Her Yer İnsan, Burası Hindistan!
Abdullah Emre Çetiner
"TK 0713 numaralı Yeni Delhi yolcusu Sayın Abdullah Emre ÇETİNER, uçağınız kalkmak üzeredir, bu sizin için yapılan son çağrıdır." anonsunu duyduktan sonra Duty Free`deki alışverişimi yarıda bırakıp koşturarak gittim. Uçağa girdim ve dedim ki, ben nereye gidiyorum! Hindistan`a gidiyor oluşumu ilk orada anladım. THY kalitesi rahatlığında 5,5 saat süren bir yolculuğun ardından gece yarısı Yeni Delhi`ye ulaşmış bulunmaktaydık. Şehrin; ağır baharat, ölü, necaset ve inançsızlığının kokusu şimdiden etrafımızı sarmıştı.
I. Gün;
Sefa Tur’a ait Türk otelindeki nezih kahvaltımızın ardından şöyle bir şehir turana çıktık. Her Avrupalı gibi önce bir alışveriş merkezine gittik. Her ne kadar AVM`ler Avrupai tarzda olsa da, oraya özgü özellikleri var. Mesela her mağazaya giriş çıkışta XR cihazından geçseniz de sizi bir de güvenlik görevlisi arıyor. Hem elindeki cihazla hem de elliyle. Temizlik deseniz hak getire.Trafik başlı başına bir keşmekeş. İstanbul trafiğine orda özlem duyarsınız desem mübalağa olmaz sanırım.
Eski bir İngiliz sömürgesi olmasından dolayı arabaların direksiyonları sağ tarafta. Ama trafik ne taraftan akıyor anlayabilmiş değilim. Kural namına bir şey yok. Orda kuralsızlık kural olmuş. Otobüsler o denli eski ki, tenekeleri delinmiş ve hurdadan faksız. Otobüsler yolcu indirip bindirirken durmuyor. Hafif yavaşlıyor ve inen iniyor, binen de biniyor. Otobüsün tavanı daha ucuz olduğu için yazları daha fazla rağbet görüyor. İndi bindilerde meydana gelecek herhangi bir kazada 6 kişinin ölümüyle sonuçlanmasına kadar şoförün herhangi bir sorumluluğu yok. Yani 6 kişiye kadar ölümlü kazalar soruşturma dışı. Evet, insan hayatı bu denli değersiz. Ambulanslar dahi o denli eski ki, binmeye cesaret edemezsiniz! Trafikle ilgili son not; nerdeyse hiç ambulans ve polis siren sesi duymadım. Neden mi?
II. Gün;
Evrensel bir çağrı olan ezan sesini kısık sesle de olsa duymak büyük mutluluk verici. Ama cuma namazında gördüğümüz manzaralar için aynı şeyi söylemek oldukça güç. Hindistan’da 1 miyar 200 milyon insan yaşıyor. Bunlardan 200 milyonu Müslüman. Toplam nüfusun %10`unu oluşturuyor. Ama bunların ekonomiye ve sosyal hayata katkıları %1 değil, binde 1 dahi değildir belki.
Cuma namazında da daha iyi görme fırsatımız oldu. Kardeşlerimizin ne denli fakir, fukara, İslamiyet’in temizliğinden nasip almadıklarını görmek çok üzücü. Müslümanlarda okuma yazma oranı %30’larda. Sadece medrese eğitimi alıyorlar. Camilerin içi çok küçük, camileri asıl oluşturan avluları. Ve avlulara ayakkabı ile girmek yasak! Seccade yok, ayağınızla bastığınız taşa secde ediyorsunuz. Bizler sanırım çok farklıydık ki, gözlerini bizden ayırmadılar hiç.
Daha sonra 1193 yılında Müslümanların son Hindu Kralını yenmesi sonucu yaptıkları minareyi ziyarete gittik. Qutup Minar. Çevresinde Esma`ül Hüsna nakşedilmiş. Cami`nin sadece dikmeleri kalmış ayakta. Yolunuz düşerse mutlaka gidilmesi gereken bir tarihi yapıt.
III. Gün;
Çok merakla beklediğim Hindu tapınağını görme fırsatım oldu. Caminin avlusuna ayakkabı ile almadıkları gibi buranın bahçesine de ayakkabı ile almıyorlar. Büyük ayin pazar günleri ama her gün ibadet edilebiliyor. Büyük, temiz ve mimari olarak güzel bir yapıt olan tapınağın içinde; heykelden tanrılarını gördük Hinduların. Yılan, öküz, fare, domuz, aslan, fil, maymun vb. bilumum hayvanat.
Heykelin önüne geliyorlar, secde ediyorlar, dua edip, alınlarına ibadet ettiklerine nişan olması için kırmızı bir boya sürüp ayrılıyorlar. Herkesin farklı tanrısı var. Hinduların tam 350 milyon tanrıları var. Sevdikleri, korktukları her şeye tapıyorlar, onlardan medet umuyorlar. Burada bırakın kendi yüce dinimizin kıymetini bilmeyi, Hristiyan ve Yahudi inanışlarının bile orda kıymetini anladım. Bir insanın fareye tapmasını aklımın almasını bekleyemezdim zaten.
Beni derinden etkileyen olay; Ölü Yakımı`nı izlemek! Üstü yarı kapalı açık bir alan. Aynı anda 20 kişiyi birden yakabiliyorlar. Biz gittiğimizde hâlihazırda 4-5 ölü yanıyordu. Ölüyü kefenliyorlar, sonra odunlarla etrafını çeviriyorlar. Dualar eşliğinde evin en büyük oğlu ölünün ağızından ölüyü ateşliyor. Kalabalık dağılıyor ve ölü 4-5 saat içinde kül oluyor.
Külleri aileden biri alıyor ve yarısını saklıyor, yarısını da Ganj nehrine döküyor. Yanan ölüleri gördükçe ve onların et-kemik parçalarının küllerinin başımdan aşağıya döküldüğünü hissettikçe psikolojim orda durmayı, hatta hiçbir yerde durmayı kaldıramadı ve hemen otele gidip soğuk bir duş aldım.
IV. Gün;
Dünya`nın 7 harikasından biri. Tac Mahal. Türk Babür Şahı; Şah Cihan, eşi Mümtaz Mahal 14. çocuğunun doğumu esnasında ölmesi sonucu, ona olan aşkını ifade etmek için yaptırdığı Anıt Mezar. Baş mimarı ve ustabaşı da, Mimar Sinan`ın talebeleri. Yani bir “Osmanlı Eseri.” Her tarafı beyaz mermerden olan yapıt tam 20 yılda da inşa edilmiş. Yine bir Osmanlılı olan hattat, Tac Mahal`in etrafına Yasin-i Şerif`i nakşetmiş. Hindistan’la bütünleşen, Dünyanın 7 Harikasından biri olan bu yapıt, Tac Mahal görülmezse olmaz bir Türbe!
Tac Mahal`e giderken yolda gördüklerimizde en az Tac Mahal kadar akıllardan çıkmayacak şeylerdi. Yeni Delhi-Agra yolunda 150 km`lik yolu 5 saatte almak, otobanda giderken, karşı yönden, araba, motosiklet, rikşalarla karşılaşmak! Tac Mahal yolu boyunca en az onlarca kaza, 3 kere de ölümle sonuçlanabilecek büyük kaza atlattık. Hayatımda yaşadığım en stresli yolculuktu. Yolda yük taşıyan, develer, öküzler, hatta filler görmek olağan. Yine yolun kenarında öküzleri, domuzları, keçileri vb. bilumum hayvanatı aynı yerde otlarken görmek içten bile değil. İnsanların fakirlikleri o denli acınası ki, bakamıyorsunuz dahi. Çünkü yürek dayanmıyor. Kalabalık mı kalabalık, fakir mi fakir, pis mi pis! Yalnız şoförler bu keşmekeş içinde öylesine sakinler ki, bizde olsa onlarca kavgaya şahit olursunuz! Sanırım et yememelerinden mütevellit sinirleri alınmışçasına sakin, sabırlı ve vurdumduymazlar. O trafikte araba kullanmak her yiğidin harcı değil.
V.Gün;
Yine bir yolculuk daha, 200 km`lik yolu 6 saatte gitmek. Ama bu sefer çok muhterem bir Allah dostunu ziyarete gitmek. Ekber şaha karşı büyük mücadele vermiş bir veli. Nakşibendi silsilesinden İmam-ı Rabbani Hazretlerinin kabrini ziyaret imkânına nail olduk. Hindistan şartlarına göre temiz ve nezih bir külliye şeklinde olan türbe insana huzur veriyor. 10. silsileden torunları hala İmam-ı Rabbani’nin adını ve kolunu temsil ediyorlar. Rabbim çok ziyaretçi alan Büyük Allah dostunun şefaatini nasip etsin.
VI Gün;
Başka bir Allah dostu, yine Nakşibendi Silsilesinden bir üstat, Abdullah Dehlevi Hazretleri`nin kabrini ziyaret imkânı nasip oldu. İmama-ı Rabbani hazretlerinin külliyesi gibi bir külliye de burada vardı. Gayet huzur verici ve güzel bir mekândı. 10-15 yaşındaki medrese öğrencilerine sadaka vermek istediğimizde kabul etmeyişleri dahi gurur vericiydi. Yüzlerine İslamiyet’in nuru sinmişti maşallah. Abdullah Dehlevi Hazretleri’nin mekânı insana farklı bir huzur veriyordu çünkü oraya giderken çok farklı tablolara şahit olmaktaydık. Eski Delhi`de meftun olan hazretin kabri en eski Müslüman mahallelerinin birinde bulunuyor.
Kabre giderken bir Müslüman mahallesinden geçtik. Aman ya Rabbi ne manzaralar. Fakirliğin, fukaralığın, pisliğin, düzensizliğin bir hayat tarzı hâline geldiği mekân. Binalar o denli eski, adeta üzerinize yıkılacak! Ve hâlâ aktif bir şekilde kullanılıyor. Her taraf pejmürde. İşte burası için anlatılmaz yaşanır demek gerek. İnsanın bu manzara karşısında hüzünlenmemesi, ağlamaması elde değil. Maalesef ki hâlimize ağlamak gerek. Ama Hindistanlı Müslüman kardeşlerimizin yüzlerindeki nur fark ediliyor ve yarın ahirette yeniden hepsiyle yüz yüze geleceğiniz aklınıza geliyor. Allah`ım bizlere vermiş olduğun nimetlerden onlara da nasip et diyerek ayrılıyoruz Abdullah Dehlevi hazretlerinin mahallesinden.
Ve son olarak yine bir Babür Şahı Şah Cihan tarafından inşa edilmiş bir eser. Nerdeyse ziyaret edilecek bütün tarihi eserleri Şah Cihan inşa ettirmiş. Allah ondan razı olsun. Cuma Mescit`i. Hindistan’ın ve o bölgenin en büyük ve tarihi mescidi. Diğer camiler gibi caminin içi çok büyük olmasa da, avlusu 10 000 kişiyi alacak kadar büyük bir camii.
Velhasıl Lotus Tapınağı, Delhi Kapısı ve diğer tarihi ve mimarı yapıları ziyaretimiz sonucunda 6 günlük Hindistan gezisi son bulmuştu. Havaalanında, ülkeden çıkarken tam 8 kere bilet ve pasaport kontrolünden geçmemiz, bileti olmayanların havaalanının hiçbir bölgesine alınmıyor oluşu bizleri son defa hayrete gark eden olaylar oldu. Dünyanın dönüş hızı ve rüzgârın etkisiyle 7,5 saatlik uçuş sonrasında vatan toprağına ayak basabildik elhamdülillah. Şahsım için unutulmayacak ve egzotik bir gezi olmuştu. Farkı hayat tarzlarını görmek ve unutulmayacak bir gezi için gidilesi bir yer. Her yer insan, burası Hindistan!
GENÇ'ın Yazısı.