Dünya, Irak’ın eski lideri Saddam Hüseyin’den sonra bir kez daha bir diktatörün dehşet verici sonuna tanıklık etti. 

Arap Baharı’ının üçüncü durağında da devrim, inanılmaz pahalıya patlasa da zafere ulaştı. 

“Devrim rehberi”, “Afrika krallarının kralı”, “çılgın” ünvanlı Albay Muammer Kaddafi’nin, demir yumruk ve hukuksuzla sürdürdüğü 42 yıllık hükümranlığı feci bir şekilde son buldu. 

“Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur” gerçeği bir kez daha gözler önüne serildi. 

Devrik lider ve kurmayları, oğlu, direnişinin son kalesi Sirte’de kalabalık bir askeri konvoyla kaçmaya çalışırken isyancılara yakalandı. 

Libyalı muhalifler yaralı ele geçirdikleri Libya diktatörünü, linç ederek öldürdüler. 

Öldürmeden önce yerlerde sürüklediler… 

Ayakkabılarla dövdüler ki Arap kültüründen en büyük aşağılamadır bu… 

Yetmedi, tasvip edilmesi mümkün olmayan, hele bir Müslümana asla yakışmayacak bir yığın kötü muameleye maruz bıraktılar. 

Evet, Muammer Kaddafi, halkına çektirdiklerinden dolayı ölümü belki bin kez hak etti. Ama asla bu şekilde değil… Irak lideri, Saddam Hüseyin’in bir çukurda bulunması ve ardından idam edilişi… 

Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’in, muhalifleri için kendi yaptırdığı demir kafesler ardındaki aşağılanmış görüntüsü… 

Son olarak da dünyanın en aykırı diktatörünün, çoğu düşmanının bile onaylamadığı bir şekilde ölümü… 

Tüm bunlar, diktatörlerin, sıradan insanların bile görebildiği bir takım gerçekleri göremediği tespitini bir kez daha doğrulayan tipik örnekler adeta. 

Tunus’da Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkesinden kaçtığı ve Arap Baharı’nın Mısır’a sıçradığı ilk günlerde Hüsnü Mübarek, Mısır’ın, Tunus’tan farklı olduğunu söylüyordu. 

Çok geçmeden iki ülke arasında hiç bir fark olmadığı ortaya çıktı. 

Devrilemez denilen bir başka diktatör de devrilmişti. 

İsyan rüzgarı Libya’ya sıçradığı zaman Kaddafi bu kez dillendirmişti; 

“Libya, ne Tunus’a ne de Mısır’a benzer” klişesini.

Kendisi, ailesi ve ülkesi için yaklaşan felakete gözlerini yumdu. 

Geçen günler, diğerleri gibi Libya diktatörünün de yanıldığını gösterdi. 

Ama bunun faturası çok ağır oldu… 

Sonucu aylar önce kestirilebilen bir savaşı inatla sürdürerek binlerce vatandaşını ihtiraslarına kurban etti. Oysa çok daha önceden kendisine sunulan, dünyanın bir tarafında ailesiyle yaşama fırsatını değerlendirse hem kendisi hem de ülkesi için bu denli acı bir tablo ortaya çıkmayacaktı. 

Evet, Libya artık diktatöründen kurtuldu. 

Eski rejim kökünden sökülüp atıldı. 

Şimdi kaç bin insanına mal olduğu bilinmeyen bir iç savaşın ardından yaraları sarmak, yeni bir sistemi ülkeye oturtmak öyle kolay görünmüyor. 

Son söz uzatmaları oynayan Suriye diktatörü Beşşar Esed’a. O da ne yazık ki tipik Ortadoğu diktatörleri gibi artık yolun sonuna geldiğini görmüyor. Ya da görmek istemiyor… 

“Biz farklıyız” diyerek o da inatla Kaddafi’nin yolundan gitmeyi tercih ediyor…

Ne diyelim, Allah basiret versin, ibret almayı nasip etsin de büyük bir felaketin eşiğindeki ülkesi kurtulsun...


Beytullah Demircioğlu'ın Yazısı.