Eskiler buna sünuhat mı derlerdi; Antalya’da “Gençlerin Derdi, Derdin Gençleri” isimli konferansta bir ara “zombi olmamak lazım” şeklinde bir cümle kullandım. Zombi bir Afrika inanışına göre, ölmüş ama hayatını devam ettiren insana deniliyor. Popüler kültür ürünlerinde sıkça karşılaştığımız şekliyle ise yaşayan ölü demek. Bir anda esip geldi belki ama yaşadığımız gerçeği bu kadar yalın anlatan bir kavram zor bulunur herhalde.

Zombileşmeme diye bir derdimiz olmalı, çünkü etrafımız musallat olduklarını kendisi gibi yapan zombilerle kaynıyor. Her yerdeler. Yürüyor, bakıyor, dinliyor ve hisseder görünüyorlar, ama aslında yaşamıyorlar. Bakıyor ama görmüyorlar. Dinliyor ama işitmiyorlar. Yaşıyorlar; ama hayatları artırmıyor kendilerini. Her gün eksiliyor, her gün azalıyorlar. Çünkü kalpleri ölü. Onları, bize ötede hayat verecek konuları gündeme getirdiğinde birden boşalıveren ya da çakmak çakmak yanmaya başlayan gözlerinden teşhis edebilirsin. Peki neden bu hale geldiklerini biliyor musun?

Bedenlerinin yanında kalplerinin de bir hayatı olduğunu bilemediler. Vücutlarına itina gösterdikleri kadar gönüllerine de itina göstermeliydiler, bunu yapmadılar. Daha uzun yaşamak, daha sağlıklı olmak için hangi vitaminleri alacaklarını inceden inceye hesap ettiler. Hem de bunu en fazla 70-80 senelik bir ömür için abartarak yaptılar. Ama sonsuz bir hayat için en lazım olan organlarını görmezden geldiler. Onun gıdası nedir öğrenmek istemediler. Neyle beslenir, neyle can bulur, neden hoşlanır, neden sıkılır, araştırmadılar. O da hasta olabilir, o da zafiyete düşebilir, ona da virüs bulaşabilirdi. Ona arız olan virüslerin yanında H1N1 gibi virüsler ne kadar masumdu? Ama fark edemediler, çünkü bir kalp dâvâları yoktu.

Hâlbuki bir kalp dâvâları olmalıydı. Kalplerinin ritmi, çalışması, sağlığının yanında başka bir hayatı olduğunu da fark etmeliydiler. Onu her gün temizlemeli, oraya her giren çıkanı denetlemeli, onun iyiliğinin sonsuz iyilik, kötülüğünün ise sonsuz kötülük getireceğini görmeliydiler. Ona hayat verecek, diriltecek, can suyu olacak şeyleri aramalı, bulmalı; onun gıdasının alınıp satıldığı yerlere düzenli aralıklarla uğramalıydılar. Ama onlar bunu yapmadılar. Kalplerinin manevi sağlığı hiç gündemlerine girmedi. Bunu gündem yapanları hiç dinlemediler. Kendilerine hayat verecek şeylerin çağrısını duymazdan geldiler. Ebedi hayatın müjdelerinin ve tehditlerinin solunduğu mekânları görmezden geldiler, ihmal ettiler. Bir müddet sonra kalpleri sıkışmaya başladı, daraldı, nefessiz, gıdasız kaldı. Sonra kalp ölümleri gerçekleşti. Göğüslerinde atmaya devam eden şey seni aldatmasın. O atan şey aslında zembereği boşalmış bir saat gibi sona koşuyor.  Kalpleri ölü onların... Ölü, çünkü hatırlamıyor hatırlanacak olanı, anmıyor anılması gerekeni. Kalpleri ölü ise kendileri de ölü onların. Yaşayan ama manen ölmüş zombi onlar…

Zombilerle bir aradaysan yapman gereken nedir, biliyorsun; çünkü sen ve neslin zombileri iyi tanırsınız. Onlardan uzak duracaksın, çünkü senin hala sonsuza doğru koşan, dertlenebilen, öte tarafın kaygısı ile sızlayan bir kalbin var. Kalpleri ölü ya onların, tam da bu yüzden belki, kalbi diri olanları, senin gibileri yanlarına katmak istiyorlar. Mümkün olduğu kadar kalbi dirilerle vakit geçireceksin, zombilerle değil. Sonra kalbinin gıdasını ihmal etmeyeceksin.

Tıpkı vücudunu besler gibi onu da sonsuzdan kopup gelmiş sözler, tınılar ve manalarla düzenli besleyeceksin. Kalbine hayat veren dostlarla oturup kalkacak, gül alınıp gül satılan meclisler ve ortamlardan uzak kalmayacaksın. En önemlisi de ne biliyor musun? Bir dert bulacaksın kendine. Sahte dertler seni arayıp bulmadan hakiki bir derdin peşine düşeceksin, çünkü zombileşenlerin ilk yaptıkları hata şu fani ömürde neyin dert edilip neyin dert edilemeyeceğini ayırt edememeleri oldu. Yanlış dertlerin peşine düştüler, kendilerine ait öz derdi unuttular.

***

Kampanyamız da, gezilerimiz de devam ediyor. Amaç aynı: Daha çok okuyucu ile buluşmak. Öyle ümit ediyor ve inanıyoruz ki her yeni GENÇ abonesi zombileşme salgınına karşı yeni bir mevzidir. Çünkü GENÇ, içindeki bu kadar farklı muhtevaya rağmen bütün gündemlerini getirip o esas gündeme, kalp gündemine bağlayabilen bir dergidir. GENÇ, sahte dertleri bir yana itip hakiki derdin genci olmaya çalışanların, ebedi gençliğe koşanların dergisidir.  Hamdolsun…

Gelecek sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.