Bugün, Cuma hutbesinde konu kumar ve şans oyunlarıydı. İmamımız, gerek vaaz kısmında, gerekse hutbede kumarın ve şans oyunlarının insana getirdiği, haksız kazancı, haram parayı, insanlar arasında oluşturduğu kin ve nefreti anlattı.

Şüphesiz ki, söylediklerinde haklıydı. Ama ilk andan itibaren aklıma gelen şey, bu hutbeyi yayınlayanın da, şans oyunlarını düzenleyenin de devletin kendisi oluşu oldu. 
 
Biz bu çelişkiyi hep yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Türkiye, bu sancıyı, 18.yy’dan itibaren yoğunlaşan doğu-batı ayrımıyla çok yaşadı. Bunun neticesinde devlet ve kurumlarında, sosyal hayatta, a’dan z’ye kadar bu ikileme düşüldü. 
 
Bugün hala bu sancı devam ediyor, çünkü üçüncü bir yol ortaya çıkmadı. Kaldı ki bu üçüncü yolun gelenekleşmesi, oturması süreci var. Bu uzun bir mesele biliyorsunuz…
 
Şans oyunlarının, devlete olan mali katkısı, şüphesiz ki devlet tarafından çok önemseniyor. Halk da, durumundan memnundur. Ama her zaman olduğu gibi, bizim sorumuz başkadır. 
 
“Peki İslâm ne diyor?” sorusudur. 
 
Hayrettin Karaman Hoca’nın şans oyunları (piyango) ile ilgili fetvası;
 
"Bir ticaret veya zanaat ile meşgul olan kimse müşterilerini arttırmak için onlar arasında kura çekerek veya belli bir miktarda alım yapanları, iş verenleri tespit ve tercih ederek hediyeler verebilir, bir şeyler bağışlayabilir; bunda sakınca yoktur. 

Piyango ve benzerleri böyle değildir. Piyango idaresi başka bir iş yaparak ve o işten kazandığının bir kısmını ayırarak müşterilerine dağıtmıyor (hibe etmiyor, bağışlamıyor); bilet alanların paralarını topluyor, çekiliş yaparak (bir nevi kura çekerek) onların bir kısmına veriyor, kendisi de büyük bir pay alıyor. Bilet alanlar verdikleri para karşılığında bir mal veya hizmet almıyorlar, parayı idareye veya bileti kazananlara da bağışlamıyorlar; bilet alanın amacı az verip çok kazanmaktır. 

Kazanma yolu da kumardır; yani birçok kişinin parasını bir araya getirip, her biri büyük pay kendinin olsun diye beklerken içlerinden birkaçına (kurayı, çekilişi kazananlara) vermekten ibarettir. Üç beş kişinin ortaya birer milyon lira koyup zar atarak, kâğıt çekerek, atlar koşturarak... Hangisinin ki kazanırsa parayı alması ile piyango vb. arasında bir fark yoktur. Dükkandan, marketten alış veriş yapan verdiği paranın karşılığı olan mal veya hizmeti almaktadır, market sahibinin verdiği armağan ise onun kendi kazancından ayırıp verdiği bir bağıştır. 

Kumar oynayan (bilet alan, totoya, lotoya para yatıran) bu para karşılığında idareden bir mal almaz, toplanan paradan -verdiğine nispetle daha fazla olan miktarı- kazanmak ister; kazandığı da diğer bilet alanların, kazanmak isteyenlerin, oyuna/çekilişe katılanların paralardır. İdarenin dince kumar sayılan bu işlemden kazandığı paranın bir kısmını veya tamamını kamu yararına, hayır ve hasenâta harcaması yapılan şeyi meşrulaştırmaz, helal hale getirmez. Haram sayılan yoldan kazanılan diğer paralar da böyledir; onları iyi yerlerde harcamak yapılan işi meşrulaştırmaz; mesela elde etme yolu hırsızlık ise bunu hırsızlık olmaktan çıkarmaz, hükmünü değiştirmez."


Taha Süren'ın Yazısı.