Hatice Yaltırak

“Zamanı geriye sarabilseydim kitaplarını okuyarak hayranlık beslediğim hiçbir yazarla tanışmazdım” dedi bir arkadaşım mahzunca. Tecrübelerimizden dem vurmaya başlayınca da bu yazı çıktı ortaya.

Nasıl başlar? Şöyle başlar: Önce bir kitap geçiverir elinize. Vay canınadır! Yazar tam da içinizden geçirdiklerinizi yazmıştır; kendi sesinizi duymuşsunuzdur sanki o satırlarda. Okudukça okumak istersiniz. Yaraya tam isabettir hani! Kimi cümleleri merhemdir kimi cümleleri tuz. Bir süre böyle gider; sonra elinizdeki o kitap yetmez, yazarın diğer kitaplarına ulaşmak farz olur.

Yazarsa hayatınıza dahil olmuştur çoktan. Keşke benim abim olsaydı bu adam, keşke bizim akrabamız olsaydı bu kadın demeye başlarsınız mesela. Biri onun hakkında kem söz söylese sizin içiniz burkulur. Lafı kendiniz yemişsiniz gibi müdafaaya geçersiniz. Sadece kendi yazdıklarını değil, hakkında yazılanları da okursunuz. Bir süre sonra kaçınılmaz olarak bu da size yetmemeye başlar. Ve o meşum şüphe sahneye çıkar: Acaba gerçekte nasıl biri? Yazdıklarında ne kadar samimi?

Emin olun çok geçmeden bir imza günü haberi gündeminize düşer. Önce hayal kırıklığı korkusuyla ertelersiniz tanışmayı. Bir yandan da onun sizden haberdar olmasını istersiniz. Böyle gel-gitler filan. Fakat merak, ömür törpüsü gibidir ve vakit karar vaktidir.

Uzatmayalım, yazarla karşılaşma er-geç gerçekleşir ve büyük bir çoğunluğu sükut-u hayalle noktalanır. Peki niçin? Araf’ta kalmış bu okurlar ne yapsınlar yani? Yoksa yazarı uzaktan sevmek aşkların en güzeli mi?

Üşenmedim, sordum :

Yazar Ne Yazarsa Kendini Yazar

Güven Adıgüzel / Son İstasyon Dergisi

Yazmak bir müdahale şekli, yazar ise derdi olandır, öncelikle bunu anlamak lazım. Okur ise yazarın buhranlarına bir şekilde ortak olmuş kişidir. Eserlerini beğenerek okuduğumuz bir yazarla tanışma fikri -ki genellikle bu olay imza günlerinde takriben 1 dk süren merasimlerle olur- ilk bakışta cazip gibi görünse de beklentilerin yüksek tutulması neticesinde hayal kırıklığına da yol açabilir. Özellikle mizah dergilerinin yazarlarıyla tanışmaya gidildiğinde beklentiyi en az seviyede tutmak gerekir. Genel olarak yazarlar konuşma güçlüğü çeken insanlardır, belki de konuşamadıkları için yazıyorlardır, bu bağlamda yazardan yazdığı muhteşemlikte konuşmasını veya sunmuş olduğu samimiyette davranmasını beklememek lazım. Okurun sevdiği yazarla tanışmasını sakıncalı bulmuyorum, bilakis okurun zihninin netleşmesi anlamında faydalı olacaktır. Aziz Nesin’in dediği gibi ‘"Her yazar, yalnız kendisi için yazar ve yalnız kendini yazar. Yazarlar her ne yazarlarsa kendilerini yazdıkları gibi, okurlar da  her ne okurlarsa kendilerini okurlar.’’

Yazarın Suçu Olsa Olsa Kendi Olmaktır!

İrem Ertuğrul/ Ğ Dergisi

Sevdiği yazar /şairle tanışıp hayal kırıklığına uğramak moda oldu artık. Ben bu durumda yazarın suçu olmadığını düşünüyorum. Onun suçu olsa olsa kendi olmaktır. Hayal kırıklığını tamamen okurun hastalıklı beklentilerine bağlıyorum. "Beklenti" diyorum ama çoğu kez okur ne beklediğini bilmez yazardan. Onun eserlerini okuyup hayal dünyasında yazarı sadece o "eser" olarak tahayyül eder. Yani harflerden oluşmuş bir varlık. Dolayısıyla karşısında etten kemikten müştakil bir insan gördüğünde inkısâr-ı hayale uğrar.

Eserlerin bir ruhu olduğunu ve kendisini ortaya çıkaracak bir vücud arayıp, yazarlarını kendilerinin seçtiklerini düşünüyorum. Böyle olunca yazar sadece bir aracı oluyor ve ben o yazar kim olursa olsun, eseri ruhuma katıp devam ediyorum yürümeye.

Yazarı Uzaktan Sevmeliyiz

Emine Satılmışoğlu / Öğrenci

Bana göre okuyucular anladıkları ve hayal güçleri nispetlerinde tanıyorlar yazarları. Yazar birçok şey anlatmak istiyor belki ama okur sadece içinde olduğu durumdan ötürü almak istediklerini alıyor. Yazarla tanışma faslı da hayal kırıklığı ya da hayallerinin yazarı yapıyor. Ses tonundan bile yazara karşı bir hayal kırıklığı oluşabiliyor. Özellikle de şairlerde. Kimisinin şivesi kimisinin mimikleri kimisinin bakışları okurun hayallerini yıkmasına ve gerçekleri inşa etmesine neden olabiliyor. Bence yazarı hayal sandığımızda bırakıp onu uzaktan sevmeliyiz.

Okuyucu Yanılmaz!

Esra Tarakçı / Öğrenci

En sevdiğin yazar bir hayalkırıklığına dönüşebilir maalesef. Roman karakterinde okuyucunun kendine seçtiği kişi yazarın belki de olamadığı kişi (olmak isteyip de olamamak mümkün,hiç olmak istememek de). Bu sebepten ortada bir yanılsama var. Yazar sadece düşündüğünü yazdı. Ben böyle bir adamım demedi ki. Okuyucu kaptırıyor, kendince yorumluyor.

Okuyucu eğer yazarın şairliğine rastlamışsa durum farklı oluyor. Şairin neye dikkat ettiğini, bakış açısını görebiliyorsun. Fikir kitapları için de geçerli aslında, ama onlarda salt ifade var. Hikaye ve roman ise kurgu üzerine.

Yazarı Tanımayalım, Daha İyi!

Elif Avcı / Profil Yayınları

Aslında çok da örneklerine şahit oldum diyemem, lakin benim fikrim yazarı yakinen tanımamaktan yana. Bazı yazarlar oluyor ki, huysuz, çekilmez... Benlik duygularının üst seviyede oluşu, alkolik halleri vs. bunun gibi birçok negatif durumuyla karşı karşıya kalıyorsunuz. Gerçi benim etrafımdaki yazarlar çok şükür ki öyle değil. Bazen değişik huylara, alışkanlıklara sahip olduğunu öğrenmeniz tebessüm etmenize yol açıyor.

Her şeye rağmen, insani zaaflarını görmek o kadar hoş olmasa gerek. Edebiyatın büyülü ortamına aynı yazarla devam edemeyebilirsiniz.

Ne Mahsuru Var Ki?

Safiye Üçkardeş / Öğrenci

Yazarlar, farkımıza varamasalar da bizim sohbet arkadaşlarımız. Sohbet “gerçek” leşebilse, ete kemiğe bürünüp yaşanır olsa fena mı? Sözlerinin altını çizmişim, defterlerime ondan ne alabildiysem taşımışım yahut  " ulan bu da yazılır mı demişim" kızmışım. İyi ya da kötü beraber vakit geçirmişiz. Dahası da var, şair olanıyla ilişkimiz çok daha duygu yüklü olmuş; aşk demişler, mutluluk demişler, ölüm demişler. Canımızı yakmışlar. Şimdi bir çay içmişiz çok mu?

***

Bana Gelince...

Ben oyumu yazarla yüzleşmekten yana koyuyorum. Dünyaya çok başka orijinlerden baktığım ya da hayattaki duruşunu onaylamadığım bir yazarı takip ederek onun yazdıklarıyla kendi düşünce dünyamı zenginleştirebilirim, nitekim yapıyorum da, buna eyvallah! Fakat eserlerinde savunduğu ahlak ve değerlerle yaşadığı hayat arasında uçurum olan birinin peşinde de gün tüketmek istemem açıkcası. Aslına bakarsanız, mesele mert olmak numara çekmemek meselesidir hanımlar beyler!

Bu işin içinden çıkmanın standart bir formülü yok, öneriminse rasyonel bir tarafı hiç yok! Sezgilerinize güvenin ve onu titizlikle araştırın derim ben. O yazarı düşmanlarından dinleyin mesela. Düşmanlarının onu sevmeme sebepleriyle sizin onu sevme sebepleriniz arasında benzerlikler varsa bingo! Hakikatli bir yazarla karşı karşıyasınız, düşün peşine! Hayır yani, denedim oradan biliyorum. :)


GENÇ'ın Yazısı.