Gökhan Gökçek

İkinci dönem meclise giren ve Milli Mücadele`de de bulunan Cevat Dursunoğlu, Ankara`ya yerleşmiş, Yenişehir`de oğlunun elini tutmuş Ulus`a doğru giderken orada sarıklı, sakallı ve cübbeli bir adamla karşılaşıyor. Çocuk birden hayretle babasına soruyor; “baba bu kim?” diyor. Baba da, “bu din adamı” diyor. Din adamı lafını duyan çocuk, “Türk Papazı mı yani baba?” diyor. Bu olay -on yılda on beş milyon genç yarattık- düşüncesinin bir neticesidir.

Gençlik hareketleri içinde yetişmiş birisi. Kattettiği yol sonrasında bir gençlik hareketinin son kuşak temel taşı olmuş bir ağabey; Ali Haydar Haksal... Doğduğu şehir olan Bingöl`de bitirdiği ilkokulun ardından eğitim sürecine beş yıl ara vermek zorunda kalmış. Ortaokulu bitirdikten sonra Elazığ İmam Hatip Lisesi`nden mezun olmuş ve Erzurum Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü`ne yerleşmiş. Hikaye yarışmalarında dereceler almış, akabinde Erzurum`da Milli Türk Talebe Birliği`nde arkadaşlarıyla bir edebiyat gazetesi çıkarmaya başlamış. İlk öyküleri Mavera Dergisi`nde yayımlanmış. 1986 yılında Akabe Yayınları`ndan "Evdeki Yabancı" adlı öykü kitabı çıkan Haksal halen Osman Bayraktar, Adil Kahraman, Mustafa Çelik’le beraber 1987 yılında kurduğu ve 234. sayısına ulaşan Yedi İklim Dergisi`nin Genel Yayın Yönetmenliği`ni yürütüyor. On dokuz kitabı bulunan Haksal, on beş yıla yakın bir süredir Milli Gazete`de köşe yazarlığı yapıyor, ayrıca iki yıla aşkın bir süredir de TV5`te "Edebiyat Okumaları" adlı bir program sunuyor.

Yıllardır dergi çıkarıyorsunuz, ne hedefliyorsunuz, bir az dergiciliğinizden bahseder misiniz?

Biz 1980`den beri edebiyat dünyasının içindeyiz. Mavera Dergisi`nde başladık sonra da Yedi İklim Dergisi`ni çıkarıyoruz. Mavera Dergisi`nde yazmaya başladığımızda merhum Cahit Zarifoğlu bize "çocuklar biz artık yorulduk bundan sonra biz dergiyi size bırakırız, dergiyi sizler çıkarırsınız" demişti, öyle de oldu. Mavera Ankara`da çıkıyordu İstanbul`a geldi. İstanbul`da Alim Kahraman`ın editörlüğünde biz arkadaşlar bir araya gelerek Mavera Dergisi`ni bir dönem beraber çıkardık. Sonra bu arkadaş grubu Mavera Dergisi`nden ayrıldık ve Yedi İklim Dergisi`ni kurduk. Bizim düşünce geleneğimiz çizgisinde eserler veren bugünün medyadaki yazarları, şairleri, sanatçıları Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu gibi insanlardan beslenerek yetişmiş olan kalemlerdir. Biz bu sorumluluğu bildiğimiz için, Yedi İklim Dergisi`ni 1987 yılından beri çıkarmaya devam ediyoruz. Yedi İklim Dergisi`nde bugün yetişmiş yaşı kırkı aşan genç kalemlerimiz var. Bunların bir kısmı akademisyen, bir kısmı kitap sahibi, bir kısmı medyada yer alan arkadaşlar. Dolayısıyla Yedi İklim`in bir özelliği bizim düşünce geleneğimizde de olduğu gibi bir okul olması... Bu okul olma özelliğiyle beraber bu derginin çıkışını sürdürüyoruz. Genç insanları, genç kalemleri edebiyatımıza kazandırıyoruz.

Yaptıklarınız size bırakılan bir misyon diyebilir miyiz?

Tabi tabii. Yani bu âdeta bize bir sorumluluk olarak Cahit Zarifoğlu tarafından üzerimizde bindirilmiş oldu. Biz o sorumluluğu adeta yerine getiriyoruz dersek yeridir.

Bir edebiyat dergisi ne iş görür?

Yedi İklim Dergisi bugün çok fazla basılan, çok fazla satılan bir dergi değil ama çok okunan bir dergi. Bizim amacımızı şöyle anlatayım; Üstad Necip Fazıl Elazığ`da bir konferansı verdiği sırada gençlerden birisi arkada kalktı dedi ki "üstad siz ne söylüyorsunuz söylediklerinizi anlayamıyorum" demişti. O zaman üstad dedi ki "benim sizin seviyenize inmemi beklemeyin siz yükselin" dedi. Eliyle de şöyle (yukarı kaldırarak) işaret etti. Şimdi bu yükselme düşüncesi ancak burada, bu gibi dergilerde sağlanabilir. Edebiyat dergileri insana kalem tutmasını öğretir. Yani yetenekliyse onun önünü açmaya çalışıyoruz ve buradan bir yerlere kadar götürüyoruz. Dolayısıyla biz yeteneğini yakaladığımız bir arkadaşın elini kolay kolay bırakmıyoruz. Yakalıyoruz, getiriyoruz ve dergiye yerleştiriyoruz. Yedi İklim Dergisi bu anlamda -yirmi iki yaşında olmasına rağmen- çok genç bir dergi. Sürekli kendisini yenileyen bir dergi. Dolayısıyla da hem besleyici hem de yetiştirici bir dergi.

Bize Üstad Necip Fazıl`dan ve Büyük Doğu adlı eserinizden bahsedebilir misiniz?

Üstad Necip Fazıl bizim düşünce hayatımızda oldukça önemli bir yere sahip. Üstatla tanışmam Elazığ’a geldiği bir konferansta gerçekleşmişti. Ondan ilk aldığım kitaplar; Ruh Burkuntularından Hikâyeler ve Çile adlı şiir kitabıdır. Daha sonrada üstadın diğer eserlerini sırayla okumaya başladım. Üstadın fikir hayatı 1934 yılından itibaren Abdülhakim Arvasi`ye bağlandıktan sonra oluşuyor. O her konferansına "bir gençlik, bir gençlik" diye başlardı. O gençliğin önünü, ufkunu açmaya çalıştı. “Zifiri karanlıkta ak sütün içerisinde ak bir kılı çıkaracak bir gençlik”, arzusuyla çalışmalarını sürdürdü. Ona sanatçı ya da idealist ne derseniz deyin ama o hep bütün incelikleriyle bütün dikkatiyle bir gençlik hedefledi. Bu konudaki ilk adımını Milli Türk Talebe Birliği`nde kurduğu halkayla başlattı ve o düşünce hareketi büyüyerek bugüne kadar geldi. Büyük Doğu Mecmuası`nın on altıncı sayısında üstadın gençliğe daha çok sarılmasına vesile olan bir yazı var. Bu yazı "Türk Papazı" adıyla yayımlandı. Bu yazıda bir hadise anlatılmaktadır. İkinci dönem meclise giren ve Milli Mücadele`de de bulunan Cevat Dursunoğlu, Ankara`ya yerleşmiş, Yenişehir`de oğlunun elini tutmuş Ulus`a doğru giderken orada sarıklı, sakallı ve cübbeli bir adamla karşılaşıyor. Çocuk birden hayretle babasına soruyor; “baba bu kim?” diyor. Baba da, “bu din adamı” diyor. Din adamı lafını duyan çocuk, “Türk Papazı mı yani baba?” diyor. Bu olay -on yılda on beş milyon genç yarattık- düşüncesinin bir neticesidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, dini değerlerden uzak; Müslüman din adamını "papaz" olarak tanımlayan bir gençlik var. Bu olay Necip Fazıl`ın hayatında bir dönüm noktası olarak yer alıyor ve bu olaydan sonra kendisini gençliğe adıyor.

Sizin Büyük Doğu Irmağı adlı eseri oluşturmanızdaki asıl amacınız neydi?

Ben önce, Âkif Duruşlu Âsım`ı yazdım. Mehmet Âkif`in monografik çalışmasını yaptım. Bir ara Kültür Bakanlığı armağan eser olmak üzere Necip Fazıl eseri hazırladı. O dönemde benden de Büyük Doğu üzerine çalışma yapmamı istediler. Üç ay içerisinde bütün Büyük Doğu`ları inceledim. Aradım, taradım kimler yazmış, neler yapılmış Büyük Doğu nasıl çıkmış, nasıl kapanmış orada olan faaliyetlerin tamamının bir dökümünü çıkardım. A4 sayfasıyla takriben yüz sayfaya yakın bir şey çıktı ortaya. Bu ortaya çıkınca Kültür Bakanlığı yazanın uzunluğunu bahane göstererek yayımdan vazgeçti. Yayımlanmayınca da biz o yazıları da diğer yazılarımızla bir araya getirerek, Necip Fazıl Büyük Doğu Irmağı, kitabını yayımlamış olduk. Ondan sonra Üstad Sezai Karakoç Eleğimsağmalarda Gökanıtı eserimizi yazdık. Daha sonra Rasim Özdenören Ruh Denizinden Öyküler kitabını yazdık. Bu bir monografik seriydi. Niyetimiz nasip olur ömrümüz yeterse Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu, Âkif İnan, Alaaddin Özdenören’le ilgili olan çalışmaları da kitap hâline getirme düşüncemiz var.

Sizce Gençler Necip Fazıl`dan nasıl yararlanmalı?

Necip Fazıl`ın öncelikle günümüz gençliği açısından düşünce eserleri çok faydalı olacaktır. Bugünün gençliği bilinç anlamında sorunlar yaşıyor, zihni dağınıklıkları var. Özellikle Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu adlı eseri okudukları zaman bir tarafıyla batı düşüncesinin bütün açmazlarını görecekler ve bir filozoftan misal cevaplar alacaklar. Tabii Necip Fazıl`ı bir bütün olarak okumak lazım. Yani düşünce eserlerini, piyeslerini, şiirlerini, hikâyelerini, denemelerini, romanlarını hepsini bir arada, bir bütün olarak okumada yarar var.

Şu anda gençler ne okumalı? Kimleri takip etmeli?

Düşünce geleneğimizdeki isimler çok önemli. Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Akif İnan, Erdem Beyazıt, Ebubekir Eroğlu, Kamil Eşraf Berki… bu isimleri okumalılar. İhsan Deniz, Hüseyin Atlansoy, son kuştaktan olan; Necat Çavuş, Zafer Acar... Bugün bu kişilerin eserlerinin okunmasını öneriyorum. Edebiyat dergilerini mutlaka okumalarını öneriyorum. Gazetelerde kültür-sanat ve düşünce ekleriyle yazılarına özellikle dikkat etmeleri gerekir.

Merak edilen bir soru var. Neden eskisi gibi gençlik hareketleri yok? Mesela 1980 zamanındaki bir Akıncılar, bir Ülkü Ocakları?

Son dönemde siyasal ayrışmaların getirdiği bir sorun var. Bu siyasal ayrışmalar gençlikteki idealizm hareketlerinin önünü kesti, tıkadı. Siyasiler gençleri fazla önemsemez oldular. Gençlerdeki idealizm isteği bitti. Öncelikle bugünün temel sorunlarından bir tanesi Müslümanların sekülerleşmesidir. Müslümanların sekülerleşmesi gençlik hareketlerinin önündeki en büyük engel oldu. Sekülerleşmeyi izah ederken; laiklik din ile devlet arasında dinin ayrılması, dini ilişkilerin ayrılması olarak tanımlıyoruz. Sekülerlikte bireyin din işleriyle dünya işlerini birbirinden ayırması söz konusu. ’’Ben araba alırım bu sizi ilgilendirmez, dini bir mesele değildir.’’ Dolayısıyla burada denilebilir ki bu durum Peygamber efendimizin "komşusu açken kendi tok yatan bizden değildir" buyruğuna ters düşen bir davranıştır. Burada şu düşünce ortaya çıkıyor; sekülerizmde "ben istediğim kadar dünya malı mülkü edinebilirim, çünkü din beni burada sınırlayamaz!” Oysaki İslam düşüncesinde insanların aşırı zengin ve aşırı fakir olmasını engelleyen, kısıtlayıcı iki ana unsur vardır. Zenginleşmesini engellemek için faizi haram kılıyor, fakirleşmeye engel olmak için zekâtı zorunlu kılıyor. Bu ikisi toplumda otokontrol hâlinde bir denetim sağlıyordu. Bu denetimin sağlanamaması ve yukarda saydığım nedenlerden ötürü gençlik hareketleri etkisiz bir hâl alıyor.

Son olarak, genç kalemlere, yazmaya yeni başlayanlara ne önerirsiniz?

Biz genç kalemlere özellikle şunu söyleriz; bir kere çok okumaları lazım, %95 okumalı %5 yazmalılar. Okuya okuya bir birikim edildikten sonra yavaş yavaş o birikim dışa taşmaya başlar. Ondan sonrası egzersiz yapmaktır. Bir diğer önemli husus da birinci sınıf diye nitelendirdiğimiz sanatçıları, yazarları ve şairleri okumayı öneririz. Edebiyat dergileri fırından çıkmış taze ekmek gibidir, çok iştah açıcıdır. Gençlerin özellikle edebiyat dergilerini sıcağa sıcağına okuduklarında, o okuma onlara düşünme; onlara yazma heyecanı ve zevki getirir. Ondan sonra da hangi dergiyi kendilerine yakın buluyorlarsa oraya yönelip yazılarını göndermeyi tavsiye ediyoruz. Mutlaka kendilerine de usta bulmalarını, yani usta-çırak ilişkisini biz çok önemsiyoruz.


GENÇ'ın Yazısı.