"İnternet Andıcı Soruşturması kapsamında Cumhuriyet tarihinde ilk kez eski bir genelkurmay başkanı olarak sivil bir savcının makamında ifade veren İlker Başbuğ, "Terör örgütü yöneticisi olmak ve darbeye teşebbüs" suçlarını işlediği iddiasıyla sevk edildiği mahkemede tutuklandı."
Keşke bu tertiplerin, isnat edilen suçların hiç birini işlememiş olsalardı da, bu şekilde bitmeseydi sonları. Bir yanıyla bu hadise ve hadiseler bütünü, bir utançtır. Düşünün ki, başka bir ülke vatandaşısınız, böyle haberler için ne düşünürsünüz?
Belki, bu cürümleri işledi ise, tutuklanmaması daha büyük ayıptır, ama şu süreçte kamuoyunda oluşan hava beni gerçekten üzüyor. Bir Genelkurmay Başkanı, terör örgütü kurmakla suçlanıyor…
Nokta Dergisi’nin ifşaatlarıyla başlayan süreçten bu güne kadar her şey deşifre edildi, Ergenekon denen büyük yapı sarsıldı, belki hala çok güçlü bir biçimde değişik mecralardaki harekatına devam ediyor da olabilir. Ancak, eminim ki, hiçbir aklıselim Türkiye vatandaşı durumun bu kadar vahim olduğunu tahmin etmiyordu.
Gece oturdum, tutuklu gazeteci Ahmet Şık’ın savunma metninin tamamını okudum. Daha önce de Soner Yalçın için bunu yapmıştım. Yani bakıyorsunuz, öyle bir direnç kazanmış ki adamlar içeride, mahkeme salonunda savunmaları adeta sağlam bir edebiyat metnine dönüşüyor.
İlker Başbuğ… Bir makamın temsilcisi idi. Yirmi küsur yıllık bir asker, bir devlet görevlisi. Hesap vermek zorundadır en nihayetinde. Ancak, tutuklu gazetecilerle ilgili süreçte, meselenin tam özünü bilmiyoruz. Yani onlar hakkında, örneğin Ahmet Şık hakkındaki tutuklama kararının nedeni, odatv.com sitesinin bilgisayarlarında bulunan üç Word dosyası. Bunlar, “İmamın Ordusu” kitabıyla ilgili dökümanlar, taslak metinleri.
Belki gerçekten o üç belgeden birinde, Ahmet Şık’a Ergenekon yapılanmasının üst kademerinden talimat gelmiş de olabilir, ama bunu daha görmedik…
Elimizde olan şey, sadece Ahmet Şık’ın kitabı, savunmaları ve ona destek olan birçok meslektaşı. Onun için şu anda olayı tek taraflı okumak mecburiyetinde kalıyoruz. Adalet için, o belgeler açıklanmalı, gizlilik hükmünün olduğunu sanmıyorum. Hiç olmazsa isimler olmadan bilgiler, konuşmalar, talimatlar kamuoyuna duyurulmalıdır.
Tekrar ediyorum, hep Ahmet Şık ve diğer tutuklu gazeteciler için çalışma yürütülüyor, bu da halk nezdinde onları “boşu boşuna hapis yatıyorlar” düşüncesine sevk ediyor.
Belgeler açıklanmalıdır. İddianame değil. Delilleri görmek gerekiyor.
Taha Süren'ın Yazısı.