Müslüman Dünya Görüşü
"Müslümanın fikir dünyasını etkileyen ve oluşturan her şey, hiç şüphesiz Kur’an’dan etkilenmiştir."
İsmail Raci Faruki
Kur’an öncelikli olarak indiği topluma rengini vermiş, yeni bir toplum inşa etmiştir. Bu toplum, İslam ümmetinin nüvesini, numune-i imtisalini oluşturmuştur.
MERAK BİR DEVRİMCİNİN HAZIRLIĞIDIR
İsmet Özel’in kitaplarının baş kısmında, hiç değişmeyen, kısa bir biyografisi vardır. Orada şu cümle hep dikkatimi çekmiştir benim: “Sonraki yıllarda siyasî ve felsefî görüşleri bakımından köklü değişiklikler yaşayan İsmet Özel, Müslüman dünya görüşüne bağlandı.”
Bir şiirinde, “Merak bir devrimcinin hazırlığıdır”, diyordu İsmet Özel. Aynı şiirin bir başka yerinde de, “Gökçe sancım zonkluyor bileklerimde” diyordu. Bu merakı ve sancısı onu yeni bir dünya görüşüne getirdi: Müslüman dünya görüşüne. “Amentü” şiirinde anlattığı gibi bu yeni dünya görüşüyle, “varoldu kayrasıyla Varedinin” yeniden.
İsmet Özel, bağlandığı bu dünya görüşünün ne olduğunun en çok farkında olanlardan biri olmuştur. Buna göre bir düşünce sistemi geliştirmiş; o pencereden bakıp değerlendirmiştir olayları. Duruşunu, tavrını ona göre belirlemiştir. Dolayısıyla, “Müslüman dünya görüşüne bağlanma”nın ne olduğu onun şahsı ve fikirlerinde daha iyi anlaşılmıştır. Şu ifadeleri onun duruşunun ve fikirlerinin dibacesi olmuştur:
“Kur’ân-ı Kerim, insanlığın felah bulması için gerekli bilgileri edinebileceğimiz son Kitab, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de sözleri, tutum ve davranışları örnek alınabilecek son insan-ı kâmildir.” (İsmet Özel, Surat Asmak Hakkımız, s. 35)
TEVHİD: HAYATIN CAN SUYU
Evet, Kur’an’ın öncelikli hedefi inanan insana bir dünya görüşü vermektir. İnanç ve düşünceden başlayıp hayatın bütün alanlarını kuşatan bir dünya görüşüdür bu. Sabiteleri ve kazandırdığı perspektifle, düne, bugüne ve yarına dair söyledikleri ve söyleyecekleriyle; her zaman ve zeminde güncelliğini koruyan bir dünya görüşü…
Bu dünya görüşünün temeli tevhid inancına dayanır. Yani Kur’an önce, sağlam bir Allah tasavvuru oluşturur insanının zihninde. Kur’an’da Allah’ın birliğine o kadar çok vurgu vardır ki, insan buna şaşmadan edemez. Sanki her adımda bir, Allah’ın birliği hatırlatılır; temel meselenin bu olduğu vurgulanır. Bu tekrar ve vurgular; insanlığın binlerce yıl çoktanrılı inançları benimsedikleri, bunlardan da kolay kolay sıyrılamadıkları hesaba katılınca daha bir anlam kazanır.
Bu tasavvura sahip olan Müslüman, o açıdan bakacaktır artık hayata. Tevhid O’nun hayatının can suyu olacaktır. İsmail Raci Faruki’nin de bir kitabına konu edindiği gibi, bir dini tecrübe ve bir dünya görüşü olarak düşünce ve hayata yansıyacaktır tevhid inancı. (İ.R. Farukî, Tevhid, İnsan Yayınları)
Kur’an, tevhid inancını yerleştirirken, bir taraftan tarihin derinliklerine götürür insanı. Rabbimiz, daha en baştan Yaratıcı olarak tanıtır kendini: “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” Yaratıcıdan söz edilmişse, orada yaratılan vardır. Yaratılan, yani insan ve kâinat: “O, insanı bir alakadan yaratmıştır.” (Alak 96/1,2)
Kur’an’da ilk insanın yaratılışı, yaratılış amacı anlatılır müteaddit defalar. Canlı bir tablo gibi gözler önüne serilir yaratılış olayı. Sonra yeryüzü hayatı başlar, hayat ve ölüm bir anlam kazanır. Rasûlullah’ın(s.a) tevhid mücadelesine paralel, geçmiş kavimlerin ibretlik tabloları anlatılır sonra. Bir dünya görüşünün kökleri açısından son derece önemlidir bu atıflar.
Duyular ötesinden bilgiler verildiğini görürüz Kur’an’da. Bizim için henüz gayb olan; kıyamet ahvali, ahiret hayatı, cennet, cehennem… Vahyin başlangıcında, veciz ifadelerle tasvir edilen bu bilgiler, nübüvvet yılları ilerledikçe, genişler, açılır. Bunlar, üzerinde şüphe edilmeyecek kesin bilgilerdir, Müslüman için.
On üç yıllık Mekke dönemi boyunca işlenen temel meselelerdir bunlar. Ama bir konu daha vardır üzerinde durulan: “O sarp yokuşu aşmaya yanaşmadı. Nedir bilir misin o sarp yokuş? Bir insanı özgürlüğüne kavuşturmak yahut aç iken başkasını, yakını olan bir yetimi yahut toprağa uzanıp kalmış bir yoksulu doyurmak; imana ermişlerden ve birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. ” (Beled 90/11-17) İyilik duygusuna sahip, en güzel ahlaki meziyetleri hâiz bir insan yani!
MÜ’MİNİN KUR’AN’LA ÜLFETİ
Medine’de İslam’ın ikinci safhası başlar; artık Müslümanlar özgür bir toplumdur. Buna göre vahyin içeriği ve vurgu noktaları kısmen farklılaşır. Bir taraftan ibadetler emredilir. Daha önce farz kılınan namaza, oruç, zekât, hac gibi farzlar eklenir.
Bu ibadetlerin aynı zamanda, topluma dönük bir yüzü vardır. Mesela kıble değişikliğinden bahsedilir, Kur’an’da. Medine hayatının ilk yıllarında gerçekleşmiş bir olaydır bu. Görünürde doğrudan namazla alakalıdır. Ancak ibadet boyutundan öte, İslam toplumunun gaye birliğini, misyonunu anlatan fevkalade bir semboldür. Kıblenin tahviliyle, kıble artık Kudüs değil, Kâbe’dir. Dolayısıyla, yeryüzünün şahitleri İsrailoğulları değil, Son Peygamberin ümmeti Müslümanlardır.
Bir taraftan İslam toplumunun temel dinamikleri belirlenir. Müslümanlar arasındaki kardeşlik duygularının kuvvetlendirilmesi, birbirine kenetlenmiş bir toplumun oluşturulması hedeflenir. Bunun için, haramlar ve helallerin çerçevesi çizilir. Karşılıklı hak ve hukukun; adap ve erkânın sınırları belirlenir. Aile hayatı düzene konur; evlenme, boşanma, eşler arasındaki görev ve sorumluluklar… Toplumun ekonomik hayatı düzene konur; alışverişler, borçlar, yazışmalar ve nihayet faizin haramlığı…
Kur’an’da İslam toplumunun diğer toplumlarla ilişkilerinin temel dinamikleri vardır. Allah Rasûlünün (s.a.) ilk yaptığı icraatlardan biri ehl-i kitapla bir vesika imzalamak olmuştur. Daha sonraki gazve ve seriyyeleri de bu dinamiklerin hayata geçirilmesine yöneliktir. Böylelikle hem siyasi alanın, hem de devletlerarası hukukun temelleri atılmıştır.
Kur’an öncelikli olarak indiği topluma rengini vermiş, yeni bir toplum inşa etmiştir. Bu toplum, İslam ümmetinin nüvesini, numune-i imtisalini oluşturmuştur. Muhammed Hamidullah’ın şu sözü burada zikredilmelidir: “Hiçbir toplum, Kur’an’ın Arapları medenileştirdiği kadar, daha hızlı medenileşmemiştir.”
İndiği topluma şekil vermiş olmakla birlikte Kur’an, evrensel bir kitaptır. Doğudan batıya, yeryüzündeki bütün insanlara hitap etmektedir. Onun çağrısı sadece; “Ey İnananlar!” değildir; “Ey insanlar!”dır da.
Peki, belirli bir coğrafyada, belirli bir topluma hitap etmiş bir kitap, nasıl bütün insanlara ve zamanlara hitap edebilir? Bunun cevabı öncelikle, Kur’an’ın iç dinamiklerinde gizlidir. Bir doğubilimcinin de (Paul Scwarzenau) ifade ettiği gibi: “Yüce Kur’an’ın mesajı, tabiatı itibariyle evrenseldir. (In essence, the divine Qur’anic message is ecumenical)” Kur’an lafzı ve belağatıyla mucizedir. Bununla birlikte derin anlamları ve ortaya koyduğu prensipleriyle de mucizedir. Kur’an’ın sonraki yüzyıllar için mucize oluşu, daha çok onun bu yönünde saklıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a), inen vahyi bizzat uyguluyor, Kur’an’ın nasıl hayata geçirileceğini bilfiil gösteriyordu. Uygulamalarının yanı sıra sözleriyle de ümmete istikamet veriyor, Kur’an’ın yanı başında ikinci bir kaynak bırakıyordu bizlere. Bu konuda, bizzat kendi ifadesi şöyle buyurmaktadır: “Dikkat edin bana Kur’an ve onun bir benzeri (hadisler) verildi.”
Bu ikincil kaynakta Kur’an’ın nasıl anlaşılacağının, gelecek toplumlarda nasıl yaşanacağının örnekleri vardır. Yani Peygamberimiz (s.a) hem, teorik ve aşkın olan vahyi pratiğe ve reele dönüştürmüş, hem de Kur’an tefsirinin yolunu açmıştır. Sonraki âlim ve müfessirler de onun yolundan gitmişler, her çağda Kur’an’ı yorumlaya gelmişlerdir. Bu, zamanın ihtiyaçlarına göre kıyamete kadar da sürüp gidecektir.
Sonuç olarak, bir insanın, Müslüman dünya görüşüne sahip olmasının en güzel yolu, Kur’an’ı okuyup anlamaktan geçer. Kur’an’da ve hadislerde, Kur’an’ı okumaya, Kur’an üzerinde düşünmeye ısrarlı teşvikler vardır. Elbette, bundan amaç Kur’an’la mümin arasında bir ülfet oluşturmaktır. Kur’an’ın insan ruh ve düşüncesini cezbeden ikliminde, ona yeni bir kimlik kazandırmaktır.
Bir insan, iyi niyet ve samimiyetle, biraz da merak ve arayışla bu işe giriştiğinde, gönül ve fikir dünyasında keskin değişiklikler olacaktır. Bu defalarca tecrübe edilmiş, bu noktada pek çok söz sarfedilmiştir. Bunlardan birini zikredip yazımızı noktalayalım: “Hâlihazırda Kur’an, dünya görüşü olarak yeryüzündeki en etkili kitaptır. (Currently, world-wide, the Qur’an is the ideologically most influential text)” (Toby Lester; M. Hoffman, Qur’an, s.81)
Mesut Kaya'ın Yazısı.