Mehlika Toyga

Kitabı heyecanla elime aldığımda Anna ile karşılanmak ayaklarımı gerisin geri etti bir anda. Başlık itibari ile maneviyatı yüksek bir şeyler bekledim. Anna bir yana, özellikle dillere pelesenk olmuş kadın karakterleri iğreti durmaya başladı.

Tarık Tufan’ın son çıkan kitabı “Bir Adam Girdi Şehre Koşarak”, isminden anlaşılacağı gibi gürültülü bir kitap. Gürültüsü kalbe, gürültüsü vicdana, gürültüsü hâlâ hüznü olana... Şehre koşarak girmenin bir ağırlığı var. Yüreğinin tozuyla, telâşlı adımlarını titrek kelimelere dayandıran mutlak haberleri olmalı adamın, haberdar etmeli. Kadınlardan, düğün salonlarından, sefer taslarından, ötekilerden, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok kitapsız şehirlerden bahis açmalı. Kudüs’e, Gazze’ye, Filistin’e dualar savurmalı. Faruk Yücel’den, Sümeyye Çomaklı’dan, Raif Efendi’den, Maria Puder’den, Sartre’dan, Bachelard’dan konuşmalı.

Şehre koşarak girmenin bir bedeli var. Rabb’in kelimeleri ile söze başlamanın, Rabb’in kelimeleri ile sözü bitirmenin de. Tarık Tufan tam da bunu yapmış. “En çok tekrarladıklarım, en çok ihtiyaç duyduklarımdır” diyerek, kalbimizin ihtiyaçlarını ortaya dökmüş.

Buraya kadar her şey mükemmel! Lakin kalbime dokunduğu için sormak istiyorum, “Erkekler ağlamayınca kadınların yaraları bir türlü geçmiyor!” dediği için sormak istiyorum, bana her sözüyle Maria Puder’i anımsattığı için sormak istiyorum, Sümeyye Çomaklı’yı unutmadığı için sormak istiyorum, yakasına yapışan cümleler aşkına sormak istiyorum, neden Anna?

Sezai Karakoç’un Mona Roza’sı, Süleyman Çobanoğlu’nun Holofira’sı, Yahya Kemal’in Mehlika Sultan’ı, Kafka’nın Milena’sı, Cemal Süreya’nın Üvercinka’sı… Sanki bir dayatmada bulunuyorlar bize, hepimizin bir Leyla’sı, Mecnun’u olması gerektiği dayatmasında.

Küçük bir itirafta bulunayım; kitabı heyecanla elime aldığımda Anna ile karşılanmak ayaklarımı gerisin geri etti bir anda. Başlık itibari ile maneviyatı yüksek bir şeyler bekledim. Anna bir yana, özellikle dillere pelesenk olmuş kadın karakterleri iğreti durmaya başladı. Yeni bir Mona Roza istemiyoruz. Üveyka’lar, Rüveyda’lar, modern Züleyha’lar kuyu edebiyatı havası estiriyor yazılarda. Çünkü tüketiyoruz. Daha okumadan, ezberime girmiş cümleleri heyecanla açtığım kitabın sayfaları arasında bulunca irkildim. Bunu da söylemeden geçemem. Hayal kırıklığıma rağmen sabırla yürüdüm kitabın sonuna kadar. Yine de memnun ayrılıyorum şehrinden.


GENÇ'ın Yazısı.