerif diye düşündüm. Besmeleyi henüz bitirmiştim ki teyzenin nefes alış verişi değişmişti; ağlıyordu… İçim burkuldu; her an bizimle olan şu aziz nimetin nasıl da farkında değilmişiz diye düşünüp okumaya devam ettim. İlk sayfayı bitirip sayfayı çevirmekte biraz geç kalınca, bitirdiğimi sanıp elimdeki Kur’an’a öyle bir sarılıp öpmeye başladı ki, gözyaşları mushafı ıslattığı an anladım; ben şu an altı buçuk milyar nüfuslu dünyada, bu teyzeye şu Yasin-i Şerifi okumak için vardım. Evet, ben bugün tam da bunun için +1’dim… Ben sureyi bitirene kadar ağlamaktan perişan oldu. Bu nasıl bir Kur’an aşkı Ya Rabbi! Bu nasıl bir özlem! Ağlasam gözyaşım kifayetsiz kalır, o bile onun o halinde gördüklerimi anlatmaya yetmezdi…

Bitirince önce Efendimize sonra da teyzenin anne ve babasına bağışladım. Bunu söyleyince sessiz bir ağıt koptu teyzeden:

- Kurban olurum sana oğul! Benim oğlum toprakta yatıyor, gelinim de yok, dedi ağlamaktan zor aldığı nefeslerin arasında.

Daha bir dağlandı sanki içim. Daha küçük yaştan öksüz ve yetim kalmış, sonra evladını kaybetmiş yani evlat acısı yaşıyor. Hem de şimdi yanında iki öksüz ve yetim var… Kur’an’ı camiye bırakmaya gittim. Daha fazla duramadım yanında, teyzenin konuşacak takati, benim de söyleyecek sözüm kalmamıştı.
Aradan bayağı bir süre geçmişti, etini almış camiden çıkarken gördüm. Adresini almamıştım hemen yanına koştum. Adresini sorunca Gürcüce söylemeye başladı, “bu şekilde anlamam yazıversen” dedim, okuma yazması yokmuş. Camiinin imamını çağırdım, teyze söyledi o yazdı. Durağa kadar eşlik ettim. Biraz daha sohbet ettik, adı Emineymiş, annesi Artvinliymiş. Beni ısrarla evine davet etti, hatta annenle babanı al bize kalmaya gelin bile dedi. :) O kadar ısrarına rağmen ben kabul etmeyince hemen ekledi:

- Ben müslümanım oğul, benim elimden de dilimden de sana zarar gelmez.

Allah senden razı olsun Emine teyze; sen o yokluklar ülkesinde bizim yokluğunu çektiğimiz insanlardansın.

Dolmuş beklerken işimin başına dönmem gerektiğini söyleyip müsaade istedim. Elini öpüp yanından ayrıldım. Ben duraktan çıkarken arkamdan ettiği duaları hala duyabiliyordum:

Kurban olurum sana oğul, Allah senden razı olsun…

Rabbim seni cennetine koysun…


Hüdayi Merhameti Kıtaları Aştı

“Ne Olur Bizi Bu Kızgın Çöllerde Yalnız Bırakmayın”

Aziz Mahmud Hüdayi gönüldaşları, Rabbimizin nimetlerine şükür ifadesi ve O’na takarrüp (yaklaşma) maksadıyla “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” (Kevser, 2) emrine uyarak dağıldılar dünyanın dört bir yanına.

Vakfımız, yurtdışında kesilmek üzere bağışlanan binlerce kurbanı dünyanın çeşitli bölgelerinde ihtiyaç içindeki kardeşlerimize ulaştırdı. Yaklaşık 50 gönüllümüz bu bayram imkânlarını ve zamanlarını belki de hayatlarının en güzel bayramı olarak geçirdiler. Bağışlanan kurbanlara kutsal birer emanet olarak sahip çıktılar. İnsanımızın selamlarını ve kurbanlarını onlara ulaştırmakla kalmadı; onlarla kucaklaştı, bayramlaştılar. Beyaz Müslümanla, derisi siyah gönlü ak kardeşler hasret giderdiler. Dönüşte bir emanetle geldiler: “Ne olur bizleri bu kızgın çöllerde unutmayın, yalnız bırakmayın.”

İşte Hüdayi gönüldaşlarının bağışladıkları kurbanların ulaştığı ülkelerden bir kısmı:

BURKİNA FASO, KAMERUN, GANA, ÇAT, MALİ, ETİYOPYA, NİJER, SENEGAL FİLİSTİN, AFGANİSTAN, MAKEDONYA, ARNAVUTLUK, KOSOVA, AZERBAYCAN, KAZAKİSTAN, KIRGIZİSTAN, MOĞOLİSTAN, GÜRCİSTAN, KIRIM, RUSYA VD.


GENÇ'ın Yazısı.