Okumak, dinlemek, dil öğrenmek, seyahat etmek, yazmak...

Geçen yazımızda düşünce gelişiminden ve düşünce sürekliliğini sağlamanın gerekliliğinden söz etmiştik. Bu yazıda ise, düşünce gelişimimize katkıda bulunacak, bilgi dağarcığımızı besleyecek çeşitli faaliyetlerden söz edeceğiz. Bir anlamda küçük bir yol haritası çizmeye çalışacağız.

1. Düşünce gelişimi sürecinde, gerçekleştirilecek ilk faaliyet okumadır. Okuma denince de bizim aklımıza öncelikle yüce kitabımızı okumak gelir. Zira kitabımızın adı bizzat okuma(Kur’an)dır. Kitaplı bir dinin müntesipleri olarak okuma virdimizin başına Kur’an’ı koyarız biz. Düşüncenin kemaline, onun feyizli ikliminden geçerek ulaşacağımıza inanırız. Yüce Peygamberimize, kendisine indirilen kitabı okuma emri verilmiş, onu ağır ağır, tane tane okuması emredilmiştir. Biz de, bu emrin onun şahsında bize hitap ettiğini bilir, Kur’an’ı tertil üzere tilavet etmeyi öncelikli bir vazife olarak görürüz. Vazifenin ötesinde bunu severek sürdürdüğümüz bir ibadet telakki ederiz.

Okumalarımızın ikinci kısmı yine Kitabımızla bağlantılıdır. Rabbimizin bize hitabını, onun muradı çerçevesinde anlamak için okuruz. Bu amaçla, âlimlerimizin göz nuruyla yazdıkları tefsir eserlerini öncelikli sıraya koyarız. Zira biliriz ki Kur’an bir edebiyat harikası, bir belağat şaheseridir. Onun dünyasına girmenin anahtarları vardır. Bu anahtarlar da ehil eller tarafından telif edilen tefsirlerdir.

Yüce kitabımızın yanında Hadis-i şerifleri okur, onların bize hayat verdiğine inanırız. Bunlar, Peygamber Efendimizin yirmi üç yıllık peygamberlik süresince, Ashabın şahit olup bize anlattıkları bütün nebevî söz, davranış ve olaylardır. Hadisleri okurken, âlimlerimiz tarafından kaleme alınan açıklamaları (şerhleri) dikkate alırız. Bu şerhler tıpkı som altının işlenip kullanılabilir hale getirilmesi gibidir. Bunları okumakla hem Müslümanlık bilincimiz keskinleşir, hem de düşünce gelişimimizi sağlam bir temel üzerine oturtmuş oluruz.

Bundan sonra kadim mirasımızın temel eserleri gelir. Bunların başında da fıkıh eserleri vardır ki fıkıh, âlimlerin Kur’an, Sünnet ve diğer şerî delillerden hüküm çıkararak insanların günlük hayattaki ibadet, muamelat, hukuk gibi alanlarda rehberlik ettikleri bir ilimdir. Âlimlerimiz, en büyük zihnî faaliyetlerini fıkıh üzerinde yoğunlaştırıp en ciddi eserlerini bu sahada vermişlerdir. Fıkıh öğrenirken de, öncelikle ilmihaller bize rehberlik edecek, ibadetler başta olmak üzere, aile, ticaret hayatı gibi konularda ilmihaller hep başvuru kitaplarımız olacaktır.

İmam Gazalî’nin İhyau Ulûmid-Dîn, Şah Veliyyullah Dihlevî’nin Huccetullâhi’l- Bâliğa gibi eserleri ise, hem fıkıh hem maneviyatı birleştirmiş nadide eserlerdir. Bunlarda ibadet ve emirlerin zahiri yönleri yanında hikmet ve hayatımızdaki yerleri ustaca işlenmiştir. Bunlar düşünce dünyamızda müthiş ufuklar açacak kitaplardır. İhya’nın İlim Kitabı’yla başlaması ve tek başına bu bölüm bile, düşünce serüvenimizde ilginç kapılar açacak niteliktedir.

Okumalarımızın üçüncü kademesini çağımızda yazılan eserler oluşturur. Bunlar daha çok düşünce eserleridir. Müslümanlar iki üç yüzyılı aşkındır, Batı’nın meydan okuyuşu ile karşı karşıya kaldılar. Bu süreçte, İslam’ı yeniden okumaya, yorumlamaya giriştiler; bir taraftan da Batı’nın çıkmazlarına dikkat çektiler. Bu tür eserlerde başlangıçta, daha çok bir savunma psikolojisi hâkimken ve bunlar Batı’da üretilen değerlerin bizde de var olduğunu ispat etmeye yönelikken, zamanla daha özgüvene dayalı bir yapı kendini gösterdi. Bu sebeple, Batı ile girilen diyalektik süreçte neler yaşandığını, günümüz meselelerini anlayabilmek için çağdaş dönemde yazılmış kitaplara önem verilmelidir.

2. Düşünce gelişimimize yön verecek ikinci faaliyet dinlemedir. Biz aynı zamanda sözlü (şifahî) kültürle bütünleşmiş bir ümmetiz. İnsanoğlu kulağından sulanır atasözü fehvasınca, dinleyerek öğrenmeyi çok önemseriz. Bu sebeple, Kur’an-ı Kerim’i bir fem-i muhsinden öğreniriz. Kur’an’ı adabına göre okuma ehliyetini haiz bir ağızdan işiterek…

Manevi sohbet meclisleri, gönül dünyamızı yeşerten, bize manevi duyuşları bütün ruhumuzla yaşatan ortamlardır. Orada, okumakla kesinlikle elde edilemeyecek bir seviyeye ulaşırız. Bu sebeple bu meclislerin düşünce gelişimimizdeki yeri başkadır.

İlim halkaları, dinleme faaliyetlerinde bir başka noktayı oluşturur. Bizde bilgi hoca merkezli öğrenilir. Talebe hocanın etrafında pervane olur. Talebenin en büyük emeli, ondaki ilmi ve irfanı kendi kabına taşıyabilmektir. Aslında yukarıda zikrettiğimiz, tefsir, hadis fıkıh gibi dersler bizzat hocadan öğrenilmelidir. Zira bunlar, yüzlerce yıldır nesilden nesile tevarüs edilerek nakledile gelen ilimlerdir. İlmin bereketi, hocanın rahle-i tedrisinde elde edilir.

Hoca sadece öğretmez çünkü; duyurur, yaşatır. Hoca imkânının olmadığı yerlerde toplu okumalar gündeme gelir. Eskilerin deyimiyle, müzakere veya mütalaadır bu. Birlikte okumanın ayrı bir lezzeti vardır. Çünkü anlayış ve birikimler bir kapta toplanır. Herkes bir diğerininkinden istifade eder. Burada aktif okuma yapılmış olur ki, temel eserlerin bu şekilde okunmaları kalıcılık açısından çok mühimdir.

Bir de kitap değerlendirmelerinden de söz etmeliyiz. Burada münferit okunan kitapların birlikte gözden geçirilmesi söz konusudur. Bu da daha çok, düşünce eserlerinde söz konusu olabilir. Böylelikle, kişinin tek başına yaptığı pasif okuma daha nitelikli bir okumaya dönüştürülmüş olur.

3. Üçüncü faaliyet dil öğrenmedir. Kendi dilimiz başta olmak üzere, dile olan ilgi insanı düşünce bakımından son derece geliştirir. Zira dil ile varlık arasında müthiş bir bağ vardır. Din de düşünce de dil ile kaimdir. Düşünce, güçlü bir dille ifade edilir. Bu sebeple şiir, roman, deneme gibi edebi türler, hem okuma zevkimizi, hem de dile olan hâkimiyetimizi artırır. Diğer dilleri bilmek ise, diğer kültür miraslarını tanımak olacağı için bir düşünce serüvenine çıkarır bizi.

Bu sayfalarda sürekli okuduğunuz gibi, sözgelimi Arapça- Farsça öğrenmek, kendi kültür mirasımızı tanımak bakımında çok önemlidir. Unutmayalım ki, yakın zamana kadar bu ülkenin âlim ve aydınları elsine-i selâse dedikleri, Türkçe, Arapça ve Farsçayı bilmeyi bir zorunluluk olarak görüyorlar; bu dillerde eserler ve şiirler kaleme alıyorlardı. Buna sonradan Fransızcayı eklemeyi de kaçınılmaz olarak gördüler.

4. Bir başka faaliyet, seyahat etmektir. Yuvarlanan taş yosun tutmazmış. Gezen insanın gözleri, daha ileri bakma becerisi kazanır. Diğer insanlara göre bir adım öndedir, farklı şehir ve ülkeler görmüş insanlar. Bu sebeple, düşünce gelişiminde seyahatin vazgeçilmez bir yeri vardır. Zaten geleneğimizde de er-Rihle fî talebi’l-ilm anlayışı vardır ki, bu, ilim uğrunda diyar diyar dolaşmaktır.

5. Son faaliyet de yazmaktır. Yazarken, insan daha yoğun girer düşüncenin dünyasına; ayrıntıları ve incelikleri görme fırsatı bulur. Yazmak, başka türlü okumak, başka türlü düşünmektir. Düşünce gelişiminin sürekliliğini sağlayabilmenin en etkili yolu yazmaktır.


Mesut Kaya'ın Yazısı.