Aşk Örgütlenmektir Bir Düşünün Abiler...
nsanların bilgiye ulaşma imkânları her geçen gün artadursun bilmek ile yapmak arasındaki o ince diye bilinen çizgi artık ince değil. İnsanlar çeşitli kanallar üzerinde direk ya da dolaylı birçok şeyi öğrenip biliyorlar ancak bildiklerinin yarısını bile yapma konusunda ikmale kalıyorlar. Çünkü bilmek yapmaktan daha kolay…
İnsanlar kendileri ve insanlık hakkında çok müştekiler. Herkes birilerinden ya da bir şeylerden şikâyet ediyor. Sorun tespit etmekte de çok mahirler. Hayatta akışında giden birçok şeyin ters gittiğini görebiliyorlar. Peki ya çözüm? O da var. Sokaktan geçen herhangi birine günlük hayatın basit problemlerinden uluslararası sorunlara kadar oldukça geniş yelpazede onlarca soru sorun verecek onlarca cevapları olduğunu görürsünüz. Peki ya hareket? O maalesef yok işte. Akıl var, fikir var, düşünce var, çözüm var ancak hareket yok. İnsanlar istemediğinden mi h a - reket olmuyor yoksa zorlandıkları için mi olmuyor? Âcizane ben çoğunluğun isteksizliğinden değil zorlandığından hareket edemediklerini düşünenlerdenim. Herkes bir şeyler yapmak istiyor ancak ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmiyor. Hâlbuki ilk iş insanın düzeltmeye/düzelmeye kendisinden başlaması. Harekete geçen önce kendinde harekete geçecek. Kendini düzeltecek, düzenleyecek. Sonra da yorulmadan, darılmadan, kırılmadan, şikâyet etmeden yapabileceği her olumlu hareketi yapmaya çalışacak. Mesela erken kalkmak, mesela çok okumak, mesela az yemek, mesela kalp kırmamak, mesela iyilik yapmak, mesela ne yapabiliyorsa, yapmak istiyorsa yapmak. Ancak burada en önemli sorunu yapmaktan öte yapmayı alışkanlık haline getirmek. Yani bir defalığına ya da kısa bir süreliğine değil devamlı olarak yapıyor olmak. İşte meselenin en zor bölümü de bu zaten. Başlamak kolay, devam ettirmek zor…
Genetiği değiştirilmiş gıdalar gibi genetiği değiştirilmiş insanlar haline geldik. Gördüklerimiz, duyduklarımız, konuştuklarımız, yaptıklarımız hepsi genetiğimize öyle ya da böyle etki ediyor. Görebildiğim kadarıyla bu etkiden en fazla nasibini alan da irademiz. Yani bizi bilmeden yapmaya götürecek gücümüz veya yaptıklarımızı devam ettirmemizi sağlayacak itici kuvvetimiz. Bu kuvvet her geçen gün azalıyor işte. Bu yüzden bilme ile yapmanın arası bu kadar açılıyor.
Ne yapmalı öyleyse? Gücümüz kendimize yetmiyorsa hayata ve olaylara nasıl yetebilir ki? Kendimize yapamadığımız iyiliği başkasına nasıl yapabiliriz ki?
İki çözüm var gibi görünüyor bana:
Birincisi iradesi kuvvetli insanların aşkını alabiliriz. Tarihte ya da günümüzde yaşayan kendimize yakın bulduğumuz iradesi güçlü insanları güçlü yapan hangi aşktır onu öğrenir, onları tanıyarak, yaşamlarını öğrenerek, yaşıyorlarsa yakınlarında bulunarak aşklarını bize bulaştırmalarını sağlayabiliriz.
İkincisi ortada taşınması gereken bir yük varsa ve benim tek başıma gücüm yetmiyorsa o zaman benimle aynı yükü taşımaya niyetli arkadaşlarımla gücümü birleştirir tek başıma kaldıramadığımı onlarla kaldırırım. Hem birbirimizin yükünü azaltır, hem birbirimizin gücünü artırır, hem birbirimize göz kulak oluruz. Yani nerede bulunuyorsam bulunayım, mahallemde, ilçemde, ilimde, ülkemde örgütlenir, iyilik namına güzellik namına iradesizlikten ya da imkânsızlıktan her ne yapamıyorsam benimle aynı aşkı taşıyan arkadaşlarımla önce kendimizi düzeltir sonra çevremizi güzelleştiririz. Ne demişti Ece Ayhan: “Aşk örgütlenmektir, bir düşünün abiler…”.
Bir düşünün abiler…
Mehmet Dinç'ın Yazısı.