Kasım 2011 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Mehmet Erturan

Üç-beş arkadaşla birlikte her Pazartesi hadis-i şerif okumaları yapıyoruz. Verimi ve idraki arttırabilmek adına sayıyı yüksek tutmuyoruz. Sayıca iddiasız oluşumuzun bir başka nedeni de, kendimizi muhabbet meclislerinde kelam makamına pek layık görmeyişimiz.

İstifade ettiğimiz eser İmam Nevevi’nin Riyazü’s-Salihin’i. Kitapta 1900 tane hadis var. Hadislerle bağlantılı olan ayetler konu başlığının altında hadislerden önce zikredilmiş. Daha sonra hadislere geçilerek maksat hâsıl olmuş. Kur’an ve Sünnet ayrılmazlığı o yıllarda da vurgulanmış!

Nevevi, 13. yüzyılda yaşamış. Kendisini yakından tanıyanlar Nevevi’nin veli olduğuna inanır ve O’nu “dini yeniden canlandıran kimse” anlamında “Muhyiddin” diye anarlarmış. Muhyiddin olarak anılmaktan son derece rahatsız olan İmam, kendisine Muhyiddin diyenlere hakkını helal etmeyeceğini söyleyerek “Din her zaman canlı ve dipdiridir; onu kimsenin canlandırmasına gerek yoktur” dermiş.

Gençlerin ahlaken zaaf göstermelerinin sebeplerinden biri de hadis-i şeriflerden bihaber olmak. Bu, aynı zamanda sünnetten gafil olmak anlamına geliyor. Yani “yaşanabilir İslâm’ı” bilmemek! Yapmak istedikleri işi, davranışı bilmeyen kişiler eylemlerinde ne kadar başarılı, ahlaklı olabilir ki, sorusu aynı şekilde hadisleri öğrenerek edebe ve güzel ahlaka ‘yaşayarak’ sahip olabilme hassasiyetinde de karşımıza çıkıyor ve yüzümüzü kızartıyor.

Allah Teâlâ hakkımızda hayırlı olacak bir düşünceyi gönlümüze ilham eyledi. İlhamımızdan aldığımız cesaretle ve büyüklerimizin de uygun görmesiyle sünneti yakından tanıyabilmek için yeni bir meclis oluşturduk. Pazartesi meclisi “etkilenmişliğin kamçıladığı cahilliği giderme gayreti” olarak doğdu. Bu meclis bir vesileydi. Maksat, vesilelere tutunup yoldaki işaretleri görebilmek, nebevi ahlaktan hisse alabilmekti.

Edebin hayatımızdaki yerini sorgular tarzda bir özeleştiri yapabilmek maksadıyla edeple ilgili hadisler okuduk. Hayatımızın bundan sonraki dönemlerinde edepli olmaya dikkat edeceksek eğer, önce edebin ne olduğunu bilmeliydik.

Namaz muhtevalı hadis-i şerifler üzerinde durmak gerektiği konusunda hemfikir olduktan sonra “et-tekraru ahsen velev kâne yüz seksen” sözünde mündemiç olan “Din nasihattir” sözünden aldığımız güç ile hareket ederek, belki birçok yerde birçok kez duyduğumuz hadisleri bir kez daha okuyarak nurlandık, aydınlandık.

Abdesti güzelce aldıktan sonra, sadece namaz kılmak için mescide giderken attığımız iki adımdan birinin derecemizi arttırdığını diğerininse bir günahımızı sildiğini öğrendik. Bu hadis-i şerifle, camiye evi uzak olanların yerinmek yerine sevinmelerini, yüksek katlarda oturanların asansörü değil, merdivenleri kullanmalarını tavsiye ettik. Yolu biraz daha uzatıp camiye gitmenin daha akıllıca olduğunu düşünerek tebessüm ettik. :) Karanlık gecelerde mescitlere gidenlerin kıyamet gününde tam bir nura kavuşacağını okuduk (1060. hadis). Bu nura, sabah ve yatsı namazlarıyla erişebilecektik. Zira her iki namaz uyku vaktine rastlamaktaydı ve münafıklara en zor gelen namazlar bunlardı. Nur ve aydınlık cennetin, karanlık cehennemin simgesiydi. Ve “O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar sür’atle cennete gitmekte olan mü’minlere; ‘Ne olur bize bakın da sizin nurunuzdan bir parça alalım” [Hadîd Sûresi, 13. ayet] diyeceklerdi.

“Mescitlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir adamı gördüğünüz zaman, onun gerçek mü’min olduğuna şahitlik ediniz” (1062. hadis) müjdesiyle ‘adam’ olabilmek için mescide abone olma işlemlerine hız verdik. Mümkün olsa ilk saftan kombine biletler alırdık.

Namazı kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturmaya devam eden kişiye, oturduğu sürece meleklerin; “Allah’ım, O’na rahmet eyle, O’na acı” diyerek dua ettiği bilgisini aldık (1067. hadis). Meleklerin bizimle biraz daha fazla ilgilenmesini sağlayabilmenin heyecanıyla pantolonların ütüsünü bozduk, bir dakika da olsa fazla oturduk. Cemaatin garip bakışlarına içten tebessümlerle mukabelede bulunduk. Oturma eylemimizin iki nedeni vardı: bildiğimizi yaşamaya çalışmak ve meleklerle mesaiyi arttırıp, onlarla kanka olabilmek!

Camiye ve cemaate teşvik hadislerini öğrendikten sonra mescide gitmek eğlenceli bir hâl aldı. Hz. Ali (r.a.) “Sizi harekete geçirmeyen iman, sırat köprüsünden de geçirmez” diyordu. Ve bütün bunlar bir iman hareketiydi. Kartopu misali atılan adımlar elbet bir gün yuvarlana yuvarlana çığ olacak ve Allah’ın izniyle cahilliği boğacaktı. En güzel nasihat, örnek olmaktı.


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.