Bazen elime çok güzel kitaplar geçiyor. İçinde yazılanlar, yorumlar neredeyse harika. Sonra dönüp de yazarın hayatına bakıyorum. Neler yapmış, neler yapıyor diye. İşte o an, sanki bazı şeyler eksik kalıyor, içimde bir tatminsizlik oluşuyor. Yazarın  bizde oluşturmak istediği “algı” ile kendi gerçeklik “olgusu” arasındaki makas sanki epey açıkmış gibi geliyor.

İnsan “yazılanların” yani “teorilerin” şekillenmiş hâlini, “pratiğini” görmek istiyor, bu fıtratımızda var. Ancak o zamandır ki kalbimiz tatmin  oluyor, istenilen fayda daha büyük bir şekilde hâsıl oluyor. Kur’an-ı Kerim’in bunca yıldır okunmasının ve insanlara tesir etmesinin sebebi de bir bakıma bu.

Ortada “ufuk teori” var ve o teoriyi pratiğe mükemmel bir şekilde döken “ufuk peygamber”.  O’nun sayesinde öğrendik Kur’an’daki mânâları, ayetlerin nasıl tatbik edildiğini… Yürüyen bir Kur’an idi Efendimiz…

Evet, yazdıklarımızın adamı olmak, teorileri pratiğe taşımak gerekiyor. Bunun için de hareket etmek, hayata karışmak, çabalamak,  mücadele etmek, kısacası hayata dokunmak şart.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.