Elde ne var,bakalım...
Bu ay bütünüyle bir konuya değinmek yerine, ufak başlıklarla kendi gündemimi aktaracağım. Yoksa ne bu yazı bitecek, ne de içim rahat edecek.
Artık bilgisayarlarda yazı yazıyoruz. Belki siz kağıt kalemle pek haşır neşir de olmadınız. Fakat bu satırların yazarı, yayımlanan ilk hikâyesini el yazısı ile çalışmış, el yazısı ile temize çekmiş, faks ile bir dergiye göndermiş ve eleştirileri de telefonla konuşarak almıştır. Aynı konuşmada hikâyesinin yayınlanacağını öğrendiğinde çok sevinmiştir. Tabi konuştuğu telefonun cep telefonu olmadığını söylemeye gerek yok.
Yine kâğıtlara yazıyor olsaydık şu an etrafım buruşturulmuş kâğıtlarla dolu olur muydu? Yaz, yaz okuyunca hayır olmadı deyip bir kenara at. Aslında bilgisayara geçmeden önce de, kâğıt buruşturup atma gibi bir huyum yoktu. Yazarsın, olmazsa başka bir sayfaya, kâğıda geçersin. Kaleme duyduğumuz saygıyı, kâğıda da duyarız çünkü. Buruşturup kenara atmak, filmlerde gördüğümüz bir sahnedir aslında. Şimdi kâğıtlar yok, bitirilmediği için kapatılmış word sayfaları var. Ben de dördüncü word sayfasını açıp, yeniden yazmaya başlıyorum. Bu ay bütünüyle bir konuya değinmek yerine, ufak başlıklarla kendi gündemimi aktaracağım. Yoksa ne bu yazı bitecek, ne de içim rahat edecek.
Üç Yeni Kardeş
Bu hafta üç yeni kardeşim oldu. Sizin de kardeşleriniz onlar. Üç çekik gözlü arkadaşın, bu hafta, kelime-i şehadet getirmelerine, İslam’la şereflenmelerine şahit olduk. Onları bize takdim eden şahıs öyle söyledi, üzerine basa basa: yeni kardeşleriniz. İnsan kardeşinden sorumludur, kardeşinin halini merak eder, ihtiyaçları ile ilgilenir, gönlünü hoş etmeye çalışır. Onlar yeni kardeşlerimiz, etrafımızda ise yüzlercesi duruyor, ilgi bekleyen.
Biliyorsunuz, bir kişinin hidayetine vesile olmak eşi benzeri bulunmayan bir nimettir. Hal böyle olunca o üç kardeşimizle ilgilenen arkadaşı kıskanmadım desem yalan olur. Gerçi bunun adına gıpta etmek diyorlar. İnşallah size de bana da böyle bir nimet nasip olur, hem de defalarca.
Hayal Gücü, Nereye Kadar
Birbirinden renkli, cıvıl cıvıl kitapların çocukların hayal dünyasını olumsuz etkilediğine dair bir görüş var. Normalde kitap okurken, çocuğun okuduğu satırları, dünyayı hayal etmesi beklenir. Böylece aslında herkes hem farklı bir dünyayı görür, hem de zihni melekeler gelişir. Fakat çocuk kitaplarındaki resimlemeler o kadar canlı ki, çocukların hayal kurmasına gerek kalmıyor. Sadece kitaplar değil, çizgi filmler, filmler de öyle. Dolayısıyla bizler için de geçerli bu durum. Görsel şölenlerle o kadar çok karşı karşıya kalıyoruz ki, kendimize ait bir hayal dünyamız ve kahramanlarımız yok. Onun yerine sinema figürleri var. Onlar da ne kadar bizi kültürümüze, değerlerimize uyuyor? Hayal, elbette ki önemli özelliklerinden biri insanın. Fakat onu da düzgün kullanmak, disipline etmek şart. Yoksa insanı özgürleştirmek yerine, kendi tutsağı haline getirip, gerçeğe dünyaya gözlerimizi kapattırabilir.
1431 Kere Maşallah
Hicri sene başında bu ifade kullanıldı. Nerede mi? www.cocuklarbizim.com adresinde. Çocuk eğitimi ile ilgilenen gönüllülere hitap eden bir site bu. Çocuk eğitimi, psikolojisi ile ilgili kitaplar, çocukların okuması için kitap tavsiyesi, tanıtımları, filmler, çizgifilmler ve birlikte yapılabilecek etkinlikler mevcut. Bildiğim kadarıyla okumadıkları kitapları, izlemedikleri filmleri tanıtmıyorlar. Siteyi ziyaret etmenizi, yorum yazmanızı, önerilerde bulunmanızı tavsiye edebiliriz. Ayrıca hazırlayanların da ellerine sağlık.
Bu da Nilgün Teyze için!
Hani televizyona çıkınca el sallama, selam gönderme dürtümüz şaha kalkar ya, bu da öyle bir durum. Yazılarımı okuyup da, kendinden neden bahsetmediğimi soran Nilgün teyze için bu satırlar. Ankara’dan Nilgün teyzeye selam eder, ellerinden öperim. Çabuk iyileş Nilgün teyze, yazın İstanbul’a bekliyorum!
Rabia Gülcan Kardaş'ın Yazısı.