Ali Cahit Köşger

Hatırlarsınız geçen senenin başında Portekiz`in kavruk delikanlısı Cristiano Ronaldo Manchester United`dan Real Madrid`e geçmek istemiş ancak Manchester`ın paragöz yöneticileri kendisine izin vermeyince ağlaya sızlaya eski takımına dönmüş, akabinde ise şu -kendisi pek farkında olmasa da- felsefi derinlikli açıklamayı yapmıştı: "Evet, futbolcular modern kölelerdir".

Ronaldo`nun bu açıklaması dünya futbol gündemine bomba gibi düşmüş, Brezilya`nın siyahi spor bakanı, aynı zamanda dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu kabul edilen Pele bu görüşü reddetmiş ve şöyle demişti: "Yılda milyonlarca dolar alan bir futbolcu nasıl köle olabilir?".

Tabii ki denkleme baktığımızda futbolcu = köle ise en iyi futbolcu = en iyi köle anlamına geliyordu, dolayısıyla dedeleri yıllarca beyazlara hizmet etmek zorunda kalmış olan Pele`nin bu yakıştırmayı kabul etmesi beklenemezdi.

Ne var ki olaya geniş açıdan baktığımda ben Ronaldo`ya hak vermek zorunda hissediyorum kendimi. Ve küçük bir değişiklikle ekliyorum "Evet, modern insanlar modern kölelerdir". (klişe kokusu alıp da yüzünü buruşturan okuyucularım, hepinizi canı gönülden selamlıyorum :)) Pele bu tepkisini verirken köle ile köle olmayanın ayrımını kişinin kazandığı para miktarına bakarak yapıyor. Az kazanır (veya hiç kazanmaz) o halde köledir,ya da çok kazanır o halde özgürdür diye düşünüyor. Fakat Pele`nin burada idrak edemediği bir nokta var: Paranın özgürlüğe hiçbir katkısı yok. Ayrım ancak şu şekilde olabilir: iman etmiyor o halde köledir, iman ediyor o halde özgürdür. Bu noktada "iman"dan kastımız rızık verenin Allah olduğuna iman etmek, mülkün Allaha ait olduğuna iman etmek, ve her koşulda hamdetmektir (lehül mülkü ve lehül hamdü diyoruz, boşuna mı diyoruz).

Benzer şekilde "yarınki maç için baskı hissediyor musunuz" sorusuna Jose Mourinho`nun cevabı "baskı mı? Ben baskı hissetmem. Baskıyı sabah evden çıkarken akşam eve nasıl ekmek getireceğini bilmeyen baba hisseder" olmuştu. Mourinho yine yanıldı ve yine ders almayacak yaptıklarından biliyorum ama söylemem gerekir. Bence baskıyı her tarafında hissediyor, ancak bankada banknotlar şeklinde ağrı kesicileri var. Taşıyabileceğinden fazla eşya sahibi her insan baskı altındadır. Ya da şöyle söylemeliyim: taşıyabileceğinden fazla eşyaya sahip olmak isteyen herkes baskı altındadır. İnşirah suresinden bihaber herkes baskı altındadır. Sabredemeyen, tevekkülü bilmeyen herkes baskı altındadır.

Bir de işin Adriano boyutu var. O Adriano ki ceza alacağını ve dahi para kaybedeceğini bile bile ayrıldı İnter`den. Fakat Adriano`nun bu geçici "mal mülk önemli değil ben mutlu olayım yeter" anlayışının temelinde yatan düşünce yine sıkıntılı. Burada bir yanılgıdan başka bir yanılgıya geçiş söz konusu. Adriano tembelliğine kılıf uyduruyor ve samimi değil. Zamanında ter dökerek biriktirdiği mülkünü nefsini doyurma peşinde harcıyor.

Modern futbolcunun önünde iki yol varmış gibi görünüyor. Ronaldo`nun yolu veya Adriano`nun yolu. Bana kalırsa bu bir vehimden ibaret. Üçüncü bir yol var: Anelka`nın yolu. Ancak ne yazık ki Anelka`yı taraftarlar Ronaldo veya Adriano kadar sevmiyorlar. Sebebi ise basit: Çünkü Anelka ne gol attığında sevinir, ne de kaçırdığında üzülür. Diğer futbolcuların geldiği gereksiz galeyanlara gelmez, her zaman itidalini korur. Taraftar bunu yanlış yorumluyor. Anelka`nın bu soğuk tutumunu Mourinho`nun dediği cinsten bir rahatlık, baskı hissetmeme durumu zannediyorlar. Halbuki Anelka`nın bu duruşu müslüman tevekkülü ve teslimiyetinden ibarettir.

Hasılı; "Futbol önemli bir iştir bayım!" ve bilirsiniz, iyi orta gol getirir.


GENÇ'ın Yazısı.