Caterina’nın “Belinde bir torba altınla dolaşan kadınların cenneti” olarak adlandırdığı tarihi çarşı hala ayakta ama ne ipek kaftanlar ne de inciler var artık...

Dünya haritasında yer açtı. Denizler çekildi. Dereler yer altına gömüldü. Her yolcudan taş vergisi alındı. Taşlar bentler oldu coşkun ırmaklar önünde. Zamanın en büyük mimarları getirtilip sanat şaheseri binalar yükseldi Neva deltasında. Hırs ve tutkunun pençesinde bir şehir var oldu. Rus Çarı ilk evi kendi elleriyle inşa etti. Soyluları şehre taşınmaya zorladı. Halkı çalışmaktan bezdirdi. Bizim deli bildiğimiz kendi tarihinin Büyük Petro’su St. Petersburg’un gözlerini hayata açtı. Kuzeyin Venediği olarak anılan, Büyük Çar’ın cennetini kurdu. Louvre ve Versay’a yetişmeye çalıştı. (Bence geçmiş bile)

Arkadaşının okuma yazma bilmeyen çamaşırcısını Çariçe yapacak, Demirbaş Şarl‘a meydan okuyup,  Büyük Rusya hayali kuran ve danıştığında tüm komutanların tavsiyesini göz ardı edebilen Petro ilk Petro-Pavel kalesini kurar. Bugün kendi ve kendinden sonraki Çarların mezarları buradadır. Şehir kalenin çevresinde genişler. Binaların Katedralin yüksekliğini geçmesi yasak olduğundan alçak yapılar şehre hâkimdir. Kule külahıyla dikkatleri üstüne çeken donanma binasından dışa doğru ünlü Nevski Prospekt (Cadde ) uzanır. Vasilyevski adası da binanın karşısındadır. St. Petersburg’un en güzel fotoğraflarını bu adadan çekmek mümkündür. Kışlık Saray ve Petro-Pavel kalesinin Neva’yla buluşması objektiflere yansır.

Ünlü Saray meydanı tarihi pek çok olaya şahitlik etmiştir. 700 tonluk tek parça granit Aleksandr Sütunu Meydandan göğe 48 metre yükselir. Meydanın hakimi ise sanatkarların hayalini süsleyen Hermitaj Müzesi olan Kışlık Saray’dır. Barok ön cephesiyle Büyük Petro’dan bahtsız II.Nikolay’a kadar Çar ve Çariçelere ev sahipliği yapmış. Bugün ise sadece bir günde binlerce sanatseveri ağırlamakta. Petersburg’un ünlü siluetlerinden bir diğeri de Aziz İsak Katedrali… 100 kg altınla bezenmiş kubbesine merdivenlerle çıkılabiliniyor. Bir bilet ve biraz yorgunluk karşılığı şehrin 360 derece panoramasına buradan ulaşmak mümkün.

Katedralin hemen karşısında Petro bronz atını şaha kaldırmış; arka ayaklarıyla ihanet yılanını eziyor. Donanma binasından Aleksandr Nouski Manastırına kadar uzanan Nevski Prospekt boyunca 96 sütundan oluşan Kazan Katedrali, sıçramış kan katedralinin renkli kubbeleri, köprüler, restoran ve alışveriş merkezlerine rastlarsınız. Gostini dvor I.Caterina’nın “Belinde bir torba altınla dolaşan kadınların cenneti” olarak adlandırdığı tarihi çarşı hala ayakta ama ne ipek kaftanlar ne de inciler var artık... Avrupa malları üç misline vitrinleri süslemekte. Dört bronz atın süslediği Aniçkov köprüsü Manastır’a ulaştırıyor.

II.Dünya Savaşında Petersburg tam 900 gün Nazi ablukasında kalmış. O günlerin anısına yapılan anıt şehrin girişinde ziyaretçileri karşılıyor. İhtilalin sembolü Arora zırhlısı ise nehirde ve ziyarete açık. Romantik ismine kanmayın. Şu anda Denizcilik Müzesi olsa da II. Dünya Savaşında ülkesini korumanın gururu yanı sıra 1917’de Komünizm’in başlangıç sinyalini vermekten pişman sahile bağlanmış.

Şehrin pek çok yapısını görmenin mümkün olduğu nehir turu da yapılması gerekenler listesinde ama yaz mevsimindeyseniz. Kışın Petersburg’un farklı bir yüzü ortaya çıkıyor. Nehirler donuyor, binalar beyaz örtüler örtünüyor. Soğuktan korunmak için binalar çift camdır. Votkasız kalamayan Rus halkı daha bir şevkle sarılıyor kışın şişeye, oysaki yaz engel midir önünde? Her fırsatta şişe ellerde. Düğün arabası uzun limuzinler yollarda durdurulup anında bir şişe açılıyor. Şık bir masaya gerek yok içi dolu şişe olsun yeter kaldırım bile saray geliyor bu insanlara…

Cuma namazına gittiğimiz bir asırlık turkuaz çinili Kazak caminde Müslümanlarla kucaklaşmak harikaydı. Fakir olmalarına rağmen cami kapısında avuç açanları geri çevirmeyen; dört bir yandan gelen kardeşlerimi incelerken vaaz dikkatimi çekti. Üç ayrı lisanda yapılan vaazın bir bölümü az çok anlaşılıyordu. Kadın cemaat de hatırı sayılırdı. Üst katı doldurmuş pür dikkat dinleyen dokuzundan doksanına Kazağından Rusuna ve bizim gibi yolcusuna kadar tek bir çatıda toplanmış Hak yolun yolcuları…

İşte Petersburg hikâyesinin bir parçası… Ne Hermitaj’daki eserlere değinebildim ne de şehrin dışındaki muhteşem saraylara. Bu sadece ruhu olan bir şehrin panoramik gezisiydi. Medeniyetlere anlam kazandıran da şehrin ruhu değil midir?


Hande Berra'ın Yazısı.