Okan Bayülgen’i nasıl bilirsiniz? Hepimizin bir cevabı vardır mutlaka. Lakin, çoğunluk herhalde, ‘iyi bilmem’ diye cevaplayacaktır bu suali. Hayat tarzı, program konsepti ve bütün diğer algılarıyla, önerilecek, referans gösterilecek bir isim olmadığını söyleyebilirsiniz…
Programlarındaki konuklara, telefona bağlanan izleyicilere karşı da oldukça hoyrat davranışları olmuştur zamanında. Yıllardan bu yana Kanal D televizyonunda sürdürdüğü programını son aylarda TV 8’ taşıdı Bayülgen. Yanına devamlı konuk olarak aldığı yazar Hakkı Devrim, onun için bir ‘onay makamı’ gibiydi. Geçtiğimiz haftalarda Devrim, Peygamber Efendimiz hakkında olur olmaz ifadelerde bulunmuştu. Bu yayının yoğun tepki çekmesinin ardından televizyon yöneticileri Hakkı Devrim’i sildiler.
Haftada beş akşam program yapıyor Okan Bayulgen. Hergün farklı konular ve konuklarla ekranda oluyor. Bu konuklarda, sadece şarkıcılar, türkücüler vs değil, çok değişik meslek erbapları, çok değişik konular olabiliyor. Haftada beş gün konu bulmak kolay olmasa gerek. Ve konu, mesele etrafında uzman olan, bilgisi olan kişilerin konuk edilmesi de apayrı bir organizasyonun ürünü olarak çok başarılı duruyor.
Yazıp gelmek istediğimiz nokta biraz da bu. “İşleri dinimiz gibi, dinleri işimiz gibi” der ya Mehmet Akif… Okan Bayülgen, işini iyi yapan, tertip sahibi, çalışkan bir adam. Bir defasında “ben bir karıncayı bile incitemem.” Demişti. Sözleriyle birçok insanı incittiği görülmüştür ama. Yine de, bu sözünü sevmiştik.
Biraz da, şunu anlatmak istiyoruz: Bu adamlara biraz kredi vermek gerekiyor. Şöyle ki: böyle bir dünyanın adamı olup, düzen sahibi olmak, işini iyi yapmak, çalışkan olmak erdemliliktir. İnşallah, kalbinin İslam’a karşı, Rabbine karşı ısınmasını, Rabbiyle barışık bir hayata sahip olmasını temenni ediyoruz. Çünkü ne dersek diyelim, en nihayetinde kişisel hayat yolculuğu noktasında her insan bağımsızdır. Biz dua etmekle yükümlüyüz.
Böyle medyadan girmişken konumuza, bir hususu daha aktaralım…
Bir haber yapmıştık: ‘Muhteşem Yüzyıl Lanetli Mi?’ diye. O haberi okuyan bir dostum, bana özetle şunu anlattı: “İzlememek istiyorum, ama öyle dekorlar yapıyorlar, öyle güzel görsel şölenler sunuyorlar ki, izlemeden de duramıyorum. Tarihi seviyorum, Sultan Süleyman’ı seviyorum herkes gibi. Doğru yanlış, oradaki entrikaları, yani tarih dedikodusunu da seviyoruz, hoşumuza gidiyor, bunu nefsimin uyarmasıyla da yapmıyorum. Yani izliyorum, alternatifim yok. Müslümanlar, aynı şölen ortamını, aynı dekorları kursalar onları izleriz. Hem tarihide yanlış öğrenmemiş, güzel kaynaklardan beslenmiş oluruz ” dedi.
Ne diyelim? Haklı!
Taha Süren'ın Yazısı.